- 868 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ölümsüz Yazıtlara Kazıdım İsmini
Ruhumun dönence iklimleriyle patladı tomurcuklarım
Bahar coşkularıyla serpildim, gözlerinin kırlarındayım
Ruhumdaki ölümsüzlük ülkesine gel, yangınlardayım
Sevginin bahçelerini kurdum sana, sevdana muhtacım
Acıların manzumesini derlerken suskun odalarda, en hazin yüzleşmelerle kapatırız anıların albümlerini. Hep yalnızlık toprağını avuçlarken kuru ellerimizle, gözyaşımız düşer günlüğümüze. Zaman tükenmiş, son sözler söylenmemiş, belki de taneler tükenmemiştir. Çığlıklar bulutlara yükselirken, eller tahta tabutlara yapışır. Ölüm sinsi bir korkudur gül bakışlım, eskimiş bir film karesiyle gün gelir yüreğimizin en titrek anında yakamıza habersiz yapışır.
Sana suskular demlerken en güzel anların döşeğinde, dizlerini düşlüyordum. Sana kırık besteler üflerken gülüm en güzel sözlerden şiirler biriktiriyordum. Gözlerini ufuklara asıp, özleminin derin denizlerini sabrımla aşıp süslüyordum yokluğunun sarı yapraklı defterlerini. Ölümsüz yazıtlara kazıdım ismini yokluğunda, defol/u bekleyişlerin yıpranmış destelerini attım kuyulara, senin özlemini bağladım yeşil kanatlı tüm kuşların kanatlarına.
Damağımızı zorlayan sancılarla aşkın sofrasından kalkınca yeni bir acıkmışlık sarar benliğimizi. Gece düşlerimizin hayali yapraklarını kapatır, uğrunda denizler aştığımız sevdalara döneriz yüzümüzü. Dallar yeniden ağaçları sarar, yaprak aynı rüzgârla kıpırdar, tohum toprağı terk ederek güneşe bakar, mutluluk yaman bir olgudur ne yapsan, anına kavuşunca derin derin ağlar. Yaşamak gül bakışlım, işte böyle bir hikâyeyi hep içinde saklar.
Birikmiş günlerin sindirilememiş kavuşmalarına ayırdığımız anlardan biriydi sırtına bindiğimiz gece. Aynı düşünüşün ve aynı dökülüşün uzak kentlerinde yokladık birbirimizi gizlice. Sen dağınık bir yatağı seçtin, ben sevdanın mecburi köprülerinden geçtim. Terli bir odaydı yokluğun, sorgusuz bir geceydi kapıma inen yumruğun ve sancılarımızdı yüreklerimizde bir köşeye koyduğum. Buğu dağıldı, kokular geceye savruldu, düşünüşlerimiz yeniden emsalsiz sancılara sarıldı.
Sevginin ışınlarını yüreğinden salınca düşerdi gözlerinin aksi ruhuma. Yangının yorulmuş gövdeme sarılır, kaçak umutlarım sevdam diye bağırırdı. Oysa sen bir patlamanın tam eşiğinde bile beni istemiştin yanında. Bir alev topu gibi dönüyordun başucumda. Seninle ayrı limanlardaydık. Bir bulmacanın eksik karelerinde çözülmeyi bekler gibiydik. Susarak konuşan ağaçlar gibi dimdik esintilerdeydik. Asırlar sonra bulmuştuk birbirimizi, biliyorduk ki, hiç kaybetmeyecektik.
Güneşin saklanan ışıklarıyla donatınca odanı, bir sarılış sancısıyla aralarsın ölümsüz dudaklarını. İnleyişin çarpar ekrana, terin damlar yatağa, gözlerin askla kanar, atarsın tutkulu bir nara. Güneşin elleri perdelerini açar sonra, ışıklar dolar yüzüne, dönersin yeniden yaşam denilen hüznüne ve bakışlarını çevirirsin köpüklenen Akdeniz’ime. Gül olur bende adın, güller açar tenimde, yüreğimde ağlar gün kokulu bir kadın. Seni seviyorum, ismi aşk, gizemi nurlu kadın.
Dünümüzün analizleriyle fırtınalı bir geceye ser şimdi sevgimi. Sorguların dikenli bahçelerinden çıkarak yurduma yolculuk et. Bedenindeki titremelerle düşlerimi fethet. Bütün doğruların asma köprüleri sevdaya çıkar gül bakışlım, bütün kavuşmalar özlemin sarılışlarını ruhumuzda saklar. Sevda denilen ülkede, unutma ki, seni seven bir yürek var.
Gözlerindeki kıvılcımların yaşam kondularına yoksul ve yorgun ruhumu atınca yalnızlığımın sayıklamalı çırpınışlarıyla çarpar yüreğim. Ellerimdeki kaygan dizginleri çekiştirdikçe şiirler dökülür yüreğimden vakur, çok sesli bir naradır isyanım, gelgitlerim en çok kendimi vurur. Sesinin kilometrelerini geçerim sonra, sevdanın yıldız ülkelerinde yaralı bedenimi yıldızlarla ovalar, ay ışığının uğramadığı yerlerde ruhumdaki varlığınla avunurum.
Her sabah aynı çığlıkların ışıklarıyla, bağrımda yanan özlem çırasıyla gözlerimi aralarım hayata ben. Her sabah aynı düşünüşlerin, aynı çalkantılı dökülüşlerin denizlerinde sevdalı yüzümü yıkarım. Kırık göğsümden havalanan kuşların kanatlarına şiirler bağlar, sevdanın ülkesine salarım. Her sabah bir çıngıya atarım göğsümü, üşümüşlüğümü hatırlar, kimsesiz ve tahripleşmiş bedenimi binlere parçalarım.
Sendeki düş kristallerini biriktirip bir sevda sarayı kurabilseydim, bir küreye ismini verirdim gururla. Sendeki sevgiyi çoğaltarak, ruhundaki güzellikleri milyarlarla çarparak dağıtırdım tüm insanlara. Yüreğime sığmayan vefanla, içimden taşan aşkla, gönlümü yıllar ötesine taşıyan çocuksu coşkularla tutkun kalacağım sonsuza kadar sana. Öyle bir değersin ki bende gül yürekli sevdam, kıyamete kadar aşkla bağlı kalacağım eşsiz ruhuna.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.