- 903 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kardelenin Türküsü
Sonu asla olmayacak düşünüşlerin hayali topraklarında
Her yazgının bir rüzgârı, her ruhun rotası sevdaya döner
Karlı ve yüce dağları mesken tutar her mevsim kardelenler
Bir yürek ki, yalnızlığın çöllerinde hep kendi denizini düşler…
Çoktan sulara düşürdüğümüz, günü gelince elimizde kalan son umudumuzu bölüştüğümüz yaralı bir hayatın sorgularıyla adımlarız bu kirli yaşam sularını. Özümüz perişandır da, asla belli etmeyiz. Bir şarkıdır belki yüreği avutan, belki de gitmiş, yitmiş bir sevgiliyi anlatan. Hayat, içimizdeki ateşlerle, aldığımız derslerle, kimi sevgilinin, kimi dostun vurduğu tokatlarla dönen çelişkili bir küre. Bütün sokaklarında sevdanın krokisinin asılı durduğu, kaybedilmiş bütün özlerin bir gün kendine döndüğü bir sevda ruletini çeviriyoruz sevgiyle.
Hüzzam şarkılar gecenin tam ortasına vurduğu zaman sessizliğin tülünü çeker titrek eller. Irmağın akışına karışan anılarla, beyaz yastıklara düşer sarı saçlar. Dudağındaki türküler yarımdır, ruhundaki kelepçeleri koyacak yer bulamaz ve düşüncelerinin sarmalında anlaşılmaz bir günün nerelere kaybolduğunu düşünür. Sevi dökülmez ne yapsa yüreğinden avuçlarına, dudakları titrek, tiz bir ıslık gibi sarılır dönenceli uykuların alacakaranlık kuşaklarına.
Bir adam ışıkların gizleyemediği yakamozlar üzerine basa basa aşar denizleri. Dağları uykularından uyandırıp siyah gecelerin gülüşlerine tutunur. Adımları onu karları mevsimlerce eksilmeyen bembeyaz zirvelere taşır. Güneşe avuçlarını açarak ısıtır yüreğinin üşümüşlüğünü. Dilindeki en güzel türkülerle kardelene ulaşır ve döker ona içini. Anlatır evrenin en güzel çiçeğine hayatın yaşanılırlığını. Günlerce, haftalarca bülbülün sesine hasretliğini dile getirir. Uzun gecelerin soğuk rüzgârlarına direnmişliğini haykırır kardelen adama.
Küstürme yüreğindeki başakları güneşe. Dağlarından sular inmezse, gözlerindeki ateş yüreğine düşmezse, umudunun teknesindeki hamur fırınlara girmez, tomurcuk olsa da bahçelerin hiçbir mevsim çiçeklerini açmaz. Çürümüş ete pençe vuran, ölümden beslenen yırtıcı kuşlarla, mavi denizlerden ağlara dolan çeşit çeşit balıklarla döner bu dünya. Yüzüme gülüşlerini sürer gibi, yüreğine düşürdüğüm kardelen düşlerini dilinden düşürme. Her parçalanmışlığın günü gelince nehirlere indiği, sonra da denizlere karıştığı bu kabuk bağlamaz düşlerle, kollarında yüzlerce yılın nefretini taşıyamazsın.
Her sabah yeniden yürür özlediğine seven. Düşün ki, kırlarda açan bir menekşe, düşün ki, kar altından yaşama gülümseyen bir kardelen, kimi de narin kanatlı bir güvercinsin sen. Islak çimenlere ayağını basmadan, mutluluğun resmini rengârenk kâğıtlara aktarmadan, sürekli dünü gösteren miladı dolmuş saatleri denizlere atmadan, ruhunu okşayan şarkıları algılamadan yaşamaya çalışırsan, ıslaklığı dinmez gözlerinin.
Hayat, kendi içine bir kapı gibi kapandığında ve kilidi açacak gücü bulamadığında acımaz sana. Çocukluğumuzun masum çığlıklarına bir daha nasıl dönemiyorsak, içimizden kopardığımız tüm aşkların yerlerini asla dolduramıyorsak, korkunun şaşkın gözlerinde hayatı inadına yaşıyorsak, dönüşümümüz yine kendi burcumuzadır. Yaşam belki de, kendi kozasına sarılan, günü gelince de eski fırtınalarla avunan, ama asla aynalara bakma cesaretini bulamayanların da dergâhıdır. Dört yanı uçurumlarla ve sularla çevrili bu garip gezegende her zaman yenilmişlerin türküsü inadına dilden dile dolaşır.
Sis inmesin gözlerine bundan böyle. Orman bakışlarından arılar uçuşsun kırlarda. Tırmanayım sevdayla gamzendeki saydam gamzelerini. Dudaklarının yağmur ormanlarında her sabah yüzümü yıkayıp gecenin perdelerini gözlerine sevgiyle kapatayım. Ay göstermeden kendini uykulara sallayayım, sen uyurken en yüce dağlardan yatağına rengârenk kardelenler getireyim.
Sıyrılınca yalnızlığından başını yasladığın her yer dünya, yüreğini koyduğun her deniz derya olacak unutma. Gün ışığı sızan saçlarının gürül gürül akan sularından ırmaklar oluşacak, bütün dipnotlarından yeni günler doğacak. Dile ki, birazdan dudağına bir gülüş oturacak ve yüreğinde şölenler kurulacak. Küskünlüğünün perdelerini ateşlere atmazsan, gökyüzünü karanlıklardan ayırmazsan ve içindeki hüznü gülüşlerinle boğmazsan, umutsuzluğun kabrinde bir başına kalırsın.
Sessiz ateşlerle, bir ucu dağlarda, diğer ucu bağlarda olan bir uçurtma sevincini yükle şimdi yüreğine. Yaşanmış ve yaşanacak olan bütün çağların tırnaklarını sevgiye geçirerek tutun kardelen yüreğinle yaşama. Dokun bedeninin dirimselliğine, dokun yüreğindeki emsalsiz serüvene. Usunu tanımadan asla sorumluluk yükleme kendine. Her bahar yaşamın rahminden yanlışlar da düşer, doğrular da. Ben imgelerimin irinine saldım seni ömrümün son deminde. Gözlerindeki ırmaklar bastı ovalarımı ve şiirlerim dökülüyor şimdi kutsal yüreğine.
Selahattin Yetgin