- 886 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgi
Mevsimlerden İlkbahar, aylardan mayıs. Az önce geldiğim büronun camından dışarı bakıyorum. Doğada müthiş bir canlılık var. İşyerinin bahçesindeki leylak ve çağla ağaçlarının çiçekleri insanın içine büyük bir yaşama sevinci veriyor. Bu arada camdan hemen önümüzdeki kestane ağacına baktığımda doğadaki bu şenliğe katılan bir çift kumrunun telaşlı halleri ilgimi çekiyor. Yüzümde tebessümle onları seyrederken biraz sonra bu telaşlarının asıl nedenini anlıyorum. Üç dalın birleştiği yere koymaya çalıştıkları minik bir dal parçası buraya yapacakları yuvanın habercisi. O an onları seyretmek çok hoşuma gidiyor ve her hareketlerini adeta bir belgesel seyreder gibi izlemeye başlıyorum.
Ertesi sabah büronun camından kestane ağacına bakarken yarım kalan belgeselin devamını seyretmek için sabırsızlanıyorum. Kumrular topladıkları dal parçalarıyla büyük bir gayret içinde yuvalarını örmeye başlıyorlar. Erkek kuş hiç yorulmadan dalları yuvaya taşıyor, dişi kuşta aynı gayretle onları örüyor. Açıkçası onların bu dayanışmalarına gıpta ediyorum…
Aradan bir hafta geçiyor… Dallardan yaptığı yuvadan hiç kalkmadan yatan dişi kuşa dikkatlice baktığımda gözlerim parlıyor! Tüylerinin altındaki bir çift beyaz yumurta! En az ben de onlar kadar mutluyum. Erkek kuşa bakıyorum, yumurtaların üzerinde yatan eşine büyük bir özveriyle sürekli yiyecek taşıyor. İmreniyorum sevgilerine...
Yine onları keyifle seyrettiğim bir sabah kuşlardaki tedirginlik bir anda dikkatimi çekiyor! Nedenini merak edip sağa sola bakıyorum, fakat bir şey göremiyorum. Bu kez de aşağı bakıyorum; işte o zaman korkularının nedenini anlıyorum! Birkaç haşarı çocuk ellerinde sapan yuvadaki kumruları vurmaya çalışıyorlar. Attıkları taşların yuvaya geldiğini savrulan dallardan anlıyorum. Hemen camı açıp çocukları azarlıyor ve oradan uzaklaştırıyorum. Sonra gözlerimi büyük bir kaygıyla yuvaya çeviriyorum. Tüh! Dişi kuşun kanadı kanlar içinde.. Ama hala yumurtaların üzerinde yatmaya devam ediyor.. Erkek kuş çırpınırcasına, gagasıyla dişi kuşun başına, yüzüne dokunarak ona bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Bu manzara beni perişan ediyor. Üzülüyorum o anki çaresizliğime ve çocuklara engel olamadığıma.
Aradan canımın sıkkın olduğu iki kötü gün geçiyor.. Yüreğim pek dayanmasa da yuvaya bakıyorum. Dişi kuşun kırılmış kanadı yuvadan aşağı sarkıyor. Çektiği acı gözlerinden belli. Fakat yumurtalarının üzerinden bir saniye bile kalkmış değil. Erkek kuşa bakıyorum. Çektiği acıdan bir şey yemek istemeyen dişi kuşa ısrarla yem vermeye çalışıyor.
Büroda ki işlerimi sürdürürken aklım hep kuşlar da. Başkaları için ağaçtaki sıradan iki kumru olan bu kuşlar, şu an benim için, birden büyük bir trajedinin başkahramanları oluveriyorlar.
Yuvayı her gün izlemeye başlıyorum. Fakat bu sabah büroya gelirken içimde büyük bir tedirginlik var. Zira akşam çok kuvvetli bir fırtına çıkmıştı ve fırtınada çocukların sapanlarından dolayı hasar gören yuvanın dağılacağı korkusunu yaşıyorum.. Camın kenarına gelip baktığımda içim ürperiyor! Kaygılarım bir anda sevince dönüşüyor. Çünkü dişi kuşun tüyleri arasından dünyaya merhaba diyen başları sarı tüylerle kaplı iki minik yavruyu görüyorum. Anne kuş Çektiği acıya rağmen yavrularını yumurtadan çıkarmayı başarmış. Fedakarlığı beni duygulandırıyor. Erkek kuşa bakıyorum. Hem yavrulara, hem uçamayan anneye büyük bir mutlulukla yem taşıyor.
Günler sonra, dişi ve erkek kuşların gayretleriyle yavrular nihayet uçacak hale geliyor.
Ama, yuvada bir tek dişi kuşun uçma şansı yok! Bu durum yüreğimi sızlatıyor.
Artık kuşları seyretmek benim için günlük işlerimden biri, belki de en önemlisi haline geliyor.O yüzden her sabah yaptığım gibi bu sabahta büroya çıktığımda ilk işim onlara bakmak oluyor. Ama bakmamla paniklemem bir oluyor! Yavrular yuvada yok! Tasalanıyorum. Gözlerim hemen onları aramaya başlıyor. Aklıma gene o sapanlı çocuklar geliyor. Neyse ki birkaç dakika sonra yavruları karşı binanın çatısında babalarıyla birlikte görünce derin bir “Oh” çekiyorum. Ama yinede içim burkuluyor. Çünkü bu güzel tabloda çok önemli bir eksik var, belkide bu tablonun baş mimarı! Yavrularını ve eşini çaresizlik içinde seyreden dişi kuş…
Hüzünlü gözlerle onu izliyorum. Dişi kuş yuvanın kenarına gelerek kanatlarını titretip yavrularına ve eşine doğru uçmak istiyor. Ama kırık kanadının acizliğini bildiği için, geri çekilip acıyla yuvanın içinde dönüp dönüp duruyor.
Endişeyle ona bakıyorum. Çünkü hareketlerindeki kararlılığı hissediyorum. Ve biraz sonra sezgilerimde yanılmadığımı görüyorum. Dişi kuş, gözlerini kara etmiş yuvanın en uç kısmında! Ne olursa olsun yavrularına uçacak anlıyorum bunu. Pür dikkat onu izliyorum. Belki de hayatındaki en son uçma teşebbüsü bu olacak.
Birkaç saniye sonra dişi kuş, umutsuz bir umutla kendisini boşluğa bırakıyor. Bırakmasıyla da çırpına, çırpına bahçeye düşmeye başlıyor.
Erkek kuş karşı çatıdan, bense merdivenlerden dişi kuşa doğru bir yarış başlatıyoruz.
Bir saat sonra Veterinerdeyim… Dişi kuşun kırılan kanadını bir güzel tedavi ettirip sardırıyorum. Neyse ki aşağı düşerken başka bir yerine zarar gelmemiş. Onu büroya getirerek veterinerin verdiği ödünç kafese koyuyorum. Kararlıyım; kanadı iyileşene kadar ona büroda bakacağım.
Birkaç gün geçiyor… Erkek kuşu izliyorum. Yuvanın olduğu yerde sürekli ötüyor, sanırım eşini arıyor. Bu hali içimi parçalıyor! Dayanamıyorum; dişi kuşu kafesiyle birlikte camın önüne koyuyorum. İşte o an manzara yürek yakıcı! Günler sonra eşini gören erkek kuş, deli gibi kendini cama vurarak eşine ulaşmaya çalışıyor! Bu büyük sevgilerini görünce onları bir an önce birbirlerine kavuşturmak için can atıyorum.
Günler böyle sürüp giderken erkek kuşun hayranlık veren davranışlarını izliyorum. Önce yavruları bir güzel doyuruyor, sonra da kursağında sakladığı yemleri gelip dişi kuşun olduğu camın önüne bırakıyor. Fedakarlığı insanı kıskandırıyor.
İki hafta sonra…Bugün büyük gün! Kısmetse ayrılıkları birazdan sona ermek üzere, çünkü dişi kuşun kanadının artık iyileştiğini düşünüyorum. Kafesi camın kenarına getirip kapısını büyük bir heyecanla açıyorum…
Birkaç dakika sonra sevinçten yaşaran gözlerimde, yavrularına yem veren dişi kuşun resmi var.
Bu muhteşem tabloyu seyrederken düşünmeden edemiyorum Acaba bizlerde birbirimizi sevip, sevdirmekte kumrular kadar usta ve fırtınalarda yuvalarımızı ayakta tutabilmek için onlar kadar fedakar mıyız? diye.
YORUMLAR
Zannetmiyorum ama öyle ana babalar da var tabii ki. Yüce Allah (c.c.) bizden farklı olarak sanıyorum koruma içgüdülerini daha fazla bahşetmiş onlara. Fakat güzel bir örnklemeydi. Yine her zamanki gibi çok güzeldi arkadaşım. Saygılarımla, tekrar hoşgeldin :)
Mustafa Sakarya
başlık sevgi olunca o bile yetiyor insana.
bunun üzerine tek cümle konuşmamak gerek....10...ve büyük ihtimal günün yazısı...
saygılar...selam duamla...
Mehtap S.Hümeyragül DALLI tarafından 1/3/2011 8:11:40 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mustafa Sakarya
Kesinlikle harika bir anlatım ve mesajı içinde bir kurgu...
Yazılarınızı okumak büyük şans...
S e v g i l e r ...
Mustafa Sakarya
çok güzel bir anlatım muhteşem..
bende balkonumda bir kumruyla birlikte yavru büyütmüştüm o geldi aklıma :)
ve her nedense ev değiştirdim yine kumrular camlarımın kenarına yuva yaptılar
ben yemek yaparken korkup kaçmasın die gazete kağıdıyla kapatmıştım camı yeterki yavrularını büyütsün die.
yüreğinize sağlık
sevgiler sizinle olsun ..
Mustafa Sakarya
Biz insanlar olarak hayvanları izlesek, gerçek sevgiyi ve aşkı buluruz aslında. Sevdası için yaptığı fedakarlığı onlarda görürüz. Ben de bir kuşun yavrusuna nasıl uçmayı öğrettiğine şahit olmuştum.
Hayvanlara olan hayranlığım bir kat daha artmıştı o zaman. Usta kalemden ustaca yazılmış bir öykü daha okuduk.
Tebrik ederim usta kalem.
Sevgi ve saygımla...
Mustafa Sakarya
Tebrikler.
Çok güzel bir paylaşım.
İbretlik dersler var.
10 numara.
diyecek başka şey yok.
Selam ve sevgiler.
Mustafa Sakarya
sevgiler.....senin kaleminle......bir başka güzel.....finalde sana teşekkür ettim.....saygılar mustafa kardeşim....
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Çok sevdim bu öyküyü...İçten sıcak ve de başarılı. Kuşların bu vefakarlığı yuvalarına sahip çıkamayanlara ders olsa keşke...
Ben de yaz sonunda ölmek üzere olan bir kumruyu bakmıştım iki hafta. Bulduğumda yaralıydı ve kalbinin bir kısmı dışarıdaydı. Herkes ölür dedi. Aldım ilaçladım, her gün vitamin verdim. Kızlarımın ağrı kesici şuruplarından verdim. (İşe yarar yaramaz bilmeden. Tamamen annelik içgüdüleriyle) Geceleri kalkıp başında ağrıları dinsin diye dua ettim. Onun için ağladım. İlk bir kaç gün giç bir şey yemedi. Su içmedi. Çok da kan kaybediyordu. O arada havalar soğudu. Onu eve alamazdım. Kızlarımın bebeklik battaniyelerini kafesine sardım. (Kafeste çamaşır sepeti:) Bir gece hiç hareket etmediğini gördüm. Öldüğünü düşündüm ve ağladım. Aklımdan ne şiirler ne romanlar geçti ona dair. Başını okşamak için elimi uzattığımda uyandı ve gözünü açtı. Diğer gözü kör olmuştu zaten. O an ne kadar şükrettiğimi hatırlamıyorum...
Sonraki günlerde yemek yemeye başladı. Su içti. Gerçi hala yerinden kalkamıyordu ama...Yarasını pansuman etmek benim gibi insanlar için pek çetin işti. Midem bulanır ondan çok canım acır...En son pansumanında karnının yarık yerinde ince bir deri tabakası oluştuğunu gördüm. Bu küçük bir mucizeydi. Kumrunun duaları mı yoksa benimkiler mi kabul olmuştu bilemem ama, iyileşti. Artık sepette duramaz hale gelince, istemeyerek de olsa onu serbest bıraktım. Serbest kalınca önce karşı bloğun çatısına kondu. Neredeyse bir beş dakika bana baktı sonra uçup gitti gözümün göremeyeceği yerlere doğru.
Bir gece onu rüyamda gördüm. Yatağımın başucuna konmuş "Kuş uçar, insan yürür. Kalk ve yürü" dedi. Hala ne demek istediğini düşünüyorum:))
Güzel öykünüz bana bu anımı hatırlattı.
Kumrular özel hayvanlardır. Kumruyu anlatanlar da faydalanır bu özellikten...
Bugünkü favorim sizin yazınız.
Tebrikler, saygı ve selamlar..
Mustafa Sakarya
Aynur Engindeniz
Mustafa Sakarya
merhaba usta kalem...
uzun bir aradan sonra hoşgeldiniz tekrardan
ama bu kadar uzak kalmayın....(sevgili okurlarınızdan)