YeTiM' e KAHR Etme
Dün saatlerce uğraşmama rağmen bitmeyen işler nedeniyle… Bugün (14.01.2011 Cuma) erken saatlerde yine noterdeydim…
“No” ter … “TER YOK” dense de oldukça terletiyor noterlik işler…
“O evrağı al, onu ver… Tasdiklet yap, et… Olmadı haydi… düzeltme için tekrar git “
derken, uzayıp giden işlerle yorulan bedenim ve aklım durağanlaşmış bir hâlde…
Boş boş bakarken, kapıdan giren kişi dikkatimi çekti…
Üzerinde aynısı bende de olan bir kazak vardı… Kapıdan ben girmiştim sanki… Boy pos olarak ta yüz olarak ta beni andırıyordu.Fakat;
Bir MeKâN’ a ilk kez giren insanın, “Acaba kabûl görür müyüm!”
endişesi ile iç içe girmiş mecburi bir gülümseme vardı yüzünde…
Ve elinde ÂMÂ’ ların kullandığı bir ASA…
Bunu gören en yakındaki kişi hemen koluna girdi ve tam karşıma oturttu o kimseyi;
“Al işte… İyice bak ta gör” der gibi…
Tabi noter memuresi de hemen o kişiye öncelik verdi… Benim için de doğru olan buydu zaten…
Bir yandan acıma, bir yandan da; ”İyi ki beni de böyle etmemiş Allahım” gibi bencilce düşüncelerle
o kimseye bakarken, tam karşımda olmasına rağmen bana bakamayan o kimsenin hali içimi allak bullak etti…
BEN’ i görmemekle bir kaybı yoktu tabi. Tam tersine kazançlı sayılırdı… Ama BEN’ im dışımda görülecek ne çok şey vardı şu Âlemde… “Bir an için gözleri açılsa… Masmavi gökyüzünü görse… Güneşi… Ağaçları, kuşları, çiçekleri görse… Uçsuz bucaksız denizleri görse… Kimbilir ne kadar mutlu olur, HAYR-et ve şaşkınlık içinde kalakalırdı” diye düşünüyordum.
Oysa o an tüm bu imkânlara “SaHiB” olan BENim için ne kadar da sıradandı bunlar ve sayılamayacak nice güzellikler nimetler…
Eve döndüğümde akşam namazı öncesi benzer sözlerle eşime anlattım…
“Allah’ ın (cc) bizlere sunduğu sınırsız nimetler gözümüzün önünde iken
Hiç farkında değiliz… Asıl KÖR olan bizleriz aslında… “ dedim
Bir kapıdan girmek, bir yere oturmak ve elimdeki bir evrakı seçebilmek benim için ne kadar kolaylaştırılmışken, o kişi için ne kadar zorlaştırılmıştı… Koluna giren kimsenin yardımı ile kapıdan girmiş ve bir yere oturabilmişti. Ve muhtemelen yine başkasının yardımı ile çantasına yerleştirdiği evrakları çıkarıp ta verebilmek için nasıl bir sıra ile yerleştirdirildiğini aklında tutmak ve görmeden el yordamı ile bulmak zorundaydı… Aynı şekilde cebinden çıkardığı parayı da başkasına sormak zorunda… O da öyle yapıyordu zaten…
Ben ise o AN’ a dek sanki canımdan bezmiş bir hâldeydim… Onca nimetin içinde iken… Sanki bunlar hep var olacak ve her zaman "SaHiB" olacakmışım gibi… Şükründen aciz olduğum, farkında bile olmadığım nice nimetler… Say say bitmez….
Akşam namazına gittiğimde… İmam Efendi Rahman Sûresini okudu;
Allah cc. sayıyor nimetlerinden bazılarını ve;
“…O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” diye soruyor tekrar ve tekrar…
Yalanlama nedeniniz Ne… NEY’ i GÖREMİYOR da YOK sayıyorsunuz…
Allah cc. günde yetmiş kere YOK-larmış kulun kâlbini… Yaşadıklarımda kâlbimin YOK-landığını hissettim…
YOK-lama nedenleri yetmişten fazlaydı belki… Ama hepsinin ortak yanı RAZI olup olmadığımdı…
Yaşatılan HÂL-lerin hangisine RIZAM vardı… Hangisine YOK’ tu…
Kâlpler Allah’ ın (cc) KuDReT ELİ’ ndedir… Dilediği yöne döndürür.
Biz; “Ey Rabbimiz… Kâlbimizi DİN’ in İslâm üzere SaBiT kıl…” Diye dua ederiz…
Çünkü bu dönüşler SaBiT’ liğe engel değildir…
Esen rüzgâra göre SÂLL’ AN-AN ağaçlar gibi… Gönül de gelen HÂL-lere göre SÂLL-AN makta… BİR O Yana… BİR bu yana…
Fakat nasıl ki SÂLL-anmakta oldukları halde ağaçların kökleri TOPRAK’ ta SaBiT ise…
BİZ’ im de HÂL’ den HÂL’ e SÂLL’ AN-AN KÂLBimiz RıZa ve TeSLiMiYeT’ te SeBaT HÂLinde olmalıdır…
SeBaT; Yerinden oynamamak, dayanmak. Kararlı olmak. * Sözde durmak, ahde vefâ etmek.
İman ve İslâmiyete hizmette, Allah’a ibadet ve taatta sâbit ve berkarar olmak.
* Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek.
Çünkü biliriz ki; Rüzgâr onu kökünden sökse bile savurduğu HaBBe-lerle başka bir yerde yeniden HAYY-at bulacaktır ağaç…
Hem bu düşünceler hem de bir iki gündür aklımda olan;
فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ
Feemmel yetîme fela takher.
Öyleyse, sakın yetime kahretme (Duhâ Sûresi 9.Ayet)
ayeti ile başka HÂLlere doğru SÂLL-anmaya başlamıştı gönlüm…
Kapıdan giren benmişim gibi düşünmekle yanılmamışım… Yalnızca giydiği kazak ile değil, her haliyle benim gibi olabilirdi o insan… Ya da ben her halimle onun gibi olabilirdim…
Ne onun ne de benim seçme hakkımız vardı… EL-HÂKEM’di KaRaR veren ve O her şeyin TEK SaHiB’ iydi…
KeNDi MÛLK’ ünde dilediğini yapmaya KâDiR’ di elbette… Kim ne diyebilirdi ki…
Zâhir’ de ÂMÂ olan kimseye acığıdım esnada nasıl ki o kişi beni göremiyorsa…
BATIN’ ımda OL-AN, RaHMeT ve MeRHaMeT’ le bana bakanı da ben göremiyordum…
Unutmuştum o AN’ a dek… Asıl ÂMÂ olan BEN’ dim…
Zâhir’ de ÂMÂ olan kişi ise, işi bittiğinde nereden taksiye binebileceğini sordu, kime sorduğunu görmeden…
Kalktım hemen koluna girdim… Taksiye kadar götürürken yaşını sordum…26 yaşındaymış…
Sonra;
“Doğuştan mı yoksa sonradan mı oldu?” diye sordum;
“Doğuştan” dedi…
Allah cc. yardımcın olsun dedim taksiye bindirirken..
Öyleydi de zaten… Yoksa niye kapıdan girince hemen biri koluna girsin…
Niye onun işine öncelik verilsin ve bir an önce bitsin istediğim işlerim dururken onu taksiye kadar götürmekle zaman kaybedeyim ki…
O SaHiB’ siz gibi görünse de SaHiB-siz değildi, SaHiB’ i SaHiB çıkıyordu ona…
BEN ise kendime SaHiB çıktığım için böyle bir şeylere muhtaç değildim.
Akıl ve beden durağanlaşınca, bitmek bilmeyen işler nedeniyle olduğunu zannettiğim sıkıntı ve gönlümdeki daralmanın asıl sebebini AN’ ladım durulan gönlümde…
GÖREMEDİĞİM İÇ’ imden BAŞKA DEĞİL’ di DIŞımda GÖRDÜĞÜM…
TEK başına SaHiB-lendiği MÛLK’ ünde KeNDi’ nden BAŞKA’ sını… VAR’ lık iDDiasında HAKK’ lı GÖRMÜYORDU AKIL…
Kalbim iyice YOK-lanmıştı… YOK sayılmıştı AKLımca… SaHiB-siz… YeTiM bırakılmıştı…
فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ
Feemmel yetîme fela takher.
Öyleyse, sakın yetime kahretme (Duhâ Sûresi 9.Ayet)
Meâllere bakıyorum;
Öyleyse sakın yetimi ezme! … kötü bir muamelede bulunma… örseleme…
hor görüp ona kötü davranma… yetime haksızlık yapma…
Kimdi YeTiM? Ve;
“Yetime… bu şekilde davranma” denilen KİMdi?
Allah cc. KeLâM’ ının MuHaTaBı Resulullah Sav Efendimizdir…
O ise bir karıncayı dahi incitmez… Değil ki bildiğimiz anlamda bir yetime böyle bir şey yapsın.
O MuHaMMed (SaV) Allah’ ın KUL’ u ve ReSûLü’ dür.
عَبَسَ وَتَوَلّٰى
Abese ve tevella.
Ekşidi ve döndü (ABESE sûresi 1. ayet)
NedeN ????
اَنْ جَاءَهُ الْاَعْمٰى
En caehul’a’ma.
Çünkü ona a’mâ geldi (ABESE sûresi 2. ayet)
Â’ma geldi diye (yüzünü) ekşitti ve başka tarafa döndü…
Â’ ma bunu gördü mü peki?... Hayır… Fakat Allah cc. Gördü elbette…
اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصيرٌ …
…innellahe bi ma ta’melune basîr. …
Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. BAKARA sûresi 237. ayet
Allah cc.O’ nu (SaV) Âlemlere Rahmet olarak göndermişken
GÖRMEYEN’ e dahi yüzünü ekşitmesine izin vermez. Çünkü bu O’ nun VAR’ lık NeDeNi OL-AN HaKiKâT’ ince KaBûL görmez…
Bu nedenle Abese Sûresi iniverdi…
3.ayetinde Allah cc. HaBiBi’ ne… En SeVGiLi OL-AN’ ına;;
وَمَا يُدْريكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰى
Ve ma yudrike le’allehu yezzekka.
Ne bilirsin o belki temizlenecek.
buyuruyor…
Öyleyse Yüzünü… Bakışını… Hedefini… Başka yöne çevirmenin nedeni
HaKiKâT’ i BİLemeyiştir, GÖR-emeyiştir… ÂMÂ oluş halidir…
O, (Sav) Allah’ ın KUL’ u ve ReSuLü’ dür.
KULluk yönü KENDİ HaKiKâT’ ine karşı bir AN için ÂMÂ olduğunda…
Allah cc. yanına gönderdiği ÂMÂ VeSiLeSi ile İÇ’ inde bulunduğu HÂL’ i O’ na göstermiştir.
Ve O da bu ÂMÂ’ lık HÂLine yüzünü ekşitmiş ve KeNDi HaKiKâT’ ine dönmüştür…
Çünkü O “Rabbim, göz açıp kapayıncaya kadar beni NEFS’ imin eline bırakma” diye dua edendir.
وَاَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ
Ve emmessaile fela tenher.
Sakın isteyeni azarlama! DUHÂ sûresi 10. ayet
Azarlamak illâ söz ile olmaz… HÂL ile de olur… “Yüzünü ekşitmek… Gördüğünde hoşnutsuz olup bakışını başka tarafa çevirmek…” gibi…
SaHiB-lendiği MÛLK’ ünde kendinden BAŞKA’ sının VAR’ lık iDDiasını “HAKK-lı GÖRMEYEN AKIL” KeNDi HaKiKâT’ ini YOK saymakta ÂMÂ oluşundan dolayı… KeNDi HaKiKâT’ ine ekşittiği yüzünü HÂYY-âli VAR’ lığına döndürmekte…
HaKiKâT ise KeNDi MÛLK’ üde GaRiB ve YeTiM kalmakta… örselenmekte,
YeTiM; MuHaMMeDî Yaşayış KİM’ liğidir…
O MuHaMMeD ki (SaV), daha doğmadan babasını kaybetmiştir…
Küçük yaşta annesini kaybetmiştir…
Sonra dedesini… Sonra amcasını…
Sonra bir bir sevdikleri… Hepsi elinden alınmıştır…
Yerinden yurdundan çıkarılmıştır…
Ama O hiç birine “Benimdir” diyerek SaHiB çıkmamıştır…
Bilâkis; SaHiB OL’ ma HuSuSu’ nda en ufak bir iDDia’ sı olmamıştır… Ve O HÂL’ ini… FAKR’ ını iFTiHaR nedeni saymıştır.
ÂMA olan iFTiHaR’ ın İÇ’ indeki FeTH’ i göremez elbette…
FeTH; Açma, başlama. * Zaptetme. Ele geçirme. Zafer. Nusret. * Faydalı şeyleri elde etmek için yolları açmak. Muğlak şeyleri açmak. Bu iki sûretle olur. Biri, basâr ile idrâk olunur. Gam ve kederi gidermek gibi. İkinci de: İki nevi olup birincisi; dünya işlerinde olur. Sürur vermekle gamı izâle etmek, bir değerli şey vermekle fakirliği kaldırmak gibi. İkincisi; kapalı, muğlak bilgilerin keşif ve izharında kullanılır. Bu da iki türlüdür; Birisi; zâhirî ve müsbet ilimleri çoğaltmak ve mânalarını tahkik etmekle olur. Diğeri; ilm-i ledün âlemine dalmakla olur
Evet Allah cc.’ un KeLâM’ ının MuHaTaB’ ı Resulullah Sav’ dir… Sonrasında ise
هٰـذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهٖ وَلِيَعْلَمُوا اَنَّمَا هُوَ اِلٰـهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ اُولُوا الْاَلْبَابِ
Haza belağul lin nasi ve li yunzeru bihi ve liya’lemu ennema huve ilahuv vahiduv ve liyezzekkera ulul elbâb.
Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir. (İBRÂHİM sûresi 52. ayet)
AKIL’ dır… Ama;
Allah’ a (cc) ve Allah’ ın Resulü’ ne (SaV) iMaN eden AKIL…
Zâhir ve BaTıNında MuHaMMeDî HaKiKâT LûTFuyla HÂLK edildiği HÂLde
MuHaMMeDî BİR KİM’ lik ile yaşamak ve KeNDi HaKiKâT’ ini bilmek-bulmak yerine…
”Lâ” Hayır diyerek YOK sayan ve KAHR edici bir KİM’ liğe bürünen AKIL’ ı ise UY-armaktadır Allah cc.
YeTiM’ e KAHR etme diyerek…
KaHR etmek FiiLiNiN FaiL’ i Allah cc.’ un “EL-KaHHaR” ESMA’ dır. Ve Allah cc. EL-KAHHAR Esması ile TeCeLLi ettiğinde;
يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَیْءٌ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Yevme hum barizun, la yahfa alellahi minhum şey’, li menil mulkul yevm, lillahil vahidil kahhâr.
O gün onlar kabirlerinden meydana fırlarlar. Kendilerinin hiçbir şeyi Allah’a karşı gizli kalmaz. «Bugün mülk kimindir?» (diye sorulur. Cevaben): «Tek ve kahhar olan Allah’ındır.» (denir). MÜ’MİN sûresi 16. ayet)
“MÛLK KİM’ indir?” diye soracak…
MÛLK’ ünde KENDİ’nden GAYR’ ına SaHiB’ lik HAKK’ ı tanımaz Allah cc.
HÂLimce...
16.01.2011 - 21:15
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.