İmdat
Okuması zor, uğraştırıcı ama havasına girince okuyucu için oldukça keyifli bir yazı olmasını umduğum bu öykü; konusu itibarıyla ilginç, işleniş açısından şaşırtıcı bir çalışma olabilir gibi geliyor bana.
Ana karakterler:
Genç kız: Yirmi yaşına girdiği gün, tesadüfen annesinin başka biri olduğunu ve doğum sırasında öldüğünü öğrenmiş ve gerçeğin peşine düşen bir hayalperest.
Yaşlı adam: Tüm gerçekleri bilen ama yufka yüreği yüzünden genç kıza yalanlar söyleyen, iç duyguları anında yüz ifadesine yansıyan tipik bir Laz.
Bu yazıda karakterlerin duygularını pekiştirmek için bazı işaretlemelerden yardım alacağım. Parantez içerisindeki (ifadeler gerginliği), kısa tireler içindekiler –sinirliliği- ifade edecek. Büyük, küçük işaretleri ile ayrılmış cümleler <şaşkın, kararsız> duygulanıma eşdeğer olarak kurgulanmış olacak.
(…) -…- <…> Bunlarla uğraştırma bizi adam dediğinizi duyar gibiyim.
Bitmedi ki. Yaşlı adam kızın duymasını istemediği bölümlerde, onun ağzından yazılanları okurken sizden adamın kafasının üstünde bir balonla gezindiğini düşünmenizi isteyeceğim. Hani şu çizgi romanlardan gülümseyerek anımsadığımız balonlar gibi. İçinde kuru kafa şimşek olmayacak belki-bazı anlar dışında- ‘hay bin kunduz’ ya da ‘smock’ gibi şeyler olmayacak ama aynı tadı alacağınızı umuyorum. Balon olduğunu anlatmak için {…} bu işareti kullanacağım.
Genç kıza yaşlı adamın adresini vermemek için çok direnmiş olmaları, gerçeğin hoş olmadığına delalet gibiydi.
Her şeyi göze alıp, küçük bir çanta hazırlayıp otobüsle yola çıktığında; yeni bir hayat aradığına karar vermişti. O kasabada öğrendiklerinin hemen ardından, dünyaya bakışını değiştirip, farklı bir tarzda yaşayacağına emindi sanki. Öğreneceklerinin ardından tüm yaşam farklılaşacaktı. Bu his ile uzun yolculuk geçti gitti.
Tuz Gölü yeni haliyle ona bugünü sorgulattı.
{Doğa ile savaşan bugün, yarına ne kadar düşman} diye düşünürken, etraftakilerin duymamasını istiyordu. Hiçbir zaman onu anlamayacakları için üzülüyordu. Kendini çaresiz ve güçsüz hissediyordu.
Telefonla ne kadar anlatılabilirse, durumu o kadar açıklayabilmişti yaşlı adama.
Yaşlı adam onu bekliyordu hem de yıllardır.
Beyaz bir çöl gibi uzayıp giden gölün sahili aldı gözünü genç kızın. Omzuna değen el ile irkildi.
Yaşlı Adam:
(Beni mi arıyordun?)
Anlık sessizlikte adam düşündü.
{Bu saçlar sanki hiç gitmemiş gibi…}
Genç Kız:
(Ben aslında şeyi arıyordum-hiç söyleyemediği o sözcük dolanmıştı diline yine- Mehtap Hanımı)
{Anne diyemedin kızım yine, bağırıver işte annemi arıyorum diye}
Yaşlı Adam:
Buyur gel çayı yeni demlemiştim. Fakirhaneme hoş geldin.
Öğlene kadar pek bir şey söylemeden durdu ikisi de. Konuya nerden başlayacaklarını bilemiyorlardı.
(Saçların) dedi yaşlı adam sesi titreyerek ve susuverdi…
{Beni perişan eden aşkın flaması gibi savrulan saçların, anneninkiyle aynı. Dur daha fazla savurma, ölebilirim.}
Genç Kız:
Benziyor muyum anneme?
{Sen onun nesi oluyorsun demek lazım önce ama dur, sabır kızım}
Yaşlı Adam:
Saçların aynı.
{Kimse onun gibi bakamaz ki, yeşilin her tonu ile değişken ruh haliyle kimse öyle yakamaz ki…}
Genç Kız:
Burada ne işi vardı annemin, ne iş yapıyordu, nasıl biriydi, eğitimi neydi?
{Özlemem gerekiyor mu?}
Yaşlı Adam:
Okumamış ama kendini geliştirmiş biriydi. Çok yetenekliydi. Müziğe yatkın biriydi. Senin annen iyi biriydi güzel kız…
—sessizlik-
{Üçkâğıtçının önde gideniydi diyemem ki şu güzelliğe}
Bana işlerimde yardım etti yıllarca, çok yardımı olmuştur nur içinde yatsın.
{Şırfıntının tekiydi, dünyayı parmağında oynatırdı, beni de şaklaban yaptı yıllarca diyemem sana be kızım}
Genç Kız:
Siz sevgili miydiniz?
{<Böyle birine âşık olan bir annem mi varmış benim, bu zavallı için mi beni bırakıp gitmiş, dilenci kılıklı biri yüzünden mi ben bir yalana hapsedilmişim>}
Yaşlı Adam:
Olamadık. Yani…
{Beni yalanlarıyla yıllarca kandırıp, çile çektiren bu kızın annesi mi? Öyle bir şeytanın yavrusu mu bu tatlı kız?}
Rahmetli babana sevdalıydı o, hep ona âşık yaşadı…
{Ona ettiği küfürleri söylesem kızın dünyası şaşacak, en iyisi mi böyle geçiştireyim –kızmıyor değilim, geçip giden yıllarım için-}
Genç Kız:
Mezarını görmek isterim. Beni götürürseniz.
Yaklaşık iki saat sonra ilçe karakolunda…
Genç kız korkmuş, telaşlı kedi bakışıyla bir bankta otururken, yaşlı adam üstü başı yırtılmış, etraftan yetişenlerden bir çuval dolusu dayak yemiş haldeyken;
Komiser:
Şuncacık kızın boğazına sarılıp, bağırıp çağırıp ne istedin bu gençten be adam?
Yaşlı Adam:
Hiç sadece geçmişimi istedim komiserim, sadece heba olmuş otuz yılımı…
01.03.11
Nadir
YORUMLAR
Çok değişik... Kendimi tiyatro sahnesinin bir anında buldum adeta...
:))) Çoğu zaman düşünürüm, insanlar içinden geçenleri "pat" diye söyleseler ne olur?
Aklımızda uçuşan baloncuklar yerinde dursun bence :))
Yüreğinize sağlık. Sevgi ve saygıyla...
astakoz
Tek olsanız da :)