sıradaki kim, çilemi arttıracak...
SIRADAKİ KİM, ÇİLEMİ ARTTIRACAK?
-Bu ömür beter mi bu şekilde? Daha kaç kişinin cenazesine katılacağım böyle , tanıdık? Kaç kişinin mezarına toprak atacağım?
Kapının eşiğine oturmuşum. Bildiğiniz, bilmiyorsanız bile tahmin edebileceğiniz eski tip kapı eşiği. Hani annelerin önünde komşu kadınlarla buluşup,bir yandan elişini yaparken, diğer yandan ağzında ses çıkara çıkara patlattığı sakızının fırsat verdiği ölçüde laf yetiştirdiği yerler. Ama ben onların yaptığını yapmıyorum. Zaten o çağ geçmiş kadınlar artık zamanını televizyon başında geçiriyor. Zaman ne çabuk değişiyor!
Kapının eşiğindeyim. Düşünüyorum. Nice insanın yapm(a)dığı şey bu düşünme meselesi.
Düşünecek o kadar çok şey var ki?
Günler geçiyor, zaman devam ediyor. Biraz önce sevdiğimizi toprağın altına koyan sanki biz değilmişiz gibi.Yine gülüyoruz,yiyoruz , içiyoruz, uyuyoruz… Umurumuzda değil yine öte. Karnımız doyuyor mu gerisi palavra..
Gelip geçenler oluyor sokaktan, önümden. Yüzüne bakıyorum beli belirsiz. Yürüyen bir ölü gibi geliyor. Neden? Ölü yüz bana bakanlar.. Gözlerinin içinde ölüm bakıyor gözlerime.düşünüyorum. Zaman gelecek bu da ölecek tabii ben de.. Yakın ve ya uzak ölecek, toprak olacak. Unutacağız kısa zamanda.
Sabah ilk ışıklarını yayıyordu güneş, cömert. Uyanmış bir yandan hazırlanırken bir yandan kahvaltının hazırlanmasını bekliyorduk. Hazırlanıyorduk. Öte tarafa yolculuğa çıkanın ailesine gidecektik. Biz.Bir araya gelmiş ilk çaylarımız konulmuştu ki ses duyuldu balkon kapısında.
-“Nene çok hasta ….”
Sesi duymamızla o tarafa doğru koşmamız bir oldu üstümüzdeki kıyafetlere bakmadan. Uzatmışlar yatağa. Kendinde değil. Gözleri boş bakıyor. Sesleniyor amcalarım ama nafile..” Bir şeyler yedirin , belki açtır .” diyor biri. Annemler süt hazırlıyorlar, biraz ekmek. O ara kıyafetlerimi değiştirmek için eve geliyorum. Görmüyorum yeyip yemediğini. Görmek istemiyorum biraz. Ne çile ya rab…
Abdest tazeleyip odaya giriyorum. Birileri ağırlaştığını nasıl fark ettiğini anlatıyordu yanındakilere. Yüzüne baktım.Takati tükenmişti. Yüzünde hafif sarılık vardı. Hırıltıyla çıkıyordu nefesi. Derin derin.Kur’an okumam söylendi. Şimdiye kadar hiç bu görevi yapmamıştım.Bu ‘son görevi’.Aldım elime kitab-ı mukaddesi. Mırıldanarak başlayıp sessizliğe gömüldüm. Okuyorum. Ezbere okuyorum ve kitap önümde açık. Bakmanın sevabı da olsun üstümüze. Okuyorum. Etraf sesi çıkmayanın sessizliğine inat konuşuyor. Kulaklarımı tıkamaya çalışıyorum. Olmuyor. Ara ara kelime-i şehadet, kelime-i tevhidi sesli sesli getiriyorum. Kimse akıl etmiyor mu ne? Ruhunu teslim ederken sesli sesli hatırlatıldığını duymuştum. Nereden? Ama kimse yapmayınca o da bana düştü.
Zaman geçiyor ve sessizlik artıyordu. Ama konuşanlar konuşuyor , ağlayanlar ağlamasına devam ediyor, kimi de sessiz , kımıldamadan , kapatmadan gözlerini ona bakıyorlardı. Bense okuyordum.Dilimin yorulduğunu hissediyordum. Kimse biraz da ben okuyayım demiyordu. Zaman geçiyordu. Okuyordum.
Oda tıka basa doluydu. Girişte kapının sağ yanına yatağı serilmiş ve uzanmış yatıyordu. Hemen baş ucunda kızları , annem, yengem.. Babam, amcalarım ve diğerleri kapının solundan sıralı oturmuş, Ben başucuna yakın kanepenin üzerinde oturuyorum. Neden yerde oturmadığımı da bilmiyorum. İhtimal ki ağzını ıslatanlar orada oturuyordu. Benimle birlikte oturanlar da var, kim bilmiyorum. Okuyorum. Gözlerim ona bakıyor ara ara. Hırıltıyla çıkıyor her nefesi. Verir bir daha alamaz hissi veriyor. Kalkmayı , doğrulamayı ister gibi. Ellerini sallıyor, göğsünün üstüne koyuyor, sallıyor. Esniyor sürekli. Aylar hatta yıllarca uykusuz kalmış birinin uyumaya özlemini hatırlatıyor. Acaba bütün bir ömür uykuda mı insan? Ölünce mi uyanıyor. Yoksa bütün ömürde uyanık ve uykuya , kabir uykusuna mı dalacak? Kafam karışıyor. Sesler geliyor etrafımdaki ağızlardan Neden sessiz olmuyorlar bilmiyorum. Anlamlı anlamsız , gerekli gereksiz cümleler kuruluyor.
-“Kalkmayı istiyor , bakın biraz yardım etsenize..”
-“Olur mu , kaldırmayın. Hesabı görülüyor, hesabını veriyor. Kendinde değil, karışmayın.”
-“Kızına haber verdiniz mi? Söyleyin kimselere haber etmesin, kalksın gelsin!”
-“O’na nasıl söyleriz? Dün oğlu bugün annesi.. Nasıl söyleriz..?”
-“Acaba taziye yeri var mı bu yakınlarda?”
-“İleride bir yer var ama eve de uzak biraz olur mu ki? ”
-“Dur hele ne acele ediyorsunuz ruhunu teslim etmedi, belki hesabı uzun sürer, bir iki gün böyle olur.”
-“Niye esniyor böyle.. İyi değil diyorlar ruhunu verirken böyle esnemek. Şeytan musallat olmuş bak hele. Bu durumda bile. La havle vela …….”
-“İlk defa bu durumda esnendiğine şahit oluyorum.”
………………….
Ne çok konuşuyorlar. Okuyorum. İnsan denen varlığı düşünüyorum. Elimde değil. Kendimi de. Ömür bu daha neler göreceğim bilmiyorum. Kaç kişinin bu son görevinde bulunacağım? Çocukluğuma özlem duyuyorum. Keşke hep çocuk kalsak! Niye büyüdüm ki sanki.Şimdi daha iyi anlıyorum ‘yük’ denen şeyin ne olduğunu . Omuzlarımdaki. Ne zaman öleceğimiz belli değil ama ölüme yakınlık biraz da yaşla alakalı bir şey. Yoksa ihtiyarlık ömrün akşamı , çocukluk , gençlik sabahı denilir miydi?
Dilim dolanıyor, okumaktan. Kafam karışık. Erken vermezsem diyorum emaneti sahibine görecek çok çile var önümde. Çile bu evet . İnsanın sevdiklerinin gözlerinin önünde yolculuğa çıkması, upuzun.Çile ki bitmez. İnsanın annesini, babasını öteye uğurlaması tuhaf bir duygu. Hep aklımda. Dünyanın kanunu bu deniliyor, ilahi kanun bu, biliyorum . Ama bu çileyi hafifletmez ki? Anne , baba, amca, dayı , teyze, hala, belki kardeş, belki eş….Bir bir öteye gidecek. Bilmiyorum nasıl bir duygu ama ben dayanamam. İsyan değil ama çok ağlarım. Ağlarım ne yapayım. İşte gidiyor. Ağlıyorum. Gözlerine bakınca yaşlar akıyor gözlerimden.
Ayaklarımın uyuştuğunu hissediyorum. Üstümde bir gölge. Kafamı kaldırıyorum. Yüzüne bakınca irkiliyorum.Yaşı epey olmuş, kemal dönemi. Bir zaman gelecek bunu da mı yolcu edeceğim diye düşünüyorum. Başka yöne bakıyorum. Etrafta hep tanıdık insanlar. Neden? Ne olmuş ki? Gözüme ilişen her yüz yüküme yük katıyor.. Başım dönüyor sıkıntıdan. Hepsinden önce gitme umudum var. Umudum var kurtuluşa……
03122009
BNGLGNÇ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.