- 1674 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TÖRE... PUSULARDA VURULDU SEVDALAR
Töre…
Pusularda Vuruldu Sevdalar
Pusularda vuruldu içimdeki sevdalar.
Tespih tanesi gibi saçıldı umutlarım.
Sıkılmış yumruklarımdan,
Boşanırken bedenimdeki kan,
Yarasalar açığa çıktı karanlıktan.
Pusularda vuruldu içimdeki sevdalar.
Katilim bir soğuk namlu,
Gece kara çarşaf, gece zifiri karanlık eyvah!
Yanı başıma atılmış,
Menşei belli olmayan, parmak izi alınmamış silah.
Pusularda vuruldu içimdeki sevdalar.
Ben vuruldum, umutlarım vuruldu.
Geleceğimin katili faili meçhul kalırsa,
Ne olur kaldırmayın beni yerimden,
Ağıt olsun,
Türkü olsun hey…
Vurulsa da sevdalarım yedi yerinden.
Birecik – 30 Ekim 1998
Bu göz sevdaya kurşun sıkan kanlı elleri, bu yürek o ellere tetik çektiren; sevmekten sevilmekten korkan, yüreği nasır tutmuş, merhameti örümcek bağlamış affetme yetisini kaybetmiş, sevda düşmanlarını gördü.
Keşke bunlar;
“Her şeyi Affederim, Kul hakkı hariç” , “Yeryüzünde kan dökmek haramdır. Allah’ın verdiği canı alanların dönüş yeri cehennemdir. Ne kötü bir dönüş yeridir orası” diye buyuran Yüce Mevla’mızın emir ve yasağına riayet etselerdi.
“Bir kalp kıran Kâbe’yi yıkmış gibi olur” diyen Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’ in Hadisine bağlı kalsalardı.
“Sevelim sevilelim, Dünya kimseye kalmaz” diyen Yunus Emre ‘ yi biraz tanısalardı…
Sevdasız bir gönül susuz çöl, suyu kesilmiş pınar, yağmur yağmayan kıraç toprak, meyvesiz ağaç, kanadı kırık kuş, dumanı tütmeyen baca, üzerinden yolcu geçmeyen tozlu yol, öğretmeni olmayan okul, sırası bozulmuş mevsim, notasız, ahenksiz türkü gibidir.
Mevla’mız bizi yarattığında çok şükür koymuş fıtrat sayfamıza çokça. Gönül dolusu, kucak dolusu… Sevin sevilin diye.
Ey! O sevdaya pusularda kurşun sıkan çocuk, sen daha sevdanın ne olduğunu bilmiyorsun ki. Ey! O sevdaya pusularda kurşun sıkan minicik ellerin çektiği tetiği gururla eline veren zavallı adam. Sevdadan neden bu kadar korkuyorsun? Sen hiç sevdin mi? Bir insanı, bir çiçeği, bir böceği ve herhangi bir canlıyı. Hiç mi yuvasından düşmüş bir serçe yavrusunu alıp tekrar yuvasına koymadın… Hiç mi yolunu kaybetmiş bir çocuğu alıp evine götürmedin… Hiç mi gök gürlediğinde bacaklarına sarılan çocuğunu alıp bağrına basmadın... Hiç mi uzun kış gecelerinde bacası tütmeyen komşunu merak edip ziyaret etmedin... Hiç mi bir yetimin başını okşamadın… Hiç mi camii avlusunda bir öksüzün önündeki kirli mendile üç peş kuruş para atmadın... Hiç mi besleyip büyüttüğün yanı başındaki çocuğunla konuşmadın… Hatırını sorup, gönlünü almak hiç aklından geçmedi mi? Hiç mi kendi kendinle dertleşmedin be adam hiç mi? O yufka yüreği o yumuşacık yüreği nasıl bu hale getirdin. Hiç sevdadan korkulur mu? “ İnsanın kendisine yaptığı kötülüğü düşmanı yapamaz” sözünü hiç duymadın mı? Bir yanda sevdasından korktuğun için, el âlem ne der sonra baskısı ile kendini temize çıkarma, sözüm ona namusumu temizledim savsatası ile hiç de sevdası uğruna böyle bir sonu hak etmeyen ancak senin hayatına kıydırdığın biri, diğer yanda daha sevdanın, sevmenin sevilmenin manasını bilmeyen sadece verilen emirlere itaat eden çocuk. İki can, kurak topraklara inat büyümeye çalışan iki fidan.
Şimdi suyun bir anlamı kalmadı, yağmur yağmazsa yağmasın, yağmur duası anlamını yitirdi. Artık Cennet ile müjdelenen Fırat Nehri boşalsa da o fidanları yeşertemez…
Birecik, 1998
Yüksel Erentürk YILMAZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.