- 783 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Yoksul Bir Türkünün Sözleridir Yaşamak
S/aklımızdaki uz/ak denizlerde sevdaların aşka vurgun kürekleri dolaşır gecelerde
Kavuşma mevsimleri yakındır, p/aklanırız rotası meçhullere çıkan kanamalı şiirlerle
Y/itip gider bir yaşamak türküsü ruhumuzu, tırnaklarımızı törpüleriz hüzzam çilelerle
Günlüğümüze sokulur unutulmuş aşkların tanrısı, gölgemize saklanırız biz hüzünlerle…
Giydirilmemiş hiçbir hüzün fiyakalı düşlerin yolculuğuna çıkamaz. Uykusuz bir ömrün kalabalıklarında yürürken üşür ellerimiz, çıplak kanatlarımıza bulut değer umarsız yolculuklarımızda ve sevdalı göğsümüzde hazin bir acı belirir. İsim ararız boyut ötesi yolculuklarımıza, gönlümüz en çok vakit gece yarısını geçince delirir ve bir sevgilinin sıcacık ellerinde ısınmayı dileriz.
Hızla tükenen mevsimlerin değişken odalarında bağdaş kurup oturdukça, nazla büyüyen güllerin kar altındaki inleyişlerine kulak kabartırız ve bir avuç gözyaşı dökeriz beyaz düşlerimize. Yapışkandır oysa mevsimler, kendi kimliğimizin sularına bu yüzden damla düşer ve özlem içimizin yaşanmamış öykülerini en çok biz üşüdükçe yüreğimize serper.
Geçmişin iz sürücülerinden aynı sakız sözleri duyunca yürek bir başka dünyanın adamı olduğunun farkına vararak dokunur gerçeğin tuşlarına. Gecenin ateşli nöbetlerinden bir şarkı yükselir, sessizlik kendi koynunda üşür ve kemirir sevdalı tırnaklarını aşkla. Yangın mevsimleriyle yollar yürürken sevgi, bir kadın gül serper sevdalısının yollarına, kavuşma mevsimlerini ruhunda yaşatarak.
Şarap kokulu bir mahzenin hüzün sarmalında yıldızlara bakarken gönül penceremizden asırlar kayıp gider avuçlarımızdan. Tanrı Agahodaemon’un gözleri saklıdır bu yüzden şiirlerde. Bu yüzden iyilik vefadır, aşk kutsanmış bir dokunuştur ve biz her hüzünlenişimizde güneşin öte yakasında huzurla kendi resmimizi yaparız. Utangaç bir dünyada kendi hikâyemizi tuşlarken, acılarla dönen bu yerkürede kendi zaferimizin sözünü söyleriz.
Söylemekten çekindiğimiz fısıltılı şarkılarda bir yangın mavisi sağar ellerimiz evrenden. Gecenin duldasında yüreğimiz sabırla bekler ve içli bir ayrılığın gözyaşları günlüğümüze düşer. Kanamanın kuru kasırgalarında çıngılar düşer yüreğe, yeniden büyümek, yeniden yaşama sarılmak için. An’ların gül kokulu huzmelerinden yanaklara düşer ateş ve yüreğe iner hızla. Türküler yağar o an göklerden, şarkılarla çiftleşerek, işte o an buzlardan örülü heybetli dağlar erir hüznün kentlerini yerle bir ederek.
Korkularımızı katladığımız, kokularımızı kendimize yasakladığımız, aşkı gözyaşı mendillerimizin bir köşesinde sakladığımız ve baharda çiy olup şiirlerle kalayladığımız bu düşler labirentinde en zoru o masum çocukluğumuza dönmektir aslında. Sevdanın kürkü ya hep boldur üzerimize, ya da sıkışan bir kelepçedir bedenimize. Yüreğimizdeki adressiz mektupların ve pusulası kayıp gemilerin güvertesinde hüzündür gözlerimizin uzandığı en uç nokta ve biz umut koyarız ismini. Yüreğimizden dökülen bütün sözler pasif bir unutuluşa uğurlanır, sebepsiz ve nedensiz bir yangınla kendi iç sorgusunu bölüşür.
Kış manzaralarıyla geçen mevsimlerin efsunlu sözcüklerinde mor desenli bir kilimdir gönlümüzün kışlasına serilen. Yırtılır penceremizin perdeleri rüzgârda, gönlümüzün sarmalında bir sevda uyurken derinden. Yontulu yalnızlığımızın sus/ağlama şarkılarıyla avunurken bir yılkı bekler avluda, alıp götürmek için bizi uzaklara. Kulaklarımızda dönüp duran aynı şarkının melodisiyle ateş düşer yanaklarımızdan ve yağmurlu bir mayısa salarız dizginlerini. Göğsümüz sancır en derinden, kuşlar havalanır bilinmezliklere, kanat açarlar bilinmezliklere.
Bahara hasret dağlar ve yeşilin yetimliğinde kayan topraklar, kırlangıcın serseri çığlığında saklanan çocuklar, masumluğun doruklarında büyüyen ağıtlar susmaz bu yüzden. Gövdemizin alazına üşüşen kış güneşi ve ömrümüzün raylarından kayıp giden yaşanmamışlık güncesi bunun için sevdalıdır aşka ve bunun için kuşlar hüzünlü bir bekleyişe kanatlanırlar, mevsimlerin hicranlı döngüsüyle bunun için gelincikler yağmur bulutlarını hiç sevmezler. Ve aşkın bedelini öderken gelincik, toprağına düşen bir damla gözyaşı onun ölüme tebessüm edişinin resmi olur.
Hercai duruşlarımızın yankılı suretleriyle kendi dağlarımızın dumanlarıyla geçeriz bulutlar ülkesinden. Ruhumuzdaki coşkular biliriz ki er şafakları çağırır ve sevda mevsiminin yağmur ormanları bile suya özlemini haykıran bir yeryüzü köşesidir. Kendimiz olduğumuzda, aşk ve sevdayı ruhumuzda yılkılar gibi dolu dolu yaşadığımızda filizlenir sevginin çiçekleri. Her çiçek kendi kokusunu özünde saklayan, kendi ruhunun tohumlarını gönlünde gizleyen bir masalın hiç okunmamış sayfaları gibidir.
Dilimizin kaygan zeminlerine ışık düşer sevdanın ismini hecelediğimizde. Kıpır kıpır büyüyen bir hüzünle kol kola yürürken ve gecenin atardamar nöbetlerinde aşktan mendilimizi gizlerken ay düşer şiirlerin üzerine, yaprak dala sarılır, dal gövdeye. Koynumuzdaki hüzün ihtilallerinde tarumar bir esintidir güz gülüşleri, işte böylesi anlarda bakışlarımızla uzakları izler, yankımızın derin sularından inadına özlemi çekeriz.
Mutlu bir kahkahanın esintisidir, yüreğimizde özlemli hareler bırakan zaman. Cam kırığı gönlümüzün slâytlarına bir eski resim düşer yıllar sonra, acımasız düşünüşlerin iç çekişleriyle uzaklara, çok uzaklara bakarız. Sancılı bir tetiktir o an el, sol yanımızdaki ağrıyla özlemin tetiğine basarız. Her gidişimizin izlerini sürerek, her kırıklığımızın sözlerini şiirlere işleyerek bitimsiz bir bekleyişin konçertosunu dinleriz ruhumuzdaki sarı odalarda. Göğsümüzdeki elim ağrıya neden arar, dünlerin hesaplaşmalarıyla ömür savarız. Yürek susuşlarımızın kristal mevsimleriyle donatılı bir atlasta yâr’dir düşlerde göğsüne yaslandığımız. Günler çeviririz gönül kirmenimizde, aşk’tır inadına sinesine sarıldığımız.
Katmanlara gömülmüş ruhumuzun hercai mevsimleriyle yürürüz ömrümüzün tozlu patikalarından. Onulmaz bekleyişler rahlesinde göğsümüzün ağrılarını güneşe tutarız, baharda çiçeklere eşlik etmek için. Bir umut türküsüdür dilimizdeki, içimizdeki yaşanası yerlerde avaz avaz yapayalnızlığımızı söyleriz. Çoğalan bir bulut mevsimiyle ellerimizin renkli duvarlarına ten resimleri çizeriz. Ruhumuzdaki karanlık yolları aralayarak ve hüzünleri tarayarak rüzgârın okşadığı yüreğimizden şiir dökülür, esmer kavisli gecelerde kendi tenimizin sızılarıyla yaralı gönüllerimizi avuturuz.
Gönlümüzdeki sahra iklimlerinden usançlı çehremizin yansıması dökülürken yaren yalnızlığımızın sınırlarında güneşi izleriz. Göğsümüzdeki rüzgârla uyuturuz kahırlı dizelerimizi, karanfil kokulu mevsimlerin asık çehreli sevinçleriyle gönlümüzü avuturken. Bütün mavilerin titrek serüvenleriyle en mahrem beklentimizdir sevdayı düşlemek ve sınırların sırlara gölge gibi sokulduğu bir menzilde aşkın miladı değişir.
Yalın ayak yürüdüğümüz gün çiçekleri üzerinde her gece yaşamak türküleri dolarız dilimize ve içimizde eski bir türküdür o üç kelimelik cümle. Bacalarında mutluluk tüten hüzün mevsimlerinde korku karanlığın ikizi gibi gülümser durmadan, uykusuz bir kandilce. Sonsuz soruların yağmur çisentileriyle baharları beklerken masalcılarla dost olur çocuklar, göçlere vurduğumuz yüreğimize sevdayı çağırırız. Aşk fısıltılı bir sessizliktir, gökleri dar eder sevilerimize. Her renk kendi çizgisinin esiridir, sonsuzluğu kendi içinde saklayan, mutluluk ise hiç erişilemeyen bir düşün al yanaklı masal perisidir.
Her yıldız sevdalı bir yansımanın tutkunudur, en uzaktakine göz kırpar bu yüzden asırlardır. Öyle bir tablodur ki yalçın kayalıklara iner sessizce geceleri. Künyemizdeki sağdıç şefkatlerle, göğsümüzdeki engin şelalelerle her gün yaşama bu yüzden çentikler atarız, damarlarımızdaki efsunlu bekleyişlerin sarı odalarında kalarak. Bu yüzden dereler denizlere olan sevdasıyla akarlar yüzyıllardır, bu yüzden yaşam somunlarının bütününde, mutluluk acıdan koparılan harika ve doyumsuz bir parçadır.
Hikâyesi: Geçebilseydik ötesine yaşanmamış bir çağın, öncelikle neler yaşamak istediğimizi belirlerdik, yaşanmamış bir hayatın öncesinde. Biliriz ki en büyük isyan sessizliktir ve bizler o sessizliğin yıkılmayan duruşlarıyla kendimizi sorgularız ve sancıları yine kendi hassas yüreğimizde taşımaktan onur duyarız.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Hikâyesi: Geçebilseydik ötesine yaşanmamış bir çağın, öncelikle neler yaşamak istediğimizi belirlerdik, yaşanmamış bir hayatın öncesinde. Biliriz ki en büyük isyan sessizliktir ve bizler o sessizliğin yıkılmayan duruşlarıyla kendimizi sorgularız ve sancıları yine kendi hassas yüreğimizde taşımaktan onur duyarız.
Selahattin Yetgin
------------------------------------
Dost kalem her zamanki gibi döktürmüşsün.
Duyarlı yüreğini kutlarım.
Çok güzel bir yazı okudum. Biraz burkuldu içim.
Ne yapalım hayat bu.
Sevgi
Selam ve başarılar.