- 714 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜNYANIN KULAKLARI
DÜNYANIN KULAKLARI
İnsanların gözleri vardır, kulakları vardır, duyduklarını gördüklerini kaydeden birde hafızaları vardır. Dünyanın da gözleri vardır, kulakları vardır, alıcılardan aldıklarını kaydeden birde binlerce yıldır Arşı Âlâda kaydeden hafıza kayıtları, Cenabı Hakkın levh-i mahfuz vardır. Canlı şahitler vardır, cansız şahitler vardır, görünen şahitler vardır, görünmeyen şahitler vardır. Kim demiş ki, hiç kimse yoktur, bir gören de olmadı, öyle ise hiç şahitte yoktur. Kim ispat edecek, ortada bir suç yok, suçluda yok ki verilecek bir cezada olsun ama kimi ne kadar kandıracaksın. Allah CC. ile benim aramda,safsatasıyla kendimizi kandırır ve sonunda zelil, rezil ve ziyan görende kendimiz oluyoruz.
İnsana verilen irade-i cüziye emrinde ki akıl, mantık, irade, ihsan ve şeytani düşünceler yüzünden, bazen gücü yeten yetene, bazen örtbas etme edepsizlikleri veya çığırtkanlıkları ile üstesinden gelerek başkalarının haklarını, gururlarını çiğnersiniz de kendinizi çok akıllı ve güçlü zannederiz. Bu şekilde ki düşünceler ile hareket etmelerin tek nedeni, kendince pay çıkararak her şeyin gizlilikte kalacağı düşüncelerindendir. Bütün bunlar imanın zayıflığından veya insanın içindeki dinsizlik dürtüsünden ve buna bağlı olarak ileride hiç bir sorumluluğun olmayacağı, ölümden sonra tekrar dirilme olmayacağı inancından, düşüncesinden değil midir?
Hani hiçbir şahit yok diyoruz ya; Kim demiş, seni gafillikten uyandıracak, her gün bir ilim ve dinleyiciler ortaya çıkıyor da hala bir uyanışımız yok. Bir türlü anlayamadım, insan ne kadar çok huzura rahata kavuşuyorsa o kadar çok isyanı da ağır basıyor ve inançlarından uzaklaşıyor. Etrafımız bin bir çeşit şahitlerle dolu, hangisinden kurtulacaksın, hangisinden kaçacaksın, nasıl inkâr edeceksin. Zamanı geldiğinde karşına çıktığında utanacaksın belki de kimsenin yanında yerin olmayacak, insanlardan yakınlarından, çocuklarından dahi kaçacaksın. Taşlar, topraklar, duvarlar, sert ve sıvı maddeler, elementler, havadaki moleküller birer şahit değil midir? En acısına da büyütüp beslediğimiz kendi vücudumuzun bütün organlarının günü geldiğinde bize şahitlik edeceğidir.
Sadece insanların şahitliğini önde tutuyoruz, ama en büyük şahitleri göz ardı ediyoruz. Dünyanın kulaklarını ve gözlerini unutuyoruz. İlk ses kaydını bir düşünün, önce bir gaz lambası camı üzerinde ki isler üzerinde ki izler bırakan ses dalgaları izlenmişti. Daha sonra Edison ilk ses kaydını dönen kalay bir folyo üzerine temas eden bir iğne aracılığı ile yapmıştı da fonograf adını verdiği o kayıt cihazından o sesi tekrar geri dinlemişti. Daha sonra telefon adı verilen ses nakil araçları yapılmıştı. Açılan bu kapıdan insanların yeni keşif kabiliyetleriyle, koşar adımlarla ilerlemeler devam etmektedir. Zira önce taş plaklara, normal plaklara, ses bantlarına daha sonra görüntülü sinema şeritlerine kayıtlar yapılmaya başlandı. Bu gün hareketsiz halde duran kameralarla, lazerlerle kayıtlar yapılıyor. Aslına baktığınızda söylenen, yaşanan görüntüler, ifşa edilmiyor mu?
Hani cansız bir nesne şahitlik yapamaz diyorduk. Hiçbir mekanik sistemi, hareket belirtisi ve görüntü belirtisi olmayan fiber optikler, fiberglaslar üzerine hafıza kayıtları yapılıyor, mülti zamanlar içerisinde saklanıyor, istediğin zaman kapılarını ardına kadar açıyor, bütün ayrıntıları sırları ortaya döküyor. Ya vezir ediyor ya da rezil ediyor.
Şimdilerde, yeryüzünden, telefonla konuştuğun her söz ve her görüntü fezada ki dünyanın yörüngesi üzerinden seyreden uydulara, duyuldukları işlendikten ve kaydolduktan sonra telefonuna bilgisayarına, televizyonuna dönüyor. Daha da ötesi, istenildiği zaman şahit olarak tarihleriyle, sesleriyle aynen kaydolduğu şekliyle mahkemelere delil olarak veriliyor. Onlar şahitlerdir, kanıtlardır, ama ortada gözüken bir fiili hareket yok. Ama onlara inanıyoruz. Hangi güç onu arzın ta tepelerine götürdü. İnanmak için ortaya çıkan ve insanlara gösterilen ve nakşedilen, Cenabı Hakkın bir tecellisi değimlidir. Ya o kayıtlarda daha üst makamlara levh-i mahfuza gönderilerek kaydoluyorsa! Elektrikteki hızlı iyon güçlerini, sesteki frekans eşlemesi ve iletisi olmasaydı, nereden, ne kadar bilecektik.
Duvarlarda tavanlarda gizli kameralar olduğunu, keza haberin olmadığı için, hiçbir şeye aldırmadan kimin haberi olacak ki diyerek bir rezilliği bir haramı işlediğinizi bir düşünün. Ama gün gelir ki, inkâr ettiğiniz olaylar sizi hapse götürecek kadar bütün kameralar tarafından izlettirilir. Bu ilimleri Cenabı Hakkın yarattığı insanlar yapmışlardır. Ya Yaratanın bu âlemde ki bütün taşlara duvarlara havadaki moleküllere kaydedicileri varsa, o zaman bizim halimiz nicedir. Keza bize her an şahitlik edecek meleklerimiz olduğu Kitabımız Kuranı Kerimde ki ayetlerde, Peygamberimiz tarafından bildirilen hadislerde açıkça belirtilmiştir. İçimizdeki ebedilik ve aldırmazlık duygusu bizi yerden yere vuruyor hala yüzsüzlüğümüz devam ediyor. Nasıl ki çatılardaki güneş kiremitleri (bataryaları), elle tutulmayan ama varlığı olan, güneşten gelen ışığı ve ısıyı elektrik enerjisine çeviriyor, bataryalarında depoluyorsa, gün gelecek ki insanlar yalıtım maddelerinde olduğu gibi sesi algılayan duvarlar, taşlar yapılacaklar.
Zamanın birinde adamın biri, husumet duyduğu bir komşusunu gezinme bahanesiyle köyün ağaçlık bir bölgesine götürür. Issız bir yere geldiklerinde, sakladığı bıçağı çıkarır ve komşusunun bütün yalvarmalarına, çocuklarımı yetim bırakma yakarışlarına ve acı feryatlarına aldırmadan art, arda rasgele merhametsizce bıçaklamaya başlar, öldürdükten sonra bütün izleri kaybeder. Hiç bir şey olmamışçasına soğukkanlı bir şekilde evine döner. Bu meyanda adamı öldürürken ‘’haydi bakalım sana kim şahitlik edecek’’ der. Adam son nefesinde ‘’bu ağaç benim şahidim olsun’’ der ve ölür. Bütün delillere ve aramalara rağmen katili bulamazlar. Aradan çok uzun yıllar geçer. Bir gün bir arkadaşıyla tesadüfen o ağaçlık alandan geçerken, o ağacın önünden geçerken gayri ihtiyari güler. Arkadaşı niçin güldün diye sorar, adam boşta bulunur ve şöyle der ‘’ Ben falanca adamı öldürürken, bu ağaç benim şahidim olsun demişti, bu ağaç nasıl şahitlik edecekmiş demiştim, aklıma geldi, ona güldüm’’ Arkadaşı hemen ihbar eder ve katil tutuklatır.
Bir haberde okumuştum; Yine bir adam kin güttüğü komşusunu beraber koruluğa odun kesme bahanesiyle götürür. Beraber odun keserken birden döner baltayla saldırır, katılaşmış kalbi feryat ve acılara aldırmadan hunharca baltayla parçalar, öldürür. Hiçbir iz bırakmadan baltasını alır akşam evine gider. Şahit dinleme ve incelemelerine rağmen katilin bir türlü izine rastlanılmaz. Polis incelemelerine devam etmektedir. Köyün bütün baltaları toplanmıştır. Katil baltayı öldürmek için havaya kaldırırken tesadüfen ağaçtan bir yaprak kesmiştir. Bu kesik yaprakta bulunan kesitteki izlerle, balta üzerinde ki keskinlenme izleri karşılaştırılır, o balta ve sahibi ortaya çıkar. Polis adamın karşısına çıkınca dona kalır ve tutuklanır. Her iki olayda da şahitlik edenler inanmadığımız ihtimal vermediğimiz nesneler değimlidir? Buna benzer günlük hayatta yüzlerce duyan, şahitlik eden olayları duymaktayız.
Güzel veya çirkin halleriniz vardır, gizli kamera ya da bir gizli mikrofon tarafından çekilmiştir. Ancak izlediğin zaman inanırsınız, yerine getirilmesi haller ortaya çıkar. Bir sure okursunuz, bir dua okursunuz, bazen boşa gittiğini düşünürsünüz. Ama ağızdan çıkan her şey duyulmuştur, kayıtları yapılmıştır. Yeri ve zamanı geldiğinde elbette ki değerlenecektir. Gizli veya aşikare bir ibadet yaparken her zaman karşınızda bir dinleyici, bir mikrofon olduğunu düşünürseniz her şeyi en doğru bir şekilde ve içten yaparsınız. Ömrümüz güzel anılarla, kimseyi kırmadan, incitmeden hoş sözlerle süslenmeli, ömür kayıtlarına bu şekilde alınmalıdır.
Bilimler, teknikler, uygulamalar öylesine ilerledi ki, insanlara verilen aklın emrindeki keşif yeteneği sayesinde, bu gün bakıyoruz, parmak izinden, kulak memesi izinden, bir saç telinden, bir toz, izmaritteki ağız izlerinden kısaca d.n.a. örneklerinden yola çıkılıyor. İnkâr edilenler, gizlenenler yeminli şahitlerin de ötesinde itirazsız bir şekilde delil olarak ortaya çıkıyor.
Bu kadar şahitler huzurunda ve her gün ispat eden yeni ilimler ortaya çıkmasına rağmen, fütursuzca isyanımız nedense her geçen gün biraz daha artıyor. Bu gücü nereden alıyorsak, kendimize çok güveniyoruz, bize ayan başkalarına gizli, ama bir gün heyhat diyeceğimiz, bir gün elbette ki gelecektir. Bir düşünün, saltanat süren veya yüksek mertebede olan kişiler vardır, güçlerine güvenerek çok hatalar yaparlar, taşları onatırlar. Ama bir gün cesaretli bir şahit ortaya çıkar veya bir bilgisayar, gizli kamera kaydı ortaya çıkar da itibarsız bir hale gelir, eşinin dostunun yüzüne bakamaz hale gelir, yargılanır, mahkûm olur cezaevine düşer. Birde o kimseyi hapisten çıktıktan sonra görünüz, belki de seneler dahi o izleri silemeyecektir, ezik mahcup ve yüksekten yere çakılmanın acısı her zaman içini kemirecektir. Bazen dilinizle söylemediğiniz halde gönlünüzden geçen bir düşünceniz, bakarsınız aynen gerçekleşiyor, ‘’ nasıl oldu kim duydu’’diye çoğu kez sizde hayrette kaldığınız olmuştur. Bazen de gizlemiş olduğun sırların, rezaletlerin, bir gün sonra, bakarsın aylar, yıllar sonra, bakarsın öldükten sonra çıkar, illa ki bir zaman sonra ortaya çıkacaktır.
Yoksa eski Yunan mitolojisinde olduğu gibi ‘’Yaşayabildiğiniz kadar yaşayın, çünkü ölünce toprak olacaksınız’’ inancına ve hülyasına mı kapıldık. Yok, yok öğle değil, her gün bir yenisi doğan, ışıldayan ispat eden dağlar gibi önümüze çıkan delilleri ortaya çıkaran şahitleri, gözleri, kulakları biz bulmadık mı, çıkarmadık mı? Dünyanın her noktasında, duyan kulaklarından, izleyen gözlerinden nasıl kaçacaksın. Nereye sığınacaksın. Her an tedbiri ihtiyatı elden bırakmayalım.
2011
Mustafa CEYHUN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.