- 820 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mandolin!...
İlkokul öğretmenimiz Nesimi Kamış, yakışıklı, güzel mandolin çalan, sert mizaçlı biriydi. Çizgileri düzenli yapmayan, yuvarlakları eğri böğrü çizen ve yaşı da ufak birkaç arkadaşın ellerine çantalarını vererek "Oğlum senin yaşın ufak. Bir dahaki sene geleceksin. Yarından itibaren okula gelme." diye evlerine gönderiyordu.
Bana ne zaman sıra gelecek diye oturduğum yerde tir tir titriyordum. Beni eve göndermesin diye akşamları evde çizgiler ve yuvarlaklar yapıyordum. Herhalde başarılı oldum ki beni eve göndermedi hocam. Belki de Kadir Başoğlu öğretmenin dostu olan birinin çocuğu olduğumdan bana torpil geçti.
Birinci sınıfta mandolin denen aleti ilk defa görüyor, bir müzik aletiyle ilk defa şarkı söylüyordum. Müzik dersimizde öğretmenimiz mandolinin akordunu yaptıktan sonra penası ile tellerine dokunmaya başlar, bizler de arkasından ilk öğrendiğimiz:
"Daha dün annemizin
Kollarında yaşarken,
Çiçekli bahçemizin
Yollarında koşarken,
Şimdi okullu olduk
Sınıfları doldurduk,
Okul bizim yuvamız
Yaşasın okulumuz.",
Şarkısını avazımız çıktığı kadar bağırarak söylerdik.
Müzik dersini bu yüzden dört gözle beklerdik.
Öğretmenimiz müzik dersinde mandolini getirmediği zamanları hep bir ağızdan tempo tutarak "mandolin, mandolin" diye bağırırdık.
Benim de bir mandolinimin olmasını çocukluğumda çok istedim.
Ama olmadı!….
Bizim oyuncaklarımız para ile satın alınmazdı; hep el yapımıydı, yani kendi imalatımızdı;
-Ay çiçeği sapından tekerlekli arabalar, atlar;
-Tahtalardan küçük kağnılar, kılıçlar.
-Meşe ağaçlarından topaçlar,
-İlkbaharda yeni yeşermeye başlayan söğüt dallarından dilli düdükler,çelik- çomaklar,
- İnce tellerden arabalar,
-Çamurdan deşenekler(bilye), arabalar ,
-Hayvanların aşık kemikleri, gazoz kapakları, sapanlar, yaylar ve oklar.........
Sokakta gördüğü oyuncağı almayan babasına yerlerde tepinip duran şimdiki çocuklar gibi değildik bizler.
Gösterişsiz, maliyetsiz ve çok basit oyuncaklarla çok mutluyduk.
Çamurdan yaptığımız deşenekler, arabalar çatlamasın diye gölge yerde kuruturduk. Çamurdan ellerimizde oluşan yaralar uzun süre iyileşmezdi. O küçük ellerimiz tosbağanın (kaplunbağa) ayakları ve elleri gibi pötür pötür olurdu.
Öğretmenimiz temizlik yoklaması yaptığında ellerimizdeki yaraları önlüklerimizin kollarıyla saklamaya çalışırdık. Öğretmenimiz elindeki çubukla önlüğün kollarını geriye iteler, yaralı ellerimizi açığa çıkarır “Bu ne oğlum? Siz ellerinizi sabunlamıyor musunuz?“ der, hafifçe dokunurdu çubukla o nazik yaralı parmaklarımıza…
Sokaklardan gazoz kapakları toplardık. Bir iki tanesinin içine ya çamur ya da katran koyardık. Bunlar ile morris, baş gibi oyunlar oynardık. Gazoz kapakları bulamadığımız zamanlar çamurdan özene bezene yaptığımız deşenekler bizlerin en ucuz maliyetli oyuncaklarımız olurdu.
Topaçlarımızı , maymunlarımızı babalarımıza yaptırırdık. Kamçılarını ve ipini kendimiz ayarlardık. İyi dönsünler diye uçlarını hafifçe yakardık. Su deposunun betonlu zemininde büyük bir zevkle döndürürdük topaçlarımızı ve maymunarımızı…Benim ki seninkinden iyi dönüyor diye birbirimizle iddialaşır dururduk..
Çatal ağaçlardan ve bisiklet tekeri lastiklerinden sapan yapar, serçe ve sığırcık avlardık….Bazende daldaki serçeye attığımız taş komşunun camını kırar, babamızdan akşam olunca da iyi bir dayak yerdik…
Ay çiçeği saplarından, ince tellerden ve tahtalardan çeçit çeşit arabalar yapar, onlarla günlerce oyalanırdık….Bacaklarımızın arasına sıkıştırdığımız ay çiçek saplarını at yapıp, arkadaşlarla yarış yapardık; sen geçtin ben geçtim diye….
İşte bizlerin çocukluk oyuncakları bunlardı…..
Benim Tosun‘un oyuncak sepetine bakıyorum; hepsi para ile satın alınan ve bayağıda pahalı olan oyuncaklarla dolu..... Önüne oyuncaklarını döküyorum. Kendi kendine onlarla oynayıp duruyor. Tosun da bunlarla mutlu oluyor. Biz de mutluyduk Tosun da mutlu; sadece oyuncaklar farklı bir de parası ….
Biz mi şanslıydık yoksa şimdiki nesil mi?
Onu da siz karar verin…
Yıllar sonra Artvin Parasız Yatılı Erkek Öğretmen Okulunu kazandığımda okula kayıt olmaya gelirken bir mandolinde alınmasını istemişti benden okul.
Çorum Spor o yıllarda 2. Lige çıkmıştı. Ağabeyim Satılmış’ta amatör olarak oynadığı Çorum Çimento Spor‘dan Çorum Spor‘a profesyonel futbolcu olarak transfer olmuştu. Yüklü bir para almıştı.
İlçemizde ilk profesyonel futbolcuydu ağabeyim.
Babam birgün “Satılmış oğlum, Şükrü yakında Artvin’e okumaya gidecek. Benim dilim dönmüyor okul bir çalgı aleti istiyormuş. Çorum’dan bulursan sen al.“ demişti.
Ağabeyim de:
“Baba araştırayım, bulursam alırım. Bir dahaki gelişimde de getiririm.“ demişti.
Ağabeyim , iki haftada bir Çorum‘dan bizleri ziyarete geliyordu. “Mandolinim gelecek“ diye, Ağabeyimin yolunu dört gözle bekledim, durdum.
Nihayetinde bir gün elinde bir mandolinle çıkıp geldi .
“Şükrü al işte senin çalacağın alet“ dedi.
Hemen kılıfından çıkardım mandolinimi. Telleri arasına sıkıştırılmış aletini elime aldım. Tangur tungur tellerine dokunurken, dudaklarım da ilkokulda Nesimi Kamış Hocamızın bize öğrettiği ;
“Şimdi okullu olduk
Sınıfları doldurduk,
Okul bizim yuvamız
Yaşasın okulumuz." sözleri dökülü verdi...
İşte benim hayatta para ile satın alınan ilk oyuncağımdı bu “mandolin!..“
Şükrü BİLGİLİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.