- 476 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Rabb’im Benden Razı Ol
Yüce Allah dünya hayatını, insanlardan hangilerinin daha güzel davranışlarda bulunacağını, kimlerin sadakat gösterip, kararlılıkla Kendisi’ne bağlı kalacağını denemek amacıyla yaratmıştır. Dünya, Allah’tan korkup sakınanlarla, O’ndan yüz çevirip nankörlük edenleri ayırt etmek için hazırlanmış bir imtihan yeridir. Bu imtihan yerinde güzelliklerle çirkinlikler, iyiliklerle kötülükler, eksikliklerle mükemmellikler bir araya konmuş ve kusursuz bir imtihan sistemi kurulmuştur. İnsanlar, imanlarının ortaya çıkması için türlü şekillerde denenirler. Sonuçta da Allah’ı hakkıyla tanıyıp, takdir edebilenler inkarcılardan ayrılacak ve kurtuluşa ereceklerdir.
İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir. (Ankebut Suresi, 2-3)
Sonsuz güzellikleri sanatının içinde yaratan Allah’ın, Kur’an’da insanlara bildirdiği gibi, dünya üzerinde güzel olan her şey, zamanla güzelliğini yitirecek ve sonunda da yok olacaktır. Çevremizde gördüğümüz canlı ya da cansız her şey yıpranır ve bozulur. Bu, zamanla oluşan doğal bir süreç gibi düşünülür. Oysa bu bozulma, eskime ve yıpranma, Allah’ın üstün aklının hikmetlerini içerir. Yüce Allah hikmetle yarattığı bütün bu olaylarla, dünyanın geçici bir mekan olduğu mesajını verir ve bu konuda derin düşünmemizi ister.
Dünyanın geçiciliğini ve aldatıcı bir mekân olduğunu, gerçek yurdun ahiret olduğunu ve sonsuza dek süreceğini yalnızca bilmek yeterli değildir. Aslında burada söz edilen her kavram, özellikle sonsuzluk, sadece ‘bilerek’ anlaşılabilecek bir kavram da değildir. Bütün bu gerçekler, üzerinde derin tefekkür edilerek anlaşılabilecek konulardır. Rabbimiz Kuran’da, “Size verilen her şey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız?” (Kasas Suresi, 60) ayetiyle de haber verdiği üzere diğerlerinde olduğu gibi bu konudaki örnekleri de ‘düşünen insanlar’ için verdiğini belirtir.
Dünyaya Allah’ı tanımak ve O’na kulluk etmek için geldiğini, en önemli amacının Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu, dünyanın imtihan için yaratıldığını, asıl varılacak yerin ahiret olduğunu, dünyada yapıp ettiklerine göre hesaba çekileceğini, cennetle cehennemi düşünmek ve yaşamını tüm bu gerçeklere göre düzenlemek insanın en önemli sorumluluğudur. Aksi takdirde sadece doğan, büyüyen, çoğalan ve amaçsızca yaşam süren hayvanlardan bir farkı kalmaz. Yaratılmış her şey gibi insanın yaşamının da bir amacı vardır. Dünya hayatının göz açıp kapayıncaya kadar kısa olduğu gerçeğini fark edip, sadece Allah’a kulluk için yaşayan insanlar, Allah’ın Kendi ruhundan üflediği müminlerdir.
Müminler yaşamlarının her anını, “Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın; O’nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Maide Suresi, 35) buyruğuna uygun olarak, Rabbimiz’in hoşnutluğunu kazanma ve Allah’a yakınlaşmaya yollar arayarak geçirirler.
Dünya hayatında yapılan ameller, Kendi rızası için yapılan iyi işlere daha güzeliyle karşılık veren Allah’ın hoşnutluğu amaçlanarak yapılıyorsa Allah Katında birer salih amel olarak geçerlidir. Müminin her hareketinde, her sözünde, attığı her adımda, Allah’a daha yakın olmak, Allah’ın sevgisini ve hoşnutluğunun en fazlasını kazanma amacı vardır. Böylece yaptığı her davranış ve güzel söz, bir salih amele dönüşür ve hesap günü kendi lehine dengeleri değiştirerek onu sonsuz mutluluğa ulaştırabilir.
Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir. (Maide Suresi, 16)
Fakat insanların büyük bölümü Kur’an’daki ifadesiyle "zalim ve nankör" bir karakter göstererek Rabb’lerine şükretmeyi, O’na boyun eğmeyi ve itaat etmeyi unuturlar, O’nun koyduğu sınırları çiğnerler. Kendilerinin büyük bir güce sahip olduklarını, bu dünyadan çok uzun bir süre ayrılmayacaklarını düşünürler.
Bu yüzden de tüm amaçları dünyayı yaşamaya yöneliktir. Ölümü unutur, ölümden sonraki yaşantıları için hazırlık yapmazlar. En büyük amaçları, imkanları elverdiğince iyi bir yaşam sürmek, burada geçirdikleri her anı kendilerince en iyi şekilde değerlendirmektir.
Allah için yaşamak ise hem dünyada güzel bir yaşama, hem de ahirette sonsuz cennet beklentisine neden olur. Mümin, bir iş yaparken, Allah’ı razı edecek şekilde yapmaya çalışır. “Ben bunu yapayım da, cennete gireyim” şeklindeki bir düşüncenin doğru bir yaklaşım olmadığını bilir. Önemli olan, yapılan davranışta Allah’ı hoşnut edip, O’nun sevgisini kazanma hissiyatının olmasıdır. Ve Rabb’imizin hoşnutluğunu kazanmış olmak da ayette bildirildiği üzere, mutlulukların en büyüğüdür:
Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72)
Allah, rızasını kazanan kulları için, dünyadaki bu kısa yaşamın ardından sonsuz ve eşsiz mutluluğu yaratır. Ona ulaşabilmek için samimi dua eder mümin: “Allah’ım, Seninle kesintisiz , güçlü ve kopması olmayan bir bağlantım olsun. Her imtihanımda Seni göreyim; yaşadığım her olayı beni eğitmek ve imanımı olgunlaştırmak için hayır ve hikmetle yarattığını bana unutturma. Zorlu görüntülerle yüzleşme zamanı geldiğinde, sabır ve tevekkül göstermeme yardım et. Senin sonsuz gücünü hakkıyla takdir etmemi, Senden gücüm yettiğince korkmamı ve Seni gereği gibi sevmemi bana ilham et. Ben Senden razıyım Rabb’im; Sen de benden razı ol...”
Fuat Türker, Haber Hilal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.