- 783 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yanılmacı Boş Söz Oyunları 2
Yok, eğer Roman vatandaş üretime katılamamış paylaşımdan hak almıyorsa, sosyal devletin bir aitti yurttaşı olarak yasal korumalar derhal götürülmeli. Götürülmüyorsa toplumun icraya değin denetim mekanizmaları harekete geçirilmelidir. Bu bağlamda da kişilerin etnik kimliği olan Roman söyleminin yine hiç bir anlam ve gereği yine yoktur. Yani halkçı bir söylem olan etniklik toplumsal söylemin dili ve anlatım tarzı olamaz.
Eğer Roman söyleminde, çalgı aleti çalma, göbek atma, eğlenme gibi halksa olan tüketimce yaşantılara değin genel eğilimler öne çıkarılıyorsa; bu toplumun bir yansıyış biçimi değildir. Halkın refah tüketimine ilişkin, tercihlerini oluşturan bir eğlence tüketim harcama zevki olan, duruma göre halksa istihtam gönencidir. Açılımınızı gerektirmez.Halk bu gibi medyumluk, büyücülük, üfürükçülük, fal, astroloji gibi şarlatanlıklara da oldukça prim yaptırmaktadır.
Siz bir geri düzlem, etnik halkçı yaşamı, toplumsal yaşamın ve toplumsal kültürün aitliği olan bağıntı içine getirememişseniz. O sosyal yaşamı, kendi etnik düzlemi içinde, kaderlerine ve kendi başına bırakmışsanız; bu yapıyı, toplumun refah seviyesine yüceltecekken; toplumu bu geri seviyeyeli zaman zemin düzlemine doğru parçalamanız, demokratik açılım olamaz.
Toplumun eğitim öğretim yapması; bilimi yayması, bilim sanat oluşturma dili, toplum içinde adı ne olursa olsun, etnikliği aşan, evrensel olana doğru giden bir dildi tutumdur. Değilse bir toplumun keyfiliği ile bir ırka münhasıran gözettiği bir durum değildir. Bugüne değin böyle olmuş olabilir. Ama günün süreci buna cevaz vermeyen nicelenmelerle akıp genel ortalamaya doğru yükselmektedir. Siz bir toplum dilini ilk başlarda böylesi bir öznel, sübjektif, egemence amaçlarla da kurmuş olsanız dahi; süreç ve süreç ilişkileri sizin keyfiliğinizi hep alaşağı eder.
Önceden başlamış bir süreçte, etnik kaygılarla gerisin geri işletilemez. İşletilirse eğer; sürecin ilişkileri dağılacağından, süreç parçalanır. Bu günkü toplum, bin yıllık ilişkiler toplamı olan bir sürecin toplumdur. Söz gelimi sürecin başında bir etnik yapının egemenliği ve bir işleyiş tarzı varsa da, şimdiki işleyiş ve kullanım artık o tarz olmayan bir işleyiş ve kullanımdır. Yurttaşın sürece egemen olduğu durumdur. Tarih bilinci buna: ’Fetih eden, fetih edilir’ der.
Bir toplumda, onlarca yıl; siyasetin ve icraatın yanlış ve keyfi uygulanması çok görülürdür! Paylaşımlara dek refah, can güvenliği gibi toplumsal unsurların anormal yansıtılması vardır! Bu aykırı uygulamaları toplumsal güçlerin hareketi ile hukukun zemininde her zaman görmek karşılıklı yüküm eşilmeli eytişimi içinde olmak, zorunlu bir aidiyeti yurttaşlık bilincidir.
Bu arayışlar, ulusal ve uluslararası platformlarda gösterilerek, toplumun geri beslenme yasaları kontrol edilerek, sistemin düzeltme hareketleri, toplum ve tüm halkın katılımı ile açıklığa kavuşturacakları zorunlu bir en temel durumdur.
Eğer siz halkı cahillikleri içinde tutup, toplumun dilini; halka iniyorum diyerekten, halk dili yapmışsanız; halk toplumunu; halkın inanç (etnik) değerleri ile yargılayacaktır. Ortaya da toplumcu işleyişlerle, toplumu anlayamayan bir halk yerine; toplumu halk (etnikti-inançtı) gözü ile anlayan, halkçı ucube toplumlar ortaya çıkacaktır.
Burada halkçı (etnikçi) deyiminden; toplumun, halktan yana politikalar uygulamasını ve yine halkın refahını oluşturan ideolojilerden yana olmasını; halkın üretim tüketim yapması ile o halkın dünyaya ve evrensel işleyişlerle; toplumsal işleyiş yasalarına katılmasını: halkın, kirli siyasetin, topluma inanç ve etnikti anlama kalıplarıyla bakar olunmasını, ayırmak gerekir.
Bu ayırmayı yapamayan siyasetler dahi bu işi ister istismarı bilinçli, ister bilinçsiz olaraktan; baksınlar. Bakış böylesi bir gaftı, halkçı, inanca dek etnik demokratik açılımın hiçliği yönüne yelken açacaktır. Sonrası da bir kör dövüşüdür. Halkın bilinçlenmesi adına, haber alma hakkı adına yapılan programları halka soracaklar; ’Demokratik açılımdan istediğinizi buldunuz mu?’
Burada yutulan ve yutturulan nokta şu; yapılanlar bir demokratik açılım mıdır? Yani sizler toplumun dilini kullanıyorken, toplumun dili ile bir üretim yapıyordunuz da; kendi ana dilinizi topluma ve etnik düzeye belirleyince; üç kez daha çok üretim mi yapar olacaksınız?
Toplumun dilini kullanırken, bir pay bile almıyordunuz da, kendi kimlikti dilinizi kullanınca tüketim payınız üçe mi çıktı? Veya halkçı özel kimliğinizi kullanınca payınız üçe mi katlandı? Kendi dilinizi kullanmadığınız için mi feodal baskıların altında inim inim inliyorsunuz? Demokratik açılım (!) olunca, toplumun üretim tüketim ve paylaşım olacak olan gönenciniz artıp, yatırm patlamaları ve planlamaları mı devreye girmektedir? Bunların hiç biri ufukta yoktur. Öyle ise demokratik açılımın anlamı nedir? Etnik özel öznel kullanım demokratik mi?
Kendi dilini kullanınca feodalizm, terörizm şıp diye bitecek mi? Kendi dilinde yayınlar yapılınca güvenliğimiz, daha mı kararlı hale getirildi? Ya da bunların; zaten olması gereken etnikti inanca dek halkçı isteklerin toplumsal demokratik açılımla ne ilgisi vardır? Bunlar kişilerin inkisar ve inisiyatifinde olan, kendi yaşantı aşmasının halkçı bir tüketim keyfiliğidir. Kime ne ki! Halkçı yaşam kamunun güvenlik ve düzenini tehdit etmedikçe, kendi tarzlarıdır.
Özel bir dil, bir toplumu toplum eden, şablon oturur unsurlardan değildir. Bir toplumu toplum eden unsurların, her bir ilişkilenmesi içinde yeniden ve yeniden oluşturulan iletilmeya değin unsurudurlar. Yani kimsenin etnik kimliği, toplumun iletilmesi değildir. Toplum, bir kimliğin; gittim, geldim, oturdum, merhaba vs.’ nin etnik olan dili ile işlev eşmez. Toplum kirşof kanunlarının, ’om’ yasasının, bir bilgisayar terimli vs. dili ile teknoloji ve üretim girişmelerini işlev eştirir. Bunlar etniğin dili değildir, toplumun dilidir. Etnik halk içinde dilini kullanır.
Her etnik dil, kendi oluşma zamanının ilişkilerini anlatır. 1500- 2000 sene evvelki etnik dillerin, ister dini bazda olsun, ister toplumsal teknik bilimsel bazda olsun; bugünkü toplum dilini ve bu günkü toplumsal dilin anlatımı olan ifadeleri, kavram ve tanımlamaları bilip; ortaya çıkarıp; günümüze aktarması olanaksızdır. Toplumun dili üretimsek, teknik ve bilimsel terminojilidir. Onbinleri aşan sözcük kullanımdır. Halkın dili inanç seviyeli, rutin iletişme aktarımlı bini bile bulmayan sınırlı dil tutumludur.
Şu bir kere kulaklara küpe olmalı. Etnik diller kısır verimsiz etnik yapızaman düzlemlerinin girişmesi ile ortaya çıkmıştır. Toplumun dili ise, toplumun çok yönlü ve oldukça karmaşık girişmelerinin ortaya koyduğu bilimse, kurumsa, yönetse, planlamacı, teknik dilidir. Yani toplumun dili, hiç etnik yapının anlama ve anlatım dili girişmeleri içinde olmayacak bir toplumsal ilişkilerle ortaya çıkmıştır. Toplumsal ilişkileri de hiç bir etnik yapı belirleyemez. Aksine, toplumsal ilişkiler; toplumun dilini belirler. Halkın dilini de etnik inançlar belirler.
Eski bir toplumun dili, büyük oranda eski fetihçi unsurların sirayeti ile belirlenirdi. Oysa yeni toplumun dili kimi yeni üretilen toplum dili kurallarını biçimlemiştir. Bunlar benim konumun dışıdır ve bu tarihsel bir zorunluluktur. Eski tarihin özneldi bir unsuru olan dili 1700’lerden bu yana sanayi toplumun ortaya çıkması ile gelmiş bu yeni yapının kodlayanlarınca oluşmuştur.
Artık yapı bunun üzerine olabildiğince birçok farklı unsurların diyalektiği ile oturtulmuştur. Tarihin tekeri tersine döndürülemez. Artık toplumun dili o fetihçi unsurun dili bile eğildir. Hatta ortaya çıkan bu dil hiçte etnik bir dil olmadığı gibi, belli toplumun gücünü de aşan bir dildir. Söz gelimi kuantum, izafiyet, kaos, entegre, iyon devinmesi... gibi dildi anlama anlatım bir toplumun dillerini de aşan bir bir Esperanto dil süreçleridirler.
Eğilim eşme bu akışın süreci yönündedir. Bu sürece aykırı olan her şey; ne özgürlüktür, ne haktır, ne ana dili kullanma hakkıdır. Ne de demokratik açılımdır. Halk bu süreci istediği gibi tüketir. Ama halkın bu süreci toplumda oluşturulamaz. Çünkü halkın tüketim ve kullanımı bireyseldir. Bireysel olacakla tüketilen, ve eytişimsel olacakla yeniden ve yeniden yükümse üretilemeyenler de topluma mal edilişlerle şamil edilmez.
Toplum, uzun tarihi süreçlerin, etnikti birikimiyle ve bu birikimlerin siyasi konfederasyonları ile ortaya çıkmış, dönüşülmüş devasa bir yapıdır. Toplum üretim tarzınızı ve üretim tarzınızın paylaşımını o toplumdaki herkese hak kılan; siyasi ideoloji sel, halktan apayrı bir yapıdırlar.
Nasıl suya baktığınızda, hidrojene ve oksijene (etniğini) değin bileşenlerini göremez de, suyu görürseniz, topluma da bakınca etnikleri değilde; bu birleşmenin dönüşenini enteğre olanını görürüz. Üreten ve onun tüketimini yaşantı aştıran bir sosyotoplumsal yapı görülür. Bu yapıyı toplum belirler. Toplumun belirlediği yapı üzerinde kişiler paylarını, keyfilikle devinirler.
Sosyal (etnik totemi inanç bağ) aitliklerle yeni olan toplumsal bağ aitlikleriniz bu yeni yapı olan toplumun içindedir. İstemler, demokratik açılımlar, bu toplumsa yapının tümleşiği ile bağıntılı girişmelerin sağlanmasıdır.
Değilse sen çocuğunun ismini Berivan ya da Yorgo koyacakmışsın, bu toplumun umurunda bile değildir. Bin yıldır çocuğunuzun ismini, toplumdu, ya da kendi kimliğiniz dahi olmayan, Arap’tı; Ayşe, Fatma, Ali, Ömer olarak belirttiniz, toplumun umurunda oldu mu ki; şimdi şem mame deyince toplumun umurunda olacak! Bunlar siyasetin halkçı tutumla davrandığıdırlar.
Hâlbuki bu isimler, etnik olarak ne olursa olsunlar; toplumda bir anlam ifade edebilmeleri için başlarına bireydi nesnel ve üretime dek, toplumsal belirleyenle sıfatlar alırlar. Örneğin; Op Dr. ‘dur, Avukat filandır; kimya mühendisi; gen bilimleri ana bilim dalı başkanı; nükleer tıp Uzman’ıdır.
Toplumun dili budur. Değilse toplumun dili ayşe ali berivan mamo olan inançtı dil değildir. Toplum dili olan; uzmanlık, kariyer, ehliyetlilik, liyakat rütbe gibi mesleki isimlere değin belirtmelerinde etniği olmaz. Avukat Ali’deki Ali’nin, Bilgisayar programlayıcısı Ömer’in isimlerinin halkçı etnik olan dini anlatımının burada hiçbir hükmü, hiç bir kıymeti harbiye si yoktur.
Yani sosyal, halkçı kimliğin toplumda ne işi, ne de yeri vardır. Bunun ne demokratik açılımı olur, ne de anti demokratik; açılımı olmaz. Etniklik halk içinde kendi kendine hoşgörücü olacakla organizesi olur. Toplum bunların topluma yansıyan zorunlu aktarımları olduğunda aracı bir geçişen çözümler ve kolaylıklar üretir. Halk içinde sade Ali’nin, Ömer’in, Ayşe’nin, Büşra’nın, Merve’nin, Safa’nın bir anlamı olur. Bu da toplumun hiç de umurunda değildir.
12.01.2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.