- 678 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aman Delibaş Duymasın
AMAN DELİBAŞ DUYMASIN
Günlerden salıydı. İsyancı kasabanın çıkışında bekliyordu. Akşama doğru bir araya toplanan isyancılar çavuşlarından emir bekliyordu. Köpek havlaması duyan bir kız korku ile evine doğru koşmaya başladı.
“Anne aç kapıyı. Çabuk aç.”
Kapı açılınca “Kızım ne oldu ne var. Niye korktun?”
Kız “Anne dışarıda bir köpek gördüm. İn mi cin mi belli değil.”
Kızın adı Esma’ydı. Bir tüfek sesi duyuldu.
Anne “Neferlerin aklı başında değil. Durmadan silah sıkıyor.” Diye kendi kendine söylendi.
Köpek hala havluyordu. Üç el silah daha sıkıldı.
Delibaş bağırmaya başladı. “Kim lan o züppe. Boşu boşuna havaya ateş açıyor.”
Kapıdaki nöbetçi pencereye doğru konuştu. “Paşam dışarıda köpek havlaması var. Ne olur ne olmaz diye silah sıkmışlar.”
Delibaş “İndirmeyin lan beni aşağıya. Kırarım kemiklerinizi.” Sonra karısına bağırdı. “Hanım yarın tarhana çorbası yap. Yap
ta midemiz düğün bayram yapsın.”
Delibaş’ın karısının adı Meryem’di. “Tarladan söktüğüm patatesler var. Onları pişirsem.”
Delibaş “Yok ben onu yemem. Tarhana daha iyi.”
Del,ibaş enfiye kutusunu çıkardı. Bir tutam avucuna döktü. Burnuna çekti.
“Bu ne güzelmiş be.” Diye söylendi. Ayağını oturduğu minderin üzerine uzattı. Aklında yan komşunun kızı Fatma vardı. Karısı ona hizmette niye kusursuz değildi ki. Keşke karısı geçimsiz olsaydı. Onu hemen bırakıp komşunun kızını kendine nikahlardı. Kimsede karışamazdı. Buraların padişahı oydu. Dediği dedik astığı astık kestiği kestikti.
Kasabanın girişi ateşin alevi ile aydınlıktı. Nöbetçiler “Geliyorlar geliyorlar. Acele et acele et. Hendeğe girip saklanalım.”
İçeri Çumra’dan gelen iki atlı kuvayi milliyeciydi. Beş yüz metre ileride durdular. Atlarından inip hemen yol kenarındaki ağaçların arkasına geçtiler. Atları ağaca bağlayıp gecenin karanlığında sürülmüş tarlada kasabanın arkasına doğru koşar adım ilerlediler.
İsyancılar hileyi fark edememişlerdi.
Kasabanın ortasında eğlence vardı. İsyancılardan bir ozan başına toplananlara saz çalıyordu. Beş altı kişi elinde kaşıkla söylenen türküye ayak uydurarak oynuyorlardı. “Şu birmiş samanları ah yaksam ah yaksam. Dumanları içime dolsa ah çeksem ah çeksem.”
Kuvayi milliyeci iki nefer ağacın arkasındaydılar Türküde oynayanların teker teker nereli olduklarını seçmeye çalışıyor ve yörelerini yüzlerinden tanıyıp deftere not ediyorlardı. Bunun yanında neferlerini sayısını da kaydediyorlardı. Tam yedi ilden asker kaçağı tespit edebilmişlerdi. Neferleri adedi ise yedi yüz civarlarındaydı. Kuvayi milliyeci iki nefer hemen oradan çekilip atlarını bağladıkları yere doğru koşmaya başladılar. İki isyancı hileyi hala fark edememişti.
İsyancının biri “Mehmetniye gelmiyor bunlar. Yoksa Ankara bir şeyler mi planlıyor?”
Mehmet “Beşir ağam onlar bizden akıllı mı yoksa biz mi farkında değiliz?”
Beşir“Onlar düdük çalmayı bile bilmez. Değil mi lan Hüseyin”
Hüseyin “Aman delibaş duymasın. Bizi hemen ipe asıverir.”
Beşir “Niye öyle dedin?”
Hüseyin “Delibaş düşmana saygılıdır. O bizim padişahımız. Padişahımızın siyasi işlerine karıştık mı gitti o gidiş.”
Delibaş her gün kazanlarla pişirdiği etli pilavları neferlerine kendisi dağıtırdı. Herkes yemeğine oturunca “Afiyet olsun arkadaşlar. Unutmayın ben padişahınızım.” Dedi.
İsyancılar hep bir ağızdan “Padişahım çok yaşa “ diye bağırdılar. Bu Delibaşın çok hoşuna gitti. İsyancılar etli pilavlarını yemeye başladı. Kasabanın giriş ve çıkışlarında nöbet bekleyen neferlere de pilav taşındı.
Geceye doğru. Delibaş odasında sigarasını içip bitirdiğinde gaz lambasını söndürdü. Sonra derin bir uykuya daldı. Rüyasında isyancı neferlere hep sövüyordu. “Uyanın lan. Kırarım kemiklerinizi.” Kimine tekme atıyor kiminin üzerine tükürüyordu.
Sabahtı Güneş henüz yeni doğmuştu. Birkaç horoz sesi bir iki köpek havlaması. Delibaşın askerlerinden kaçacak yoktu. Kasabanın iki tarafı da tutulduğu için yunan zulmünden kaçan kuvayi inzibatiyecilerden yolu kasabaya düşenler içeriye alınıyor ve bir daha dışarıya çıkarılmıyordu. Delibaş ordusunu böyle büyütüyordu. Her yakalanan inzibatiye neferine kurana el bastırılıp “Allah peygamber üzerine hiçbir yere kaçmayacağıma dinim imanım üzerine” diye yemin ettiriliyordu. Sonra kendi tüfekleri ile talime katıyorlardı. Delibaşın şansına bir hayli inzibatiye askeri yakalanmıştı.Delibaş neferlerin ismini deftere kaydediyordu. Bazı isimlerin altını hatırlamak çiziyordu. Onlar kolaylıkla emir verebileceği ve isyancıları çevirip yönetebilecek yardımcılardı. Delibaş isyancılardan bir çoğunun ismini de bu sayede ezberlemişti.
İsyan saati gelmişti. Yardımcıları Delibaşa “İsyan ne zaman paşam” diye sordular
Delibaş “İyice emin olalım” dedi. Emin olmak dediği şey isyan olayının cesaretiydi. İsyan sonu zaten belliydi. Yeter ki Delibaş adını sanını duyurabilsin ve büyük bir isyan çıkartabilsin.
Delibaş düğün dernekte gibi davul ve zurna çaldırarak neferlerini teftiş etmeye başladı. Sonra köstekli saatine baktı. Sürekli susuyordu. Delibaş atına atladı. Y ürüyün isyan başlıyor.” Dedi.
Bir saat gecikmeyle yaya süvarilerin arkasından atlı süvariler harekete geçti. İsyancılar Konya’ya doğru yol almaya başladılar.
Tuna M. Yaşar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.