- 581 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Şevk İmanla Gelir; Bedeni ve Ruhu Besler-I
Gerçek imana sahip insanlar kesintisiz bir ümit, şevk ve coşku içindedirler. Müminlerin yaşamlarının asıl amacı Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaktır; bu uğurda güçleri yettiğince çaba harcar, asla vazgeçmez, geri dönmezler. Kur’an onları, "Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd eden", yani "çaba harcayan, gayret eden"ler olarak tarif eder.
Allah’a karşı kararlı ve halisane bir teslimiyet gösterirler ve hangi zorlukla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar yılgınlığa kapılmaz, "Allah bize yeter" derler. Bu yüksek ruhun kaynağında Allah’a duydukları derin aşk ve O’nun hoşnutluğunu kazanma şevki vardır.
Bu şevk imanla gelir; insanı bedensel ve ruhsal açılardan besler. Böylece insana güç, kuvvet, sağlamlık ve cesaret kazandırır. Müminler bu iman gücü sayesinde zorluklardan yılmaz, Rabb’lerinin nimetini durmaksızın anlatır, kınayanın kınamasından korkmaz, Allah yolundaki mücadelelerini sadakat ve kararlılıkla sürdürürler.
Müminlerin şevk ve coşkusu, cahiliyenin şevk anlayışından tamamen farklıdır. Dinden uzak kişiler anlık, kısa süreli heyecanlar yaşarlar. Müminlerinki ise imandan kaynak bulan sürekli bir coşkudur. Neşesizlik imanla çelişir. Sevinç, heyecan ve coşku yoksa imanda bir rahatsızlık vardır.
Samimi müminler coşku ve şevki yalnızca kendi içlerinde yaşamaz; tüm inananların şevkini, coşkusunu ve heyecanını sürekli ayakta tutmaya çalışırlar. Bu çok önemli duyguyu yaşamaları için kardeşlerini de "... Müminleri hazırlayıp-teşvik et..." (Nisa Suresi, 84) ayeti gereği şevklendirirler.
"Allah’ın dinine hizmet"in verdiği coşku, müminlerin yaşamlarının sonuna dek artarak sürer. Bu çok büyük bir nimettir; güçlerine güç katar. Sabır ve tevekkül göstererek zorlu imtihan zamanlarında dahi şevklerini yitirmeyenlere müjdeler vardır. Çünkü onlar, tuttukları dosdoğru yoldan vazgeçip şeytanın sarp yollarına sapmaz, "orta bir yol" tutarak dini yaşamayı yeterli görmez, "yarışıp öne geçenlerden" olmayı hedeflerler. Onlar "eni göklerle yer kadar olan cennete kavuşmak için" (Al-i İmran Suresi, 133) yarışırlar.
Dünya özel olarak var edilmiş bir imtihan mekanıdır; yeryüzünde her olay Allah’ın bilgisi ve kontrolü altındadır. Kur’an’da herşeyin Allah’ın kontrolünde olduğu, "O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmediği" ayetlerle çok açık bir şekilde açıklanır. Dünya hayatında birçok imtihan vesilesini Allah özel olarak, hayır ve hikmetle yaratır.
Müminler, Allah’ın belirlediği kader dahilinde imtihanın gereği olarak korku, açlık, mallardan ve canlardan eksiltmeyle sınanacaklarının bilincindedirler. Kuşkusuz bu yolda mümin birçok zorlu olay yaşar. Karşılaştığı olaylarda şükreder, sabreder ve ardından gelecek hayır ve güzellikleri ümit eder. Zorluğun kısa sürede geçeceğini, karşısına çıkan olayla denendiğini, güzel ahlak sergilerse sonsuz cenneti umut edebileceğini bilen mümin, fırtınada dimdik duran çınar gibidir; asla sarsılmaz.
İmanın gücü oranında, insanın şevkle dini yaşaması da kolaylaşır. Ancak imanı zayıf kişinin aklı da zayıf olur. Olaylara hatalı bir bakış açısına sahiptir; çok çabuk öfkelenebilir, çabuk üzülebilir, korkuya, ümitsizliğe kapılabilir, gelecekle ilgili ümitsiz konuşmalar yapabilir.
Ancak, imanı kuvvetli insanın bütün yaşamında mükemmellik vardır; düşünceleri, davranışları, kararları makuldur. Bu nedenle en önemli şey güçlü bir imandır. Güçlü bir Allah korkusu, güçlü bir Allah sevgisi yaşandığında dünya insana adeta cennet gibi gelir.
Birçok güçlük ve imtihan yaşamış da olsa, insan hayatının gerçek amacını unutmamalı, imani coşkuyu sürekli yaşamalıdır. Aksi durumda kişinin kalbi kararır, körleşir, katılaşır; vicdanı duyarsızlaşır, öğüt alamaz bir hale gelir ve dönüşü olmayan bir yola girer.
Allah’a samimi imanı yaşayalım ve O’nun hatalarımızı bağışlayacağını kuvvetle umut edelim; asla vazgeçmeyelim. Eksikliklerimizi gidermesi, şevkimizi artırması ve sonsuz güzelliklerini lütfetmesi için samimiyetle dua edelim.
Fuat Türker, Dareyn Dergisi