- 770 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
SAPANTAŞI-6 (Yurtlar)
Gündüzlü ve leyli tabirleri kullanıldığında biz yatılı okuyan bir öğrenciyi anlardık. Bizim kuşaktan öncekiler bizim için kullanırdı. Ben ortaokul ikinci sınıftan sonra hep yatılı ve leyli okumuş oldum. Buralar bilindiği gibi komün yerlerdir. Önce sosyalleşmeyi öğrenirsiniz, disipline olmayı, düzenli yaşamayı, öğünle yemeyi, ders çalışmayı ve yatmayı. Bu düzeni hiçbir ev bu denli sağlayamaz, bu nedenle önemlidir. Dahası dostluklar kurmayı öğrenirsiniz. Tabi birde delirten bir yüzü vardır buraların; delirmemeyi başaranlar mutlak şair olurlar ! Ben ikincisi olmayı yeyledim. Ne kadar başarılı oldum bilemem. Bu durumumda yatılı okumuş olmamın büyük payı vardır.
Ortaokul yıllarımda kaldığım yurtla başladı hikayem. Şehrin yarısını gören bir ranzam vardı. Buradan geceleğin şehri okurdum. Gözlerim pencerelere direnen perdelere takılırdı. Düşler kurardım geleceğe dair. Işıkları sayardım. Gökle kıyaslardım yanan ışıkları, yıldızlara biner uzun yolculuklar yapardım. Bu yolculuklarım ne zaman uykuya geçtiğimi bilemeden rüyalarımda devam ederdi. Bir kalk ziliyle başlardı hayat. Ah radyo ! "Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar" derdi. En çok dinlemek durumunda olduğumuz bu rumeli türküsü olurdu. Hala çok severim. Belki de o günlerden yadigar, bilemem. Sonra mütala ve kendimizi yurttan dışarı atınca özgürleştiğimizi hissederdik. Davranışlarımız iyimi, kötümü bilemem ama, diğer öğrencilerden farklı olurdu. Toplumun içinden yatılı okuyan öğrencileri hala seçebilirim. Demek biz farkında olmadan bir aynileşme olurdu. Buralarda bulunan aynalar kadar hiçbir yerde aynalar yorulmazdı. kısacık saçlarımızı kaç kez tarardık bilemezsiniz. Sonuçta şeritli şapkanın altına hapsolacağını bilebile. Ama yine de inadına tarardık kaç yönden. Dünyanın merkezi bizdik ve bütün herkes, kızlar da dahil bize bakacaklardı. birgün ismi bende kalsın bir kız arkadaşım kitabımı aldı, karıştırdı ve bir süre sonra bana getirdi. Ah bir baktım arasında bir mektup, bir daha o kızın yüzüne bakamamıştım. Sonra sinemalarımız vardı, doyulmayan tek eylencemiz. Listesini tutardık filmlerin ve kahramanların. İlk seyrettiğim siyah-beyaz film; rahmetli Tugay TOKSÖZ`ün "Bir lokma ekmek karabiber" filmiydi ve diğerleri...Gitmemiz de sanıldığı kadar kolay olmazdı, akşam suları öğretmenlerimiz sopayla kapıları keserdi. Yurttan da zaten kaçamazdınız. Ama ben biraz muzırdım ve bunu arasıra başarırdım. O kuşağın okumasında bu öğretmenlerin ciddi katkısı vardır. Taşraya hayat bunlarla geldi. Kabul etmek lazım. İşlerini çok ciddiye alır ve asil davranırlardı. Çürükler, yok muydu ? Olmaz mı..Greksiz yere okumadan soğutan öğretmenlerde ne yazık ki tanıdık...
Devam edecek...
YORUMLAR
Son 2-3 aydır misafirimin fazla gelmesinden dolayı siteye fazla gelemedim ve bu arada yazıları, şiirleri takip edemedim. Yazınızı okumak için epey geç kalmışım.
Yazıyı okumaya başlamadan fondaki radyo aldı beni nerelere götürdü bilseniz. Rahmetli kayınpederim, aynı bu radyoya benzer bir radyo vermişti. Aile yadigârı diye. Maalesef depremde bütün eşyalarım gibi o da göçük altında kaldı.
Yatılı okumadım hiç, orada yaşantı nasıldır bilmiyorum. Birçok zorlukları vardır mutlaka. Ben Liseyi Bilecek Öğretmen Lisesinde okudum. Liseyi, Bursa Öğretmen Lisesinde okuyan bir arkadaşım geldi geçen hafta bana. Bandırma'da aynı okuldan mezun arkadaşları varmış, onlarla irtibat kurduk 3 gün görüştük. Onların okul anılarını öyle imrenerek dinledim ki. Gerçekten de yatılı okulda ki dostluklar, arkadaşlıklar bir başka oluyormuş.
Paranız olmadan yolculuk yaparken, sizin halinizi tasavvur edebiliyorum. Gerçekten zor bir durum ama neyse ki atlatmışsınız.
Yüreğinize sağlık. Sevgi ve saygıyla...
birgün ismi bende kalsın bir kız arkadaşım kitabımı aldı, karıştırdı ve bir süre sonra bana getirdi. Ah bir baktım arasında bir mektup, bir daha o kızın yüzüne bakamamıştım.
.....................................................................
aradan asır geçmedi ama, insanlık öyle çok değişti ki...Nerde o edep dolu bakışlar....
Çok güzel bir paylaşımdı dostum, selamlar..
'Ortaokul yıllarımda kaldığım yurtla başladı hikayem. Şehrin yarısını gören bir ranzam vardı. Buradan geceleğin şehri okurdum. Gözlerim pencerelere direnen perdelere takılırdı. Düşler kurardım geleceğe dair. Işıkları sayardım. Gökle kıyaslardım yanan ışıkları, yıldızlara biner uzun yolculuklar yapardım. Bu yolculuklarım ne zaman uykuya geçtiğimi bilemeden rüyalarımda devam ederdi. Bir kalk ziliyle başlardı hayat. Ah radyo ! "Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar" derdi. '
...........
Öyle içten öyle akıcı bir yazı ki...Hem hüzünlendiriyor, hem gülümsetiyor. Ancak ben bu cümlelere takıldım. Öylesine şiirsel ki...Çok kutluyorum Sayın YAZICI. Bir haftalık bir yolculuktan sonra ilaç gibi geldi. Çok saygım selamlarımla...