UCUBE…
UCUBE…
Sanırım, insanlar yazdıklarımızın ciddiye alındığına inanıyor.
Onun için herkes değişik sorunlar getirip…
Bir şeyler yazmamızı istiyor.
Hatta çoğu belgede getiriyor…
Keşke insanların inandığı, düşündüğü gibi olsa…
Ama…
Sanki duvarla konuşuyoruz. Sağır bir düzene sesleniyoruz.
Yankı bile yok.
Yazıyoruz, çığlık atıyoruz, ağlıyoruz, bağırıyoruz, duyulmuyor.
Halkın nefesi kesiliyor. Şaşkınlık yetmiyor, öfke tıkanıp kalıyor.
180 sayı dır gazete çıkıyor.
170 makale yazdım bu güne kadar.
İnsanımızın iyiliği, memleketimizin daha güzel olmasının dışında bir şey yazmadık…
Yine aynı şeyi yapacağız…
Yalnız artık farklı olacak her şey…
Sorunlarımız(memleketin, halkın sorunları)dinlenmezse…
Aynı duyarsızlık devam ederse…
O isimleri teşhir etmek zorunda hissederim kendimi…
Eskiden köylüler biraz temiz giyimli birini görünce beyim diye
Dertlerini sıralamaya başlarlardı.
O dertleri dinleyen.
Dinlerimiydi…
Dinler gibimi yapıyordu bilmiyorum…
Aynı şey başıma geldiği için ben gerçekten dinliyorum.
Yalnız yanlış adres…
Çünkü ben etkili ve yetkili biri değilim.
Yukarda dediğim gibi;
Bazı şeyleri yazmaya çalışıyoruz ama dinleyen kim.
Yıllardır Keban dan kurumlar götürülüyor,boşaltılıyor.
Kala kala bir Yük Tevzi kalmıştı o da gidiyor.
Bu yük tevzi niye yapıldı?
Keban barajı burada olduğu için…
Keban barajı na ne oldu…
Duruyor.
Götürebilseler.
Götürürler eminim.
Keban barajı duruyorsa yük tevzi niye gidiyor?
Bir bilen çıkıp Allah rızası için bilgi verebilirimi?
Sanmıyorum ama…
Yinede yazalım…
Bu sorun, bir kabanlı olarak herkes kadar beni de ilgilendiriyor…
Ama bunu siyasilere anlatın, sorun dediğimizde…
Aldığım cevaba;
İnanmak istemiyorum.
Ya da kabullenmiyorum da ondan.
Ne diyiyorlarmış biliyor musunuz?
“milletvekilleri bize fırça atıyor.”
Buna ağlarmısın gülermisin Diyecek bir şey bulamıyorum şimdilik…
Şayet doğruysa…
Yuh diyesim gelir…
Biraz gerdim sanırım…
Ama bilin ki keyfim istediği için değil.
Bir fıkrayla devam edeyim…
Hem gülümseyelim…
Birazda düşünelim…
Bir köyde ağanın çok güzel arabası ve atı varmış Kasabaya giderken sürücü demiş ki;
-Ağam ne güzel atın ve araban var. Herkes gibi bende beğeniyorum.
-Bana bak beğeniyorsan sana satayım.
-Aman ağam nerede bende para nasıl alırım?
-Paraya gerek yok sen şu atın ….. okunu ye, senin olsun.
Sürücü isteneni yapmış… Sonra kasabaya gitmişler alış–veriş bitirip,
Köye dönerken ağa suratı asık bir şekilde, konuşmuş;
-Ben şimdi köye dönünce millete ne diyeceğim?
-Ağam istiyorsan sana arabayla atı satayım.
-Öylemi peki kaça satarsın?
-Aldığım fiyata satarım ağam.
-Bana bak eğer birine söylersen seni çok kötü yaparım.
-Yok, ağam yemin ederim kimseye söylemem.
Peki o zaman demiş ve ağa da atın …okunu yemiş
Köye yaklaşırken arabacının güldüğünü fark eden ağa;
-Ne gülüyorsun ulan?
-Şey ağam aklıma bir şey geldi de…
-Ne geldi?
-Biz köyden çıktığımızda bu araba ve at kimindi?
-Kimin olacak ulan tabi ki benim …
-Peki, şimdi köye dönüyoruz bu araba ve at kimin?
-Kimin olacak tabi ki benim…
-Peki ağam o zaman sen de ben de bu …. oku niye yedik?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.