- 1472 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ÇALIŞAN KARILAR
ÇALIŞAN KARILAR
Öğretmenliğimin 5.yılında Ankara Siteler semtinde bir okula atandım. 14 Yıl bu okulda görev yaptım. Çocuklarım doğdu, büyüdü.
Dört ev değiştirdim. Ameliyatlar oldum. Annemi babamı kaybettim.
Yalnızım, hiçbir akrabam yok. Tek başıma sayılırım. Ev, okul, kreş koşturuyorum. Küçük kızım kreşe, büyüğü ilkokula, ben kendi okuluma. Evde yemek, bulaşık, temizlik, misafir ( özellikle yatılı), gelen giden eksik olmuyor. Otomatik makineler henüz yok.
Sinema, tiyatro, sergi gezmeyi, görmeyi seviyorum. İyi kötü tatil yapalım, pikniğe gidelim, çocukları gezdirelim diyoruz. Kitap okumak, örgü, dikiş hobilerim arasında. Biraz da ekonomik olduğundan dikiyorum, örüyorum. Anlayacağınız rüzgârın kızı gibiyim. Nasıl zaman buluyor, beceriyordum bende bilemiyorum. Hepsini en iyi şekilde yapmaya çalışırdım.
İyi miydim?
Ev sahibim Kamer Teyze’nin sözleri beni çok mutlu ederdi. “Kızıma seni örnek gösteriyorum.” derdi. Öyle kolayca kimseleri beğenmezdi ama bana her fırsatta bunu söylerdi. “ Diğer komşular gibi saatlerce kapı pencere önünde laklak etmiyor, işine gücüne bakıyorsun.” diyerek.
Öğretmenliğim iyiydi diyebilirim. Öğrencilerimi severdim. Velilerimi de. Onlar da beni severdi. Ne zaman hastalansam, okula gidemesem koşup gelirlerdi.
Yapı Kooperatifine girdik. Taşınınca eve yakın bir okula atandım. İki araçla, iki çocukla gidip gelemezdim.
Eve ayakkabılık, yerlere parke, odalara kartonpiyer yaptırıyoruz. Siteler’e gittik. Eski mekânım. Velilerden biriyle parkecide karşılaştık. Onların da karşımızdaki sitede evleri bitmek üzereymiş. Komşu olacağız diye konuştuk.
Kızlarını ben okutmuştum. Büyük oğlu da bizim okuldan mezun olmuştu. Birlikte mobilya işi yapıyorlarmış. Kartını verdi, davet etti.
Ayakkabılık ve kartonpiyer için gittik. Atölye ve sergi salonuyla birlikte oldukça büyük bir işyeriydi. Oğlan büyümüş, kolunda boynunda altın zincirler, tam bir yurdum işadamı olmuş. İyi karşıladı, saygıda kusur etmedi. Bütün mağazayı dolaştırdı, yardımcı olmaya çalıştı. Ben koyu renk mobilyaları inceledikçe, o beni açık (meşenin açık tonlarında) mobilyalara götürdü. Sonra da günün sözünü patlattı: “Çalışan garılara (!) açık renk mobilya yakışır.” diyerek. “Toz neyim belli olmazmış.”
Şimdi komşuyuz. Evlendi çocukları oldu. Karşı sitede anne babasıyla birlikte oturuyor. Ara sıra işe gidip gelirken görüyorum.
Bu söz dilimize yapıştı. Benim değil ama onun adı “Çalışan Garı” olarak kaldı.
Kerli ferli bir adam oldu. Ama ben onun bu sözünü hep hatırlarım. “ Çalışan garılara açık renk mobilya yakışır.” deyişini.
Otuz yedi yıldır hâlâ çalışıyorum. On beş yıldır aynı okulda idareciyim. Eşim bunca zaman öğretmenlik yaptın, insanları idare etmek zordur. Dereyi geçerken attan inilmez dese de, haklı çıksa da yılmadım, pes etmedim, çalıştım. Çocuklarımı büyüttüm. Evde sadece onlardan aldığım ayakkabılık açık meşe. Bütün mobilyalar venge rengi, kopkoyu. Okulda odamdaki mobilyalar koyu renk. Yazlık için alınan eşyalar da hatırı sayılır koyulukta.
Yine rüzgârla yarışıyorum. Hafta içi tüm gün okul. Hafta sonu resim kursu.
Çalışan karıyım ama mobilyalarım kapkara sayılır.
Her gün silinse de toz belli oluyor. Ne yapalım.
2009/ANKARA
Fazilet Ünsal ELİAÇIK