- 1593 Okunma
- 20 Yorum
- 0 Beğeni
EDEBİYAT DEFTERİ OKYANUSTA
Bilindiği üzere, sevgili yöneticimiz, Ansızın, şairleri toplayıp, gizlice dünya turuna çıkmaya karar vermişti. Bu olay, fısıltı gazetesi sayesinde, kulaktan kulağa dolaşarak, nesirci arkadaşımız, Aynur Engindeniz’in kulağına kadar gelince, o da nesircileri toplayıp, kimselere görünmeden uçağın kargo bölümüne doluşmuşlardı ve heyecanlı yolculuk başlamıştı.
Uçak, havalandıktan iki saat sonra, henüz bilinmeyen bir sebepten dolayı kızgın çölün ortasına düşmüştü. Uçağın içindeki şairler, sağa sola savrulurken, kargo bölümündeki nesirciler, ambardaki yiyecekleri rahat rahat yerken, çölde Leyla ile Mecnun gibi dolaşan şairleri izlemişlerdi. Yine de, yöneticinin onlara yapmadığı cömertliği, onlar arkadaşlarına yaparak, ambarda kalan yiyecek ve suyu, açlık ve susuzluktan ölmek üzere olan arkadaşlarına götürmüşlerdi. Çölün ortasında, şairlerle yazarlar kucaklaşmışlar, bir elmanın, iki yarısı olduklarını kabul etmişlerdi.
Ansızın, nesircilere yaptığı haksızlığa çok üzülmüş, onlara söz üstüne sözler vermeye başlamıştı.
"Değerli şairlerim, sevgili yazarlarım, artık birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için varız. Bundan böyle, yazı bölümünde de, ses, video, ve kim okudu bölümlerini de koyacağım. Şiirler kadar olmasa da artık sizler de bazı haklardan yararlanacaksınız; ama bütün bunları yapabilmemiz için, el ele verip şu çölden kurtulmalıyız." Demişti.
Ve türlü meşakkatlerden sonra, ölmeden çölden kurtulmuşlardı. Kurtulmuşlardı kurtulmasına ama şanssızlık bir türlü yakalarını bırakmıyordu. İkinci kez bindikleri uçak, bu defa da zirvedeki karların içine düşmüştü.
Zirvelerde öyle çok kar vardı ki, Emine45”e büyük bir ilham gelmiş, hemen oracıkta, "Zirvedeki Karlar İdim" şiirini yazıvermişti. Uçakta bulunan ozanlardan, Ozan Merdan, bu güzel eser ziyan olmasın deyip, kazada kırılan sazıyla çalıp söylemeye başlamıştı bile. Ozanı duyan arkadaşları hep bir ağızdan türküye katılınca zirveler titremeye başlamıştı.
Öte yanda, eğitimci, şair ve yazarlardan olan, Onurumsun rumuzlu, Türkan Dinçer, eğitimdeki çarpıklığa isyan etmiş:
"Benim ülkemin bütün kızları okumalıdır." Diye veryansın etmeye başlamıştı. Başlamıştı ama değerli öğretmeni dinleyen yoktu ki; hâlâ küçük kızlar okula gönderilmiyor, dedeleri yaşındaki adamlara başlık parası karşılığı satılıyor, berdel olarak veriliyordu. Sevgili öğretmenimiz bu duruma dayanamamış, kardelenlere destek olmak için, protesto amacıyla dağlara çıkmıştı. Yalnızdı. Yanında biraz yiyeceği ve bir telsizi vardı, büyük bir mağaraya sığınmıştı.
"Ah benim zavallı kızlarım, sizleri kurtaramıyorum, ne kardelen dinliyor töreler, ne de sümbül... Ben de ömrümü bu mağarada geçireceğim. Sizleri koruyamadım ama dağın gerçek sahipleri olan kardelenleri koruyacağım. Hele biri çalmaya gelsin, ben Kara Deniz kadınıyım; vurdum mu düşürürüm. Madem ki, medenice konuşmaktan anlamıyorlar, ben de basarım kurşunu. Bana, başka şans vermediler." Diye düşünürken, zirveden gelen türkü seslerini duymuştu.
Mağaradan çıkıp zirvelere doğru bakmış ve:
"Bunlar olsa olsa bizim ozanlardır, bu sesleri nerede duysam tanırım."
Deyip, hemen başındaki kırmızı şalını çıkarıp uzunca bir sopanın ucuna bağlayarak sallamaya başlamıştı. İçinden de söyleniyordu:
"Kesin sesinizi, çığ düşüreceksiniz. Kardelenlerle birlikte, ben de karların altında kalacağım. Kardelen zirvem de kimsenin haberi olmadan böylece bitecek." Diyordu
Şairlerden biri, aşağıda kendilerine sallanan kırmızı şalı görmüş ve diğer arkadaşlarına göstererek, hep birlikte, Tacettin Komutan”ın yaptığı kızaklarla kayarak aşağıya inmişlerdi. Hepsi birlikte mağarada buluşup, Onurumsun”un yaktığı ateşle ısınıp, ikram ettiği yiyeceklerle karınlarını doyurmuşlardı.
Dinlenip kendilerine gelince, Türkan Hanım”ın telsizinden acil yardım çağırıp dağdan kurtulmuşlardı. Kurtulmuşlardı ama bu gezi, Ansızın da saplantı olarak kalmıştı. Derin düşüncelere gark olmuş, boğazda balık ekmek yiyordu. "Ne yapıp da Dünya turu düzenlesem" diye düşünürken, tam o sırada boğazdan geçen bir gemiye takılmıştı gözü.
"Buldum" Diye bağırdı. Etrafındaki insanlar tuhaf tuhaf ona bakıp, "deli mi ne" dediler. Ama o, aldırış etmedi. "Siz öyle sanın" dedi içinden. Hemen bilgisayarının başına koşup, sevgili şair ve yazarlarına şu mesajı çekti:
"Değerli arkadaşlarım, bazılarınıza istemeyerek haksızlık ettiğimin farkındayım. Sizlerden özür diliyorum. Kendimi sizlere affettirmek için, hepinizi alabilen bir gemiyle Dünya turuna çıkmak istiyorum. Gemi, aralık ayının yirmisinde, İstanbul”dan kalkacaktır. Gitmek isteyenler buyursun gelsin. Sonra, kimse alınıp darılmasın. Gemide, kendi işimizi kendimiz yapacağız. Verdiğim görevi yapmak istemeyen bu yolculuğa çıkamaz."
Mesajı alan üyeler, iş yerlerinden izin alıp, İstanbul’a akın etmeye başladılar. Emine45 de güçlükle izin aldı işinden. "Belki de bu benim son gezim olur" diyerek yalvarıp yakararak sonunda izini koparıp İstanbul’a koştu. Onun geldiğinde gemi kalkmak üzereydi. Ansızın, gelenleri kapıda bekleyip görev dağılımı yapıyordu.
-Sen ne iş yaparsın Emine45?
-Ben yemek yaparım.
-İyi tamam. Gemide aşçı yok. Sen de aşımızı yaparsın.
Emine45 bavulunu yere koydu. Topuksuz ayakkabılarının topuğuyla yere öyle bir vurdu ki:
-Ben yemek memek yapmam. İçimizde yüksek sosyeteden insanlar var. Ben yemek kokuyorum diye beni aralarına almıyorlar.
-Yok Emine45 yok, yemek yapmayacaksan, gelmeyeceksin. Kuralları biliyorsun.
Emine45 öyle çok öfkelenmişti ki, ayağını yere bir kez daha vurup, "gelmiyorum" dedi. Bavulunu, patlıcan küfesini yüklenir gibi sırtına yüklendi ve evinin yolunu tuttu. Gemi hareket ettiğinde, herkesin bir görevi vardı. Ayşe09, geminin selameti için hatim indirecek, Kur-an bilenler ona katılacaklardı. Eser Akpınar, Nermin Kaçar, Aysel Aksümer, Handan Akbaş kurabiye yapıp, çay saatlerinde ikram edeceklerdi. Abdulhadi Bay, herhangi bir kargaşa karşısında arabulucu olacaktı. E-Robot geminin bakım ve onarımından sorumluydu. Güzel sesli arkadaşlarımızdan Kalimera, M@li64, Hüzün şairi de güzel sesleriyle şiirler okuyup gemide hoşça vakit geçirmeye katkıda bulunacaklardı. Ayrıca, gurbetteki şairlerimizden Direniş de, gelecek gemiyi beklemeye başlamıştı bile. O da geminin durduğu bir limana gidip, geziye katılmaya karar vermişti. Şimdilik Direniş gemide olmadığı için, onun bir görevi yoktu. Bakalım Ansızın ona ne görev verecek?
Ayhan Sarıkaya, gizlice getirdiği tezgahında, satabildiği kadar mal satıp eğitim gönüllülerine destek olmak istiyordu. Hece ustaları, Ümit Zeki Soyuduru, Rabatlı, Ozanali, Aşkluzumsuz, Erdal Dursun, Yagı24, Afet Kırat, Hale, Coşari, Sahra&su, Su-Misali, Mustafa Yara boş vakitlerinde hece öğrenmek isteyenlere hece öğretmekle görevliydi. Cömert Yılmaz, _ZERRE_, Mehtap Altan serbest şiirleri eğlenceli bir şekilde öğretip kimseyi sıkmamaya gayret edeceklerini söylemişlerdi.
Sitenin öğretmenleri de, şu delerle daların nasıl yazıldığını iyice belletip, kimsenin " bu da" demesini istemedikleri için, yazım kurallarını öğretip, hem ziyaret hem ticaret deyimini tam olarak yerine getireceklerdi. Kimse görevine karşı çıkmamıştı.
Toynak ile Lazuşağı’na da geminin makine dairesini koruma görevi verilmişti. Toynak, itirazsız kabul ederken, Lazuşağı, itiraz edip:
-Hayır. Ben geziye katıldım, senin kaptanı takip etmeye değil.
Ansızın sinirlenmemeye çalışarak:
-Bak güzel ağabeycim, iki kez uçağımız düştü. Bir de gemimiz batarsa, top yekûn yok oluruz. Gel etme eyleme, Toynak’la dönüşümlü olarak makine dairesini ara sıra dolanıver.
Lazuşağı kabul etmemekte direnince, Ansızın sinirlendi.
"Kafamın tasını attırma. Şu gemideki şair ve yazarlar, her gün yazı ve şiir yazdıkları halde verdiğim göreve sırt çevirmediler. Sen altı ayda bir şiir yazıyorsun. Bir de şu kurallı atışma formuna kafam takıldı. Altı artı beşi öğretemediniz gitti. Kaç tane ustasınız orada, topu topu altı artı beş yahu, altı artı beşşşşşşş. Sahi, Erdal Dursun nerede? O da telsizle ilgilensin. Bu defa hiçbir aksilik, bizi yolumuzdan etmemeli." Dedi ve kalabalığın içinde kaybolup giderken Toynak”’a Lazuşağı arkasından bakıp kaldı.
Güzel bir yolculuk, böylece başlamış oldu. Ege Akdeniz derken, gemi Kızıl Deniz’e gelmişti ama kaptan bir türlü cesaret edipte okyanusa giremiyordu. Tacettin Komutan, olduğu yerde dönüp duran geminin hareketini fark edip makine dairesine koşup, gür sesiyle öyle bir bağırdı ki, kaptanın yüreği ağzına geldi.
-Oğlum, olduğun yerde deli tavuk gibi dönüp durmasana. Gir şu okyanusa, biz Dünya turuna çıktık; Ak Deniz”e değil.
Zavallı kaptan, "ağabey, ben yeni yetmeyim, okyanusu bilmem. Ansızın parasına kıyıp da profesyonel kaptan tutmadı." Diyemedi. Çevirdi dümeni, girdi okyanusa. Okyanusta yol bilmeyen kaptan, günlerce döndü durdu. Bu arada geminin yakıtı bitip durunca, kaybolduklarını anlayan Ansızın, sağa sola bağırıp, önüne gelene emirler vermeye başladı. Geminin içindeki insanlar, panik içinde hep birden, " Ansızın, Ansızın" diye bağırmaya başlayınca, bu durum Oflu’nun dikkatinden kaçmadı.
-Yahu, sürekli Ansızın deyip de kelime israfı yapmayın. Aniden deyin, birdenbire deyin, hepsi aynı anlama geliyor zaten.
Elindeki telsizle yardım çağırmaya çalışan Erdal Dursun Oflu’ya çok kızdı:
-Hece öğretmenin tam sırasıydı; biz can derdine düştük, sen heceyle uğraşıyorsun. Hem ben bir yılı geçti, altı artı beşi öğretemedim daha. Sen, Ansızın’la anidenin farkını öğretirsin şimdi. Uğraş bakalım, ha gayret.
Diyordu ki, elindeki telsizi okyanusa düşürüverdi. Telsiz, okyanusun serin sularına gömülürken, şair ve yazarlar öylece baka kaldılar. Ansızın, iyice yıkıldı, ellerini başının arasına alıp olduğu yere çöktü:
-Erdal Dursun sayesinde, dünyayla bağlantımız da koptu. Haddin bakalım, açın yelkenleri, çekin kürekleri, rüzgâr nereye götürse oraya gidiyoruz.
Emine45, hem yorgun, hem üzgün, evine ulaşmıştı. Başka zaman olsa, hemen bilgisayarını açar, Edebiyat Defterine girerdi. Bu defa girmedi. Kendisini bırakıp giden arkadaşlarına çok kırılmıştı. Televizyonu açtığında bir haber dikkatini çekti:
" Dünya turuna çıkan, Edebiyat Defteri, okyanusta kayboldu. İki gündür gemiden haber alınamıyor."
Dikkatle haberi dinleyen Emine45:
-Siz beni bırakıp gittiniz ama inşallah sonunuz, Titanic gibi olmaz.
YORUMLAR
Değerli arkadaşlarım, dün birçok şanssızlık yaşadım. Önce klavyem bozuldu yazıma noktaları koyamadım. Sağ olsun arkadaşım Fikret düzenleyiverdi. Sonra net gitti sizlere cevap veremedim. Şimdi hepinize toptan teşekkür ediyorum.
Her an netim yine gidebilir. Bu aralar hiç düzeni yok. Engin Bey'e cevap veriyorum. Ben kimseye gücenip darılmadım. Darılmam da. Benim gemiye binmeyiş nedenimi sen çözdün ve benim seneryomu alt üst ettin. Ben sizin arkanızdan İbrahim Tatlıses'in uçağını isteyip gelecektim ama gerek kalmadı. Sen çözdüğüne göre devamını da sen yazacaksın Engin Bey.
Ne kadar zamandan sonra aileden olunuyor?
Ya da kaç şiir veya yazıdan sonra?
Henüz herkesi tanıma imkanımız olmasa da yazınız hoştu.
Saygılarımla.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Bizi anlatıyor. Bir aileden bahsederken akıllı kritikler yapıyor.
Her bireyin nasıl değişik özelliği varsa yazarların da dünyasına bakıyor.
Adı bir cümle ile geçen yolcular sanırım diğer bölüm veya bölümlerde çok faydalı işler yapacak.
Bölümle ilgili yorumlar da yapılması ayrı bir güzellik.
Elbette yazar gemiyi bir limana çeker; batmasına izin vermez.
Aslında herkes geminin gemiden idare edildiğini düşünedursun. :))
Öyle olmadığını ben biliyorum.
Malum oldu.
Oldumu?
Yerlilerin olduğu sıcak bir adaya da çıksalar Emine Uysal hanımefendi evinde bilgisayarının tuşları ile kurtarır illaki bizi.
Telefonla haber uçurmak mesele.
La Vallahi gemi kiralar gelir. Ona gezmek diyelim yeter.
Kim gücendirmişti bana bir deyin hele. Ağırlık yapmasın diye valizleri denize attık ya. O densuzun anahtarini da atayım denize.
Pen size hep söylemedum mi?
Cemiye ha bu kadar adam almayun pataruz diye.
Uçaği da öyle düşürmeduk mi?
Havadayken piloti bahçeye çikaran deli İsmet nerede?
Hagi İsmet?
Baba- Bayinoğ yok yok,
Babaoğlu.
Karıştırmayın İsmeti.
Ula ya Allah ile pazarluk edeceğuz ya Birini kurban vericağuz.
Ya da
Buda; değil tamam mi?
Ya da Emine 45'e yalvaracağuz.
Ya da hepumuz öleceğuz.
Aladun mi?
:))
İlgi ile izliyorum.
Çıkar bundan bir çok şaşkınlık.
Ula yanliş mi dedum?
KUTLUYORUM VE BAŞARILAR DİLİYORUM.
Sevgiler
Selamlar.
Çok güzel, çok güldüm sevgili Emine.)
Biz kendi gemimizle gideriz en güzel yere..Üzülme sen:)
"-Yahu, sürekli Ansızın deyip de kelime israfı yapmayın. Aniden deyin, birdenbire deyin, hepsi aynı anlama geliyor zaten."
:)))))))
Sevgilerimle
BANU ULUDAĞ tarafından 12/12/2010 11:44:21 AM zamanında düzenlenmiştir.
bu gemi rotasını kaybetti. bu gidişle ön sezilerim gemiyi somali sahillerine sürüklüyecek....ve başımız korsanlarla belada...tabi biz tutuklayıp fidye isteyecekler ...aman ne derlerse verelim....üstelik toynağıda fidyenin yanında promosyon olarak verirsek kurtulma umudumuz artar...ve o sevimli haliyle toynağı korsanların yanında düşünsenize...toynak normal haliyle onlara korsanlığı bile bıraktırır.onlar bile böyle şaşkın biriyle uğraşırken...artık pes deyip hepsi imana gelir....bizler bilmeden tüm gemicilere büyük hizmet vermiş oluruz. ve hemen toynağı makina dairesinden çıkarıp gözetlemeye alalım yoksa gemi hemen arızalanır....o okyanusu gözetlesin hepimizde onu....gözümüzün önünde olsun....çünkü korsan pazarlığında en büyük şansımız o.....pes be emine şu soğuklarda denizde.....
Bedri Tokul
:))))) enfesss
şu üzüntülü halimde beni yeterince tebessüm ettirdi, zaman zaman güldürdü ya... Emine kardeşimi
ayakta alkışlıyorum ve kaleminden öpüyorum...
ya ama inan çok yorulacağım ben Lahey limanında bekliyeceğim diye :)))
gemi biran önce rotasını Lahey'e doğrultsa da, ben garipte şu soğuklarda ayaz kesmese :)))
velhasıl görevimide sabırsızlıkla bekliyorum... ben teknikerim... ufaktan bi iş düşer herhalde bana da :)))
enfes bir hikaye daha okudum can kardeşimden...
valla ; sen, nermin, aysel beni hikayeci yapacaksınız gibi... kıskanıyorum hikayelerinizi haaaa :)))
çokça kutladım can Emine'mizi, PARDON !! EMİNE45'imiziiiii
selam ve saygılar lahey limanından bekletilmeden yollandıııııııııııı...........
direnis tarafından 12/12/2010 2:48:30 PM zamanında düzenlenmiştir.