- 680 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BU SAVAŞTA KİM ŞEHİT OLACAK? (10 Ocak 2003 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır)
Dünya savaşın eşiğinde, bizim de arka bahçemizde konuşlanmış talana hazırlanıyor. Başkomutan Sam Amca, savaş boyalarını sürmüş, çizmelerini parlatmış, oturma odamızın baş köşesine yerleşmiş, giyinip kuşanmamızı bekliyor. Küçük Amerika düşleri kurduğumuz ellili yılardan bu yana Marshall yardımı, NATO, soğuk savaş darken hiç evimizden çıkmamıştı ki zaten. Oturma odamızda, yatak odamızda, hatta mutfağımızda bile hep onla yaşadık. Şimdi bizden, Kore’deki gibi, uğruna yeni şehitler vermemizi istiyor.
Bu, şehitlik denen özveriye, din ve vatan uğruna can vermektir, derler. Binlerce kilometre uzak da olsa, yeryüzünün başına bela olmuş Koreli Allahsız komünist kâfirlere karşı verilen şehitleri anladık diyelim(!)… İyi de bu kez şehit kim olacak? Yerkürenin külhanbeyliğine soyunmuş, petrole susamış, işgalci Amerikalılar mı, yüzlerce yıl birlikte yaşadığı, kapı komşusu, dindaşı Iraklılara karşı ABD yanında saf tutacak olan Türkiyeliler mi; yoksa ülkesini, yaşadığı toprakları koruyabilmek için ölecek olan Iraklılar mı? Zaten özgürlük yanlısı birçok Iraklı, Saddam’a karşı her gün birçok şehit vermiyor mu? Bu ne içinden çıkılmaz çok bilinmeyenli denklemdir böyle?
Eskiden her toplumun kendi düşleri, ülküleri vardı; ama artık bütün yeryüzü bir tek düşün, bir tek ülkünün peşinden koşturuluyor: Büyük Amerika Düşü’nün(!)… Toplumlara dayatılan bütün değerler, bu düşün gerçekleşmesi uğruna düzenlenen yöntemlere hazırlanıyor; üstelik “kör, kör gözüm parmağına” dercesine. İşte o değerlerden biri: “Öncelikleri, ABD’nin öncelikleriyle örtüşmeyen herkes komünisttir. (Noam Chomsky)” Yıllarca bu yaygarayla kandırmadılar mı bizi? Nice yurtsever bu damgayla kıyımdan geçirilmedi mi? IMF, ulusallığınızı satmazsanız size zırnık koklatmam, perişan ederim, diyerek, Damoklesin kılıcı gibi durmuyor mu tepemizde ne zamandır?
Şimdilerde de bir “tezkere” sorunu tebelleş ettiler başımıza. Savaşta oluşacak kayıpların ne kadarının karşılanacağının, savaşa katılacak birlikler ABD’li komutan tarafından mı yoksa Türkiyeli konutan tarafından mı komuta edileceğinin pazarlığı yapılıyor. Oysa “Büyük Amerika Düşü”nde bunun da formülü hazır: “Savaşın giderlerinin oyunda rol alanlarca paylaşılması; ancak askeri gücün özünün ABD’nin olmasının kesinlikle sağlanması benimsenmiştir. (Noam Chomsky)” Taşlar önceden yerlerine konmuş, siz neyin pazarlığını yapıyorsunuz ki Allahaşkına!
Bu savaş uzun sürmez, diyorlar. Belki birkaç hafta, en geç birkaç ayda biter. Kolu kanadı kırılmış Irak’ın eti ne budu ne ki koskoca ABD’ye kafa tutar; kaç gün dayanır! Böyle düşündürürler insanı. Doğru gibi de görünür belki bu… Ama kaç gün sürerse sürsün hangi savaşın sonuçları kısa sürede yok edilmiş ki bu savaşınkiler yok edilsin? Robert Lynd der ki: “Kesin sonuç alınabilecek kısa bir savaşın olabileceği inancı, insanoğlunun en eski en tehlikeli düşlerinden biridir.” İşte bugün de böyle tehlikeli bir düş dayatırlar insanoğluna. “Savaş ülkelere üç ordu bırakır; sakatlar ordusu, yoksullar ordusu, hırsızlar ordusu.” der bir Alman atasözü. Almanlar ki savaşlardan en çok canı yanmış toplumlardandır. Bu atasözlerini hiç de yabana atmamak gerekir.
Bu savaş dünyanın yaşayacağı en ilginç savaştır; çünkü savaşlar karşılıklı silahlı güçler arasında yapılır. Bu savaşın karşı tarafı yok. Bu savaş tek yanlı. Mahallenin baş belası Doberman; zavallı, çelimsiz, sıska bir kedi müsveddesini sıkıştırmış köşeye, pençe pençe yok ediyor sağa sola hırlayarak. Adına da savaş diyor.
Dünyada ilk kez bir savaş, savaşan ordular arasında olmayacak. İlk kez bir savaş, savaş yanlılarının ordusuyla, savaş karşıtı siviller arasında geçecek. İlk kez bütün yeryüzünde aynı anda, aynı inançla, bini aşkın merkezde, on milyondan fazla insan “savaşa hayır” diyerek sokağa döküldü. Belki de bu savaşın tek güzel yanı da bu olsa gerek; ama yine eksik.
Yeryüzünde parlayıveren bu savaşa karşı eylemleri örgütleyenleri inceleyin, öncülüğünde Marksçı bilinçle yoğrulmuşları bulursunuz yani ekonomi politiği en ince ayrıntısına dek yorumlayıp insanlığın önüne sunmuş Marks’ın bilincini, Ekonomi politik der ki: “Hiçbir şey ekonomiden bağımsız gelişmez. Her savaşın altında ekonomik çıkar yatar.” Bu savaşın da öyle… Bu savaş petrol kaynaklarını tüketme telaşı yaşayan ABD’nin Ortadoğu petrolüne göz koymasıdır. Bu savaş savaş sanayisinin pazarlanması, kendine pazar açmasıdır. Bu savaş tencere, tava tokurdatıp, düdük öttürüp yolda yürümekle önlenemez.
Başına 12 Eylül darbesi yemiş bir toplum olarak, “yoların yürüyerek aşınmayacağını” çok çabuk unuttuk. Her geçen gün eylemler güç yitiriyor. Canlı kalkanlar geri dönüyor.
Bu, Marksçı bilinçle yoğrulmuş öncüler bilir ki, ekonomik çıkara dayalı savaşı yıpratmanın en güvenli yolu, yine ekonomik çıkara saldırmaktan geçer; ama nedense bu eylemlerde ABD malarını boykot edip dalga dalga bütün yeryüzüne yaymak düşünülmez. Aslında zor bir iş değildir bu. Öyle, yapıldığı gibi bütün yeryüzünde yürüyen ya da yürümeyen on milyonlara da gerek yoktur. Yüzde doksan dördünün “savaşa hayır” dediği toplumun yarısı katılsa, yürümekten daha etkili bir sonuç alınır belki de. Üstelik yaşamımızın her alanına girmiş olan ABD malarının hepsini boykot edip sıkıntıya girmeye de gerek yoktur. MC Donalts başta olmak üzere beslenme alışkanlığımızı allak bullak eden hamburgercileri, içindeki alışkanlık yapan maddeyle içecek anlayışımızı yönlendiren kolaları, marka dayatması ile giyim alışkanlığımızı yönlendiren Levis vb. giysileri boykot etmek yeterlidir. Bunlar ABD’yi yeryüzünde temsil eden üç ana sektördür çünkü. Hamburger yemeden, “bluejean” giymeden, “cola” içmeden ölmeyiz; ama birçok masumun ölmesini engelleyebiliriz. Yürümekten daha etkili sonuçlar alabiliriz. En azından alışkanlıklarımızı değiştirip kendimize dönebiliriz. Ne güzel söylemiş Aynştayn(Einstein):
“Kişi savaş gibi inanmadığı durum için acı çekeceğine, barış gibi inandığı bir ülkü uğruna ölse, daha iyi değil mi? Savaş için hiç direnmeden verdiğimiz kurbanları, barış için de vermeye hazır olmalıyız.”
Coca Cola’sız, Pepsi Cola’sız, Levis’siz, Lee’siz, Mc Donalts’sız, Fried Chicken’sız bir dünya, barış dünyası olabilir… Ne dersiniz?
Adnan ACAR
YORUMLAR
eleştirim yazınızın içeriği hakkında değil tabi ki, ben daha çok hukuk açısından eleştiri yapmak istiyorum. yazınızda belirtmiş olduğunuz markaları açıkça ifşa etmek ve firmalar açısından zarar teşkil edeceği için yasalarımız bunu suç olarak görür...
kısaca şunu demek istiyorum, üretilen herhangi bir ürünün türk end. standartlarına ve gıda tüzüğüne uygunluğuna yasalarımız karar verir ve uygun buldukları ürünleri üretmeye, satmaya, ihracaat ve ithalatını yasalaın tüzüğünde yer aldığı şekilde yapılması ile firma ve firmaya ait bütün ürünlerin satışında gelir vergisi ve kurumlar vergisi,marka tescil, v.s. diğer vergileri alır ve firmanın saklı bütün hakkını korur...
devletin üretebilirsiniz dediği herhangi bir ürünü, satışa uygunluğuna evet diyen bir devlet varsa, o markaların hepsi yasal demektir ve faaliyet alanları da uygun demek anlamına gelir...almış olduğu vergilerle firmaların marka haklarını korumayı taahhüt eder, bu markaları herhangi bir yazı ile ifşasını da yasal olarak suç kabul eder...demek istedim...
sevgiyle kalın...
ve bunları deşifre etmek, firmaların imajını bozacağından bunu da devletimiz suç olarak görür...
bu konuda tabi ki sizde takdir edersiniz ki, her kurum, kurulu yasalara uymak zorunda olduğu kadar vatandaşlarda yasalara uygun olarak yaşamak zorundadırlar...
Başarılı yazınızı bir kezde ben tebrik ederim.
Devletlerde bireylere benzer; doğar, yaşar ve ölür.
şöyle bir düşünürsek aslında tüm bu komplolar ve teorilerinin kaynağı sabit ,nefs yani hazdır; para kazanma, öldürme, üstün olma, taht kurma... ve yine alınan tüm barış önlemlerinde de çözüm aynıdır,nefsine karşı koyma; alış-veriş tercihindeki ahlak, açlık gösterisi, uzun yürüyüşler...
İnsanlara bir beyandır belkide bu? siz şunları şunları yapıyorsunuz nefsiniz için, sonucunda bunlar doğuyor; ve işte bu yüzden anlayın "günah işlemek" ne çirkindir.
Bir nevi doğal afet bu bizim çektiğimiz. Afetlerin önüne geçilemez, yalnızca tedbir alınır. Tüm tedbirler için biz zaten bir kitapla uyarılmıştık.