- 674 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ahirete Hazırlık Kursu
İnsan, Allah’ın benzersiz sanatıyla yarattığı evrendeki sayısız gerçeğe ve O’nun sonsuz gücü karşısındaki acizliklerine rağmen neden böylesine duyarsızdır?
Allah’ın bunca varlık deliline rağmen, nasıl gözlerini gerçeklere kapatabilmektedir?
’O beklenen gün’ Rabb’i huzurunda tek başına sorgulanacağını nasıl düşünmemektedir?
Yine o gün, sonsuz azabın kendisini beklediğini anladığı an yaşayacağı geri dönüşü olmayan pişmanlıktan, nasıl bu denli gaflette olabilmektedir?
Kuşkusuz bu, insanın gerçekleri anlayamamasından değil, anlamazlıktan gelmesinden doğar. Vicdanı doğruyu fısıldadığı halde, bu kişi kendini kandırır; dünyaya olan bağlılığı ve hırsı yüzünden görüşü fludur. Bu ruh halini yaşayan insanların birçoğu, gizli ya da açık olarak ahireti inkar eder, gerçekleri net olarak göremez.
İnsan, yaşamı boyunca ahirete yönelik bir sınav yaşar ve bu konudaki çabasıyla imtihan olur. Yaşam aslında Allah’ın bizleri denemek ve eğitmek için yarattığı bir süre, dünya da bu amaçla hazırlanmış geçici bir mekândır. İnsana yüklenen sorumluluk, tüm bu gerçekleri düşünmek, Allah’ı tanımak, sonsuz gücünü kavramak, O’nun buyruklarına uymak ve yalnızca O’nun hoşnutluğunu amaçlamaktır.
Yüce Allah, insanın yaratılış ve dünyada bulunuş amacının bir denenme olduğunu, “Şüphesiz Biz insanı karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.”( İnsan Suresi,2 ) ayetiyle insana bildirirken, birçok insanın gerçeklerden yüz çevirmesi kuşkusuz büyük yanılgıdır.
Dünya, tüm detaylarıyla, denizleri, gölleri, okyanusları, çiçekleri, ağaçları, dağları ve canlıları ile birlikte insanın, bu kulluk vazifesini yerine getirip getirmediğinin denenmesi için özel olarak yaratılmıştır. Evren, evrendeki tüm sistemler, yıldızlar, gezegenler, gök cisimleri de insanın, Rabb’imizin büyüklüğünü ve sonsuz kudretini görmesi ve O’nun gücünü takdir edebilmesi için vardır. Bunların yanı sıra, dünya hayatı boyunca yaşadığı tüm olaylar, bulunduğu tüm mekanlar da kişinin dünyadaki imtihanının birer parçasıdır.
İnsan yalnızca etrafındaki varlıkları, detaylarındaki incelikleri, kusursuz sistemlerini düşünerek bunların, sonsuz güce sahip bir Yaratıcı tarafından, kesinlikle bir amaçla yaratıldığını anlayabilir. Ve ardından kendisinin de bir varoluş amacı ve Yaratıcısına karşı sorumlulukları olduğunu hatırlayabilir. Çünkü insan, ona doğruyu ve gerçeği söyleyen vicdanı ile birlikte yaratılmıştır. Çevresindeki varlıkları ve olayları vicdanıyla değerlendiren insan bu gerçeklere ulaşabilir.
Allah’ın emir ve yasaklarını gözetmeyen, Allah’ın rızasına uygun yaşam sürmekten kaçınan ya da sorumluluklarını tamamen reddeden kişilerin, sonsuz azapla karşılık göreceklerine Kur’an’da dikkat çekilir. Çünkü bu, Allah’ın verdiği nimetlere karşı nankörlük etmektir ve büyük bir hatadır. Bu imtihan hayatı süresince insan, karşılaştığı her şeye sabır göstermek, Rabb’ine tevekkül etmek ve güzel ahlak sergilemekle sorumludur. Her imtihanda Allah’ı görmek, tümünden zevk almaya, yaşanan her olayı şevkle karşılamaya yol açar.
Dünya hayatında elde edilmek istenen tüm yararlar geçicidir, yok olucudur. Diğer yanda ise asla yok olmayacak/tükenmeyecek güzelliklerin bulunduğu ve insanın sonsuza dek yaşayacağı gerçek bir hayat vardır. İşte inanan insanlar dünya hayatı boyunca bu sonsuz ahiret yaşamı için ciddi bir çaba sarf eder, tüm önceliklerini buna göre belirler ve asla ölümü, cennet ve cehennemi akıllarından çıkarmazlar. Onlar bunun için çalışırlar.
Bediüzzaman dünya hayatını, lezzet, ücret ve mükafat yeri değil bir imtihan meydanı ve hizmet yurdu olarak tanımlar ve şöyle söyler:
"Madem hizmet yurdudur ve kulluk mahallidir; hastalıklar ve musibetler dini olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve kulluğa çok başarı ve kuvvet verir. Ve her bir saati, bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden şikayet etmek değil, şükretmek gerekir. Evet ibadet iki kısımdır: Birinci kısım olumlu diğeri ise olumsuz. Olumlu kısmı malumdur. Olumsuz kısmı ise, hastalık ve musibetlerde, musibetzede, za’fını ve aczini hissedip, Rahman olan Rabb’ine yönelip, O’nu düşünüp, O’na yalvarıp halis bir kulluk yapar. Bu kulluğa riya giremez, halistir. Eğer sabretse, musibetin mükafatını düşünse, şükretse, o vakit her bir saati bir gün hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur. Hatta bir kısmı var ki bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer."
İnsan, ’hayatını yaşayarak, gününü gün ederek’ değil, Allah’a sadakat ve bağlılığını her olay karşısında göstererek kulluğunun bilincinde yaşamalıdır. İnsan dünyada türlü imtihanlarla karşılaşabilir. Açlık, korku, mal ve canlarla imtihan, Allah’ın Kur’an’la haber verdiği değişmez kanunudur. Yaşadığı zorluklar karşısında sergilediği sabır ve tevekkül, insanın Rabb’ine olan bağlılığının kanıtlarından biridir.
Yaşamlarını Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak doğrultusunda sürdüren insanlar, dünyayı nefislerinin istek ve tutkularını gerçekleştirebilecekleri bir yer olarak görmezler. Dünyevi kaygı ve hırs taşımaz, güçlü bir imana, peygamber ve salih müminlerin üstün ahlakına kavuşmayı ister, bunun için gönülden dua ederler. Ölümün yakınlığını, cennet ve cehennemi sık sık düşünürler…
Dünya, sonsuz ahirete hazırlık kursudur; dünyada oldukça ayrıntılı bir kurs görürüz. Başarıyla tamamlamak için ise sorumluluklarımızın bilincinde olmalıyız. Kehf Suresi 30. ayette “Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız.” buyurur Allah. O halde ecrimizin kayba uğramaması için “…en güzel davranışta” bulunmalıyız. Bütün davranışlarımızı, kursun rehber kitabı olan Kur’an’ın süzgecinden geçirmeli, cennet ehli olabilmek için ruhumuzu beslemeli, derinleştirmeli, zenginleştirmeli ve cennete uygun hale getirmeliyiz…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.