RADARA YAKALANDIK
Bu ülkenin dili, kalemi ve fikirleri keskin; yalaka olmayan, makam mevki peşinde koşmayan, harbi ve hasbi insanlara ihtiyacı vardır.
Memlekette o kadar çok gülünecek ve gülerken düşünülüp ağlanacak olay var ki! Yazsak bir türlü yazmasak başka türlü… Haydi bismillah deyip başlayalım yazımıza.
Memlekette fıkra gibi olaylarda yaşanıyor:
Erzurumspor’un maçı var. Cemaat Naim Hoca’ya rica ediyor.
“Hocam namazı hızlı kıldır! Maça yetişek.”
Hoca acele acele namazı kıldırıyor ve sağa selam verince… Bir bakıyor Müftü de namazda. Öyle kalakalıyor. Bekle bekle sola selam yok. Cemaat;
“Ya hocam di sola da selam ver de gidek daa... !” deyince HOCA:
“Ula uşağlar ! Hele susun radara yakalandık.” Radara yakalanmayan var mı ki acaba? Siyasette, riyasette, iktisatta, vesairede…
Memlekette yalaka durumlar da marazlı tiplerden hâsıl oluyor:
Camiye gider makamı her şey zanneden ve makamla adam olduğunu zanneden bir zatı muhterem. Bakar ki Kaymakam Bey’de camidedir. Nasıl yapayım da kaymakam benim burada olduğumu bilsin yahut beni görsün? Nasıl edeyim diye orasını burasını kaşıyıp düşünürken aklına cin bir fikir gelir. Zaten kendisi hinoğlu hindir. Nüfus cüzdanını çıkartır çaktırmadan yere bırakır. Akılda şeytana pabucunu ters giydirir. Birazdan yerdeki nüfus cüzdanını gören bir vatandaş bunu vaize yetiştirir. Vaizde hemen nüfustaki ismi okuyarak: “Falan filan cüzdanını düşürmüşsün gel al.” der. Bizimki önüne kemik atılan köpek sevinciyle içten içe gelen bir gurur ile ayağa kalkıp namaza durmadan evvel kaymakamın huzurunda gider cüzdanını alır. Artık bütün günahları affolmuştur. Hakkın huzurunda makam ile irtibatı kesmeyen bu nefsanî zat, bu yalaka zat, bu mundar zat her türlü olumsuz sözü hak ediyor aslında ama neyse size havale ediyorum.
Olay bu; herkes o ismi duymuştur caminin içinde anons edilmiştir bir kere. Bizim ki zevkten altı köşe, Kaymakam Bey onun camide olduğunu biliyordur artık. Bu dünya saltanatı yeter ona, belki de bir takdir belgesi bir okşayıcı söz onu göğerecektir. Ya Allah’ı nasıl kandıracak, tövbe estağfurullah, bu zavallı kıt beyinli küt akıllı adam.
Memlekette bu kadarı da olmaz denilenler oluyor ve yaşanıyor:
Ayşe Hanım doğum izni almak için hastaneye gidecektir. Okuldaki kaleme uğrar ve sevk çıkartılmasını ister kendi adına… Dersten sonra gelip alacaktır. Ders çıkışı alır sevkini gider doktora Ayşe Hanım… Raporunu ıvırını zıvırını halledip okula döner sonra… Kaleme gelir ve teslim eder raporunu… Kalem erbabının dikkatini çeker hemen. “Ayşe Hanım bu sevk sizin değil” diye… Ayşe Hanım az kalsın doğuracaktı bu ifade üzerine. Çünkü nefes nefese kalmıştır git gellerden dolayı… “Niye?” der sonra “Siz çıkardınız, müdür bey imzaladı, doktora gittim onlar da raporu verdi alıp geldim” diye devam eder sinirle… “Ama sevkteki isim erkek ismi” der kalem sahibi… “Bakın Ali Tırıvırıoğlu adına yazılı. Sevk programındaki ilk ismi otomatik olarak alıp yazmışız. Bu da Ali Tırıvırıoğlu. Ne biz fark ettik, ne müdür yarımcılarımız, ne müdür, ne hastane dekiler, ne doktor ve ne de siz!” Erkek öğretmene doğum yaptığından dolayı izin raporu… Bir küçük dikkatsizlik, bir ufak hata, bir yanlış isim nelere yol açıyor. Allah daha beterinden korusun bizleri… Her an her şey olabilir ülkemizde. Yine malulen emekli olmak için 3–5 tane dağ gibi adam rahim ağzı kanseri teşhisiyle emekliye ayrılmıştı basından duyduğumuza göre…
Memlekette bir açılım saçılım yarışıdır sürüyor:
Roman vatandaşlarımızdan birisine yerine denk geldiği için sormuşlar hemen: “MTV izler misin? O da em TV izlerim em radyo dinlerim.” demiş. Roman açılımı, Kürt açılımı Laz açılımı, açılabildiğimiz kadar açıldık. Kulaçlarına göre açıl yelkenine göre… Rüzgârına göre açıl suyuna göre… Bizim ayrım gayrım gibi bir halimiz mi var böyle şeylere ihtiyaç oluyor.
Memlekette şeyhim ne derse o olur:
Her gün kendisini ziyarete gelen dervişe şeyhi der ki:
“Her gün bana geleceğine bir gün kendine gel.”
“Evet, kendine gelince bize de bekleriz.” Bu da şeyhin cevabından bir öteye tarafımızdan göndermedir. Memlekette hâkim olan dini cereyanlara tutulanlar ne yazık ki aynı Allah’a inandıkları halde yine de benim adamım anlayışla hareket ediyor ve kalpleri kırıyorlar, haksızlığa sebebiyet veriyorlar. Bu çok bariz bir hal aldı. Bizden biriysen evet bizden değilsen hayır.
Memleketin bir filozofa ihtiyacı var, Nihat DOĞAN hariç!
Utancından yüzü kızaran bir delikanlıya Diyojen şöyle demiş: "Aferin, işte faziletin rengi budur!" Sakın ha, burada geçen fazileti bir parti ismi gibi algılamayın. “Sahi ne kadar uzun bir zaman oldu mahcubiyetten yüzü kızaran birini görmeyeli… Yeni fark ettim. Sizler de düşünün bakayım, en son ne zaman faziletin rengi olan kızarmış bir yüze şahit oldunuz?” mahcubiyetinden dolayı yüzü kızaran biri… Ne günlere kaldık!
Memleketin Şemslere ihtiyacı var:
Bir gün Hz. Şems’e bir adam gelmiş; "Hayatım alt üst oldu. Bir güzele vuruldum" demiş. Hz. Şems de " Nerden biliyorsun altının üstünden iyi olmadığını " buyurmuş. Artık şu evlilik cinayet masası sabah televizyon programlarından topluma öyle bir kal geldi ki kalk kalkabilirsen televizyonun önünden. Hayatımız ters yüz oldu. Mahremiyetimiz gün yüzüne çıktı. Terbiye göç edip gitti. Ahlak rafa kalktı. Edep ya hu! İlla edep illa edep!
Allah’tan, memlekette Erzurumlu dadaşlarımızda var:
Erzurumlu dedeye sormuşlar:
“Dede küresel ısınma hakkında ne düşünüyorsun?” diye… Dede demiş ki:
“ Valla gardaş sobanın yerini hiç bişe tutmuyor”
İşte sevgili okuyucu sağdan soldan bir yazıyı tamama erdirdik. Bir toplum ağlıyorsa sorun yoktur ama gülmeye başlamışsa o zaman çok dikkat etmemiz gerekir diye bir son not ile yazımı bitiriyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.