- 2241 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mersin’de yaşayan romancı-yazar Kenan Öz sorularımızı cevapladı
Mersin’de yaşayan romancı-yazar Kenan Öz sorularımızı cevapladı
Kenan Öz 1983’de Mersin ve Malatya E Tipi ceza evlerinde siyasi nedenlerle 6 sene yattı, cezaevinde roman kitaplarıyla tanıştı 1989’un başlarında cezaevinden çıktı ve yazım hayatı başladı roman, masal, şiir, deneme, kitap çalışmaları olan yazarın bazı kitapları şöyle. Sevdaya Barış, Komünist Doktor X, Mağaranın Tılsımı, Mavi inci, 12 Eylül’de Aşk, İkinci Şans
Önce isterseniz kendinizi tanıtın?
1958 yılında Mersin’de doğdum. Mersin’de eğitim gördüm, hayatımın bütün dolambaçlı yıllarını bu kentte yaşadım. Bu kentin her dokusun da acı ya da tatlı analılarımız odu.
Kitaplarınız hakkında konuşalım isterseniz, ilk kitabınızdan başlayalım son kitabınıza kadar gidelim
İlk kitap çalışmalarım 1989 yıllarında başladı. Hayatın kendisi ne kadar negatif olsa da, bunu yazıtlarımda pozitif hale dönüştürmeye çalışıyordum. İlk deneme kitabım: “Sevdaya Barış.” la oldu. Arkasından yazdığım şiirler bu yazım hayatıma ayrı renk kattılar. Ben de içimdeki sesin açtığı belirsiz yollardan yürümeye başladım. “Sevdaya Barış.” tan sonra; “Komünist Doktor X.” i yazdım. Şimdi o kitabımı okuyunca acemiliklerim ve imla hatalarım, yüzümde tebessümlere neden oluyor.’ Mağaranın Tılsımı.’ Ve ‘Mavi inci.’ adlı masallarımla yazım hayatımda ustalaşmaya doğru hızla yürüyordum. “12 Eylül’de Aşk ve İkinci Şans.” Adlı kitaplarla devam ettim.
İkinci Şans adlı kitabınız diğer kitaplarınızdan farklıydı
“İkinci şans.” Adlı kitabım diğerlerinden biraz farklıydı. Kafamda tasarladığım kurgular 2007 yıllarında Hürriyet Gazetesinin eki olan Kelebek Ekini okuduktan sonra ters yüz olmuştu. Siyahlar giyinmiş bir kadın dikkatimi çekmiş, onunla yapılan söyleşiyi sonuna kadar okumuştum. Eşi öleli dokuz yıl olmasına rağmen hala yas tutması beni duygulandırmış, söyleşiye olan ilgimi artırmıştı. “Genç birinin kollarında uyanmaktansa, yaşlı bir bilgenin göbeğinde uyumayı yeğlerim.” sözü Ankara’da görev yapan bu opera sanatçısına olan ilgimi doruk noktasına çıkartmış o siyah gözleri ve sözleri yüreğime yerleşmişti. Yüreğimdeki bu kadın, giderek büyüdü ve ona olan duygularımı kitap haline getirmek zorunda kaldım. Çünkü, bana acı veren bu aşkı dizginlemem imkânsızlaşmıştı.
“İkinci Şans adlı kitaptan birkaç bölüm”
“Merdivenin dibine kadar yaklaşan siyah renkli araba dikkatimi çekti. İçerisinden çıkan, uzun saçlı esmer kadının yüzünü görünce, heyecandan ayaklarım birbirine dolaştı. Yüreğim neredeyse ağzıma gelecekti. Merdivenlerden inerken az kalsın bir yerimi kıracaktım. Kadın bu şaşkın hareketime güldü. “Lütfen merdivenlere dikkat edin. Bu merdiven, dikkatsiz insanların bir yerlerini kırmasıyla ünlüdür” dedi ve merdivenlerden çıkıp gözden kayboldu. Kadının sesi yüreğime dokunmuş, orada binlerce ezgiye dönüşmüştü. Yanımdan geçerken nefesim kesilmişti. Dönüp arkasından baktım. Gazetede gördüğüm kadın, önümden geçip bana selâm veren kadınla aynı kişiydi.”
“Kapının tıklanmasıyla konuşması yarım kaldı. İkimizde, açılan kapıdan içeriye giren kişiyi görmek için başımızı kapıdan tarafa çevirdik. İçeriye giren kadın beni yine soluksuz bırakmıştı. Kalbimin atışlarını duymasından ölesiye korkuyordum. Bu güzel ve bir o kadar karmaşık olan duygu, on yedi ay öncesine dayanmaktaydı. Bilge kadın imajı, beni kendisine doğru çekmiş, ona olan hayranlığım, her geçen gün artmıştı. Eşi için on sene yas tutması ve eşini sonuna kadar onurlandırması, bilinçaltıma yerleşmişti. Daha sonra hayallerimi süslemeye başladı. Gezdiğim ya da gezmek için girişimde bulunduğum kadınlarda, hep bu özelliği aradım. Sonuç; hiçbir kadınla uzun süreli ilişki yaşayamadım. Oysa Yasemin, gözümde diğerlerinin tersine durmadan büyüyerek yüreğimi ele geçirmişti.Yasemin, şimdi karşımdaydı. Bana bakıp, sabahki olay yüzünden tebessüm ediyordu. İri gözleri ve gülerken her iki yanağında beliren gamzeler, yüreğimde derin dalgalar oluşturuyordu.”
“Yasemin Hanım’ın yanına gittim. Gözlerinin içine bakarak:
“Burada neler oluyor böyle?” Şaşkınlıkla:
“Panele, birinci çıkmanın kavgasını yapıyorlar.” Muzipçe bana baktı ve devam etti: “Umarım sizde öne çıkıp, önceliği istemezsiniz?” cevap vermek yerine sadece tebessüm ettim. Bütün bunların gerçek olduğuna hâlâ inanamıyordum. Ağzının içerisine düşmeden dinliyordum. Karşımdaki insanı ancak bu şekilde etkileyebilirdim. Benim yerimde başka biri olsaydı karşısındaki kadının gözüne girebilmek için ya da diğer bir deyişle; onu etkilemek için bilgi dağarcığını, gözleri önüne sererek, işi şaklabanlıklara kadar götürebilirdi ve doğal olarak, itici olurdu. Yasemin, bilgiçlik taslayanlara pabuç bırakmayacağını bilecek kadar deneyim sahibiydim.“
“İşaretler ilgimi çekmişti. Erişemeyeceğim dediğim kadınla karşılıklı sohbet ediyordum. Onun gözlerine bakıyor, ılık nefesini yüzümde hissediyordum. Bazen boynunu çevirdiğinde, uçuşan siyah saçlarını izliyordum. Bunları yaparken, sanki karşımdaki kadınla ilgilenmiyormuş gibi davranıyor, duygularımı anlamasını istemiyordum. Bunda da başarılı oluyordum. Mersin’deyken, Akdeniz’in mavi sularına bakarken onu izliyordum. Deniz ve uçuşan saçları, sanki bir bütünmüş gibiydi. Söylediği sözleri tekrarlıyor, kelimeler dudaklarının arasından çıkarken ona olan duygularım, giderek ivme kazanıyordu.
Kitabınızı okudum; hüzünlenmedim dersem yalan söylemiş olurum; eğer kitabınızda ki kadın şimdi karşınıza çıksa, ya da bu haber değerindeki yazımı okuyup; ‘O kadın benim.’ derse ne yapardınız? Tepkiniz nasıl olurdu?
Karşıma çıkarsa tepkim ne olur? diyorsunuz; önce yürek atışlarıma engel olmam gerekiyor. Beynim, bütün organlarına hükmetmesi için tanrısal bir güç sarf etmesi gerekiyor. Eğer bütün bunları yapamazsam dizlerimin bağı çözülebilir ve yere kapaklanabilirim. En kötüsü de onu karşımda gördüğüm an yüreğimin barikatlar gibi bu sevince dayanamayacağından ürkerim. Bu aşkı tek taraflı yaşayarak, onu romanımda yaşattım. Romanımın dışında imkânsız dediğim bu mükemmel kadını görmeyi her şeyden daha fazla isterim. Onun gözlerine bakıp ona merhaba demek isterim. Onun sesinden kendi hayatını dinlemek en büyük arzumdur. Romanımda ki gibi gamzelerini, gülüşünü yüreğime resmetmek isterim.
12 Eylül darbesi öncesi ve sonrasını konuşalım, o dönemi yaşayan herkes gibi sizde bu dönemden büyük bir pay adınız!
12 eylül öncesi herkes kendisine düşen o büyük payı maalesef aldı. Böylece Kenan Evren liderliğinde kocaman bir nesli Amerika emperyalizminin emriyle bir dozer gibi ezip geçtiler. Basın burjuvazinin ve ordunun yanaydı. Yazdığım siyasi broşürler ve o denemdeki hemen hemen herkes gibi örgütlü oluşumuzdan dolayı. 12 Eylülün o büyük paylarından biride bana düştü cezaevi dönemleri vs. paylaşmak istemeyeceğim bir sürü kötü anı.
Cezaevi döneminiz nasıl geçti?
Aslında cezaevi süreçlerimi konuşmak istemiyorum. Yinede kısa bir özet yapayım, cezaevi dönemim çok büyük baskılara maruz kalarak geçti. İşkenceler, zindanlar, o denemi yaşayan ve okuyan herkesin bildiği gibi geçti, tabi bizde aktiftik, bu baskıları en asgariye indirmek için tek silahımız olan ölüm oruçlarına yöneliyorduk, yani bildik direniş ve mücadele biçimleri…
Cezaevinde sizi en çok etkileyen şeyler nelerdi?
Biz ceza evinde öyle sıradan işlerle uğraşmadık, direnişlerin, başkaldırıların yanı sıra orayı bir okul gibi kulandık. Dışarıda hep teorik kitaplar okurduk ceza evine girdiğimde romanlarla, şiirlerle tanıştım. Cezaevinde ilk okuduğum kitap Henri Charriere’in Kelebek romanıydı… Çok etkinleşmiştim çok hoşuma gitmişti, arkasından Goethe ile tanıştım Dostoyevski’nin kitapları vs. bu romanları okurken ufkumuz daha çok genişliyordu dünyaya bakış açımız neredeyse tamamen pozitif olmuştu. O zaman ben romanın potansiyel gücünü görmüştüm
Hangi cezaevlerinde kaldınız kaç sene yattınız?
1983’de Mersin ve Malatya E Tipi ceza evlerinde 6 sene yattım ve 1989’un başlarında cezaevinden çıktım.
Basından uzak yaşayan bir yazarsınız bunun nedeni nedir?
Yazarlığın kendine göre bir özelliği vardır. Yazarlar biraz da kendi iç dünyasıyla ilgilenmek zorundadır, çünkü etkili bir roman yazmak, önce yazarın kafasın da tasarlanır. Bu tasarım doğası gereği uzun bir süreye tekabül eder. Tasarım binlerce düşüncenin işlenmiş halidir. Doğal olarak toplumdan ve basından uzak kalıyorsun, bende doğal olarak uzak kaldım
Çalışmalarınıza dönelim. Kitaplarınızda biyografi, fotoğraf gibi sizi tanıtan bir şey yok bunun nedeni nedir?
Gizemli olmak hoşuma gidiyor. Bu bir tarzdır, bunun başka bir anlamı yok
Üretimleriniz nasıl oluyor bildiğim kadarıyla yalnızlığı seviyorsunuz?
Doğru yalnızlığı seviyorum. Ama sizin sandığınız gibi yalnız da değilim. Öncelikle bu yalnızlık içinde kafamda tasarladığım romanların kuğularıyla birlikteyim. Bu kurguları öncelikle kafamda yaratmak zorundayım. Doğası gereği içerisindeki kahramanlarla dost olmak zorunluluğu geliyor. Üretim önce kafamda tasarlanıyor. Daha sonra yazıya dökülüyor. Doğal olarak bu süreç değişik bir çok evrelerden geçiyor. O yüzden yalnız kalmayı tercih ediyorum…
Son olarak yeni projeleriniz neler onlarla ilgili bilgi verir misiniz?
Şuan üzerinde çalıştığım bir cinayet romanı var. Zamanımın büyük bir bölümünü ona ayırıyorum. Mağaranın Tılsımı adlı kitabımın devamını yazmaya çalışıyorum.
Ali Osman Abalı www.mersinyasam.com
26 Aralık 2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.