- 424 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜNYAYA BEL BAĞLAMAYIN
DÜNYAYA BEL BAĞLAMAYIN
Hepimizin içinde az ya da çok, Dünya’da sonsuz kalacakmışız gibi bir his vardır. Bundan olacak, insanların büyük çoğunluğu hırsla bu Dünyaya çalışıyor. Bazen kendi kendime diyorum ki, “şu Dünya hırsının onda biri Ahiret için olsa, belki kurtuluşumuza vesile olur.” Nerde! Dünya hırsının belki de yüzde biri ya da binde biri oranında Ahiret için çalışıyoruz. Kendi nefsimde bunu gördüm. Nefsimi örnek vererek konuştum.
Niye bu böyle? Nedir bu Dünya sevgisi? Nedendir Dünyaya böyle bel bağlamak? Bu sorular peşpeşe gelir. Gelin önce şu “bel bağlamak” deyiminin anlamını görelim.
Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “bel bağlamak” deyimin açıklaması şöyle yapılmıştır: “Birisinin kendisine yardımcı olacağına inanmak, güvenmek”. Bu durumda, Dünyaya bel bağlamak dediğimizde şunu anlıyoruz. Sanki, Dünya ebedi ve sanki biz bu Dünya’da ebedi kalacağız! Halbuki çok iyi biliyoruz ki, ne Dünya ebedi, ne biz ebediyiz. Hepimiz faniyiz. Baksana kimler geldi kimler geçti bu Dünya’dan! İyiler de geldi geçti, kötüler de geldi geçti. Peygamberler de geldi geçti, Ebu Leheb’ler de geldi geçti!
Hepimiz biliyor ve fark ediyoruz ki, Dünya bir misafirhanedir. Ya da bir yerden bir yere giderken başka bir vasıtayı beklediğimiz bir bekleme istasyonudur. Biz buradan transfer oluyoruz. Yani nakil oluyoruz. Bir yerden bir yere taşınıyoruz. Bu taşınma, bu yolculuk İlahî bir sevk sistem içerisinde cereyan ediyor.
Şu çok net görülüyor ki, bizler birer Yolcuyuz. Alem-i Ervah’tan (Ruhlar Alemi’nden) itibaren başladığımız yolculuğumuz Anne Karnında bir müddet devam etti. Oradan Dünyaya transfer olduk, yani Dünyaya geçiş yaptık. Buradan da Kabir Alemi’ne (Alem-i Berzah’a) geçiş yapacağız. Bak, gör ki, kimler kimler geçiş yaptı? Dedelerin, Ninelerin, Atan, Ecdadın geçiş yaptı. Sen de geçiş yapacaksın. Güvenme Dünyaya. Seni alır da atar sırtından. Bedenin toprak olur, ruhun gider bu diyarlardan.
İnsan bir yoludur. Üstadımızın da ifade ettiği üzere, Alem-i Ervah’tan Anne Karnı’na, oradan Dünyaya, Dünya’dan Alem-i Berzah’a, Alem-i Berzah’tan da, Haşre giden bir yolcudur. Haşir de bir menzildir. Oradan da başka bir menzile geçilecektir. Haşirden sonra iki ayrı menzil var. Bir kısım insanlar ki, İyilerdir bunlar, Haşir’den itibaren Cennet’e ulaşırlar. Bir kısım insanlar ki, Kötülerdir bunlar, Haşir’den itibaren Cehennem’e varırlar. Bu durum Kur’an-ı Kerim’in bir çok yerinde ifade edilmiştir. İşte, İnfitar Suresi 13 ve 14. ayetlerde; “şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler. Şüphesiz, günahkârlar da cehennemdedirler” buyrulmaktadır.
İnsan bir yolcudur. Öyle bir yolcu ki, Dünya’da çok az bir süre kalacak, ancak çok çok önemli vazifeler görecek bir yolcudur. Dünya menzillerden bir menzil, duraklardan bir durak. Bize düşen bir yolcu olduğumuzu ve Dünya’nın fani, yani geçici olduğunu tüm ruhumuzla, tüm benliğimizle kavramaktır. Bunu kavrayan insan, Dünyaya güvenmez. Dünyaya çok fazla ehemmiyet vermez. Dünyaya aldanmaz.
Başta Sevgili Peygamberimiz (sav) olmak üzere, tüm Peygamberler, işte bu şuurla hareket etmişlerdir. Bu husustaki bir Hadis-i Şerif şöyledir: Hz. Ömer (ra), bir gün Allah Resûlü’nün (sav) huzuruna girdi. Efendimiz (sav) yattığı hasırın üzerindeydi ve yüzünün bir tarafına, hasır iz yapmıştı. Hz. Ömer (ra), bu manzara karşısında rikkate geldi ve ağladı. Allah Resûlü niçin ağladığını sorunca da Ömer (ra): “Ya Resûlallah! Şu anda kisralar, krallar saraylarında kuş tüyünden yataklarında yatarken, (kâinat, yüzü suyu hürmetine yaratılmış olan) Sen, sadece kuru bir hasır üstünde yatıyorsun ve o hasır, Senin yüzünde iz bırakıyor. Gördüklerim beni ağlattı.” cevabını verdi. Bunun üzerine Allah Resûlü, Ömer (ra)’e hitaben; “Dünya ile benim ne alâkam var. Ben bir yolcu gibiyim. Bir ağaç altında gölgelenen bir yolcu. Sonra da orayı terkedip yoluna devam edecek olan bir yolcuyum.”
Evet, ölçümüz budur. Düşüncemiz budur. Bu Dünyaya bel bağlamayacağız ve bir yolcu olduğumuzu asla unutmayacağız. Vesselam.
Ahmet SANDAL
Şair Yazar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.