- 1114 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
At-la!...
Yaşım küçük olarak başlamıştım ilkokula. Nüfus cüzdanım çıkarılmadığından öğretmenim benim küçük olup olmadığımı bilemiyordu. Benimle birlikte mahallemizden aynı yaşta birkaç arkadaşım da vardı. Onlarla beraber okula gidip geliyorduk. Okulun ilk günleri birkaç kere sınıfımı bulamadım. Daha sonraları ise ezberledim.
Bir ay boyunca kalem tutmayı, çizgiler çizmeyi, yuvarlaklar yapmayı öğrendik.
Sonra saylarca harfler yazdık.
Elimize bir ALFABE verdiler. Sayfaları ne hikmetse renkliydi o yıllarda !..
ALFABE’nin ilk sayfasında harfler ve harflerin karşısında da renkli resimler vardı.
(A-At), (B-Bebek), (C- Cam), (Ç-Çocuk), (D- Dede), (E- Elma), (F- Fındık), (G-Gül),....(J-Jandarma), (K-Kalem), (L-Lamba), (M-Masa)...(Ü-Üzüm), .(Z-Zil).....diye diye, 29 harfi papağan gibi ezberledik durduk.
Evimizden getirdiğimiz küçük torba içindeki fasulyelerle masamızın üzerine öğrendiğimiz harfleri yazdık. Matematik dersinde de fasulyeleri bir bir sayarak sayı kavramını o küçük beyinlerimize yerleştirdik. Ders aracımız sadece bir torba fasulye, kurşun kalem , silgi, ince yapraklı çizgili defter ve saman kağıtlı matematik defteri....
Sonunda resimlere bakarak 29 harfi öğrendik.
Harfleri çatarak heceleri, hecelerden kelimeyi, kelimelerden cümleyi kavradık.
Okulun kapanmasına bir ay kala çat pat okuma - yazmayı öğrenebildik. Yaz tatilin de ise okuma-yazmayı unuttuk;ikinci sınıfın ilk iki ayı yeniden okuma-yazma alıştırmaları yaparak geçirdik..
Bizlere, ilkokulun birinci sınıfında harflerden heceler, hecelerden de cümlelere gidilerek okuma-yazma öğretildi.
Bu yönteme “TÜME VARIM“ deniliyor.
Çocuk, örneğin “Atla“ kelimesini okuyacağı zaman (A ile t- At), (l ile a- la), dedikten sonra, kelimeyi (At-la) diye heceleyerek okuyordu.
Harfleri çatarak okunduğundan bu yöntemde okuma anlamsız ve yavaş oluyordu. İleriki zamanlarda çocuk harfleri çatmayı bırakarak heceleyerek okumaya geçiyordu. Hızlı okuma alışkanlığı ancak ikinci ve diğer sınıflarda kazanılıyordu.
Ben öğretmen olduğumda ise sistem tam tersine çevrilmişti. Önce cümle ezberletiliyor; örneğin “Ali gel“, “Okul açıldı“, “Zil çaldı“; sonra da bu cümlelerdeki kelimeler kesilerek kelimeler; kelimeler de kesilerek heceler; hecelerde kesilerek harfler ve en sonunda da sesler öğretiliyordu.
Bu yönteme de “TÜMDEN GELİM“ deniliyor.
Bir Bankanın sözlü sınavında ekonomi, muhasebe ile ilgili sorulara verdiğim cevaplardan sonra; öğretmen olduğumu ifade ettiğimden dolayı, Bankanın Eğitim Müdürü olduğunu öğrendiğim Ülkü Bey “Ilkokullarda okuma-yazma öğretiminde ’Tüme Varım ile Tümden Gelim ’yöntemlerinden hangisinin çocuklar için faydalı olduğunu“ sormuştu.
Ben de yukarıda bahsettiğim “at-la“ kelimesini örnek vererek, her iki yöntemde çocuğun kelimeyi nasıl okuduğunu anlatmış ve “Tümden Gelim“ metodunun okuma-yazmada faydalı olduğunu, çocukların olayları ve varlıkları bir bütün olarak algıladığını, ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin ev resimlerinde evin içinde oturan insanları ve soba resimlerini çizdiklerini söylemiş; Bankanın bu sözlü sınavını kazanıp, çok sevdiğim öğretmenliğe veda etmiştim.
Şimdi ise sanırım yine birkaç metot farkıyla “TÜMDEN GELİM“ yöntemi uygulanıyor. Yeni uygulamada farklı olarak cümle ile birlikte sesli harfler ve sesler önce kavratılmaya çalışılıyor ve çocuklara el yazısı yazdırılıyor. Bu yöntemde sesli harfleri ve seslerin önce tanıtılmasıyla okuma-yazma daha önce kavratılıyor ve çocuklarımız Aralık ayına gelmeden çatır çatır okuyup-yazabiliyorlar.
Bu sene ilkokul birinci sınıfa giden yeğenlerimin el yazısı yazmada çok zorlandıklarını, bu yüzden yazı yazma konusunda isteksiz olduklarını gözlemledim.
İlkokulun birinci sınıfında, el yazısı ile okuma-yazma öğretilmesinin faydasını otuz yıl önce öğretmenlik yapmış biri olarak hâlâ kavramış değilim.
Bu konuda bilgisi olan varsa, beni aydınlatırsa memnun olurum....
Hatta mandolin çalmasını biliyorsa,
“Daha dün annemizin ,
Kollarında yaşarken“
Şarkısını da söylerse, benim için bu mini konser, kaymaklı kadayıf olur.....
Kırk altı yıl önce ( ilkokula gittiğim 1965 yıllarında) ve benim öğretmenlik yaptığım 1978-1984 yıllarında okuma-yazma öğrencilere, okullarımızda sekiz ayda, şimdi ise dört ayda öğretiliyor.
Bu da Türkiye’deki eğitimin yarım asır içinde ne kadar ilerlediğini gösteriyor.
Türk Dünyasının büyük düşünce adamlarından ve reformistlerinden Kırım Tatar Türklerinden biri olan Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914), Kırım’da 1883 yılında küçük boyda dört sayfa olarak Türkçe Tercüman-ı Ahval Gazetesi’ni çıkarmış ve Tercüman gazetesi de çok geçmeden, devrin şartlarına ve ve okur yazarlık oranına göre çok yüksek sayılabilecek tirajlara ulaşmıştır. Kafkasya, Kazan, Sibirya, Türkistan, Çin, hatta İran ve Mısır’da satılan Tercüman’ın başarısı, Gaspıralının sadece Rusya Türklerinin değil, bütün müslümanların meseleleriyle de yakından ilgilendiğini göstermiştir. Bu aynı zamanda Dilde birlik fikrinin hayata geçmesi için aynı dilin kullanılmasında bir misyon getirilmesi anlamına geliyordu.
Bu büyük zat, ayrıca medreselerde uygulanan “skolastik“ eğitim tarzını eleştirerek, beş bine yakın açtığı Usulü-Cedid mekteplerinde uyguladığı kendi metotu ile kırk günde talebelerine okuma-yazma öğretmiş ve binlerce insan kısa zamanda okur yazar olmuş.
Aradan yüz elli yıl geçmesine rağmen, ülkemizde çocuklarımıza dört ayda okuma -yazma öğretebiliyoruz .
Elli küsür yıllık ömrümde gördüğüm; yap-boz tahtası haline getirilen, başında da “Millî“ kelimesi bulunan “Eğitimimize“ henüz çağ “AT-LA“ tamadık!...
Ama ben “At-la“ kelimesini, girdiğim sözlü sınavında misal vererek, öğretmenlikten , ülkemizin bir başka kurumuna çok şükür geçiş yapabildim.....
Benim için bu yüzden “At-la“ kelimesi çok önemli;çünkü hayatımı değiştirdi bu sihirli kelime...
Sizin de “At-la“ kelimesine benzer , sihirli bir kelimeniz var mı?
Şükrü BİLGİLİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.