İNSAN OLMANIN GEREĞİ
İnsan dediğimiz varlık düşünebilen, düşündüğünü aktarabilense eğer; sevebilen sevdiği kadar sevilebilen, özleyebilen, saygı duyabilense eğer; akıllı olup aklını kullanan, kendini geliştiren, geliştikçe güzelleşense eğer birçok hakka sahip olmalıdır.
İnsanlar özgür, hür ve eşit açarlar gözlerini dünyaya. İnsanın doğasıdır bir kalbe sahip olmak. Vicdan, akıl, kardeşlik, dostluk, aşk bütün insanların doğasıdır. Sevgiyi ten renklerine bölemezsiniz. Bir insanın annelik ihtiyacını, baba sevgisini, kardeşlik bağını renklere ayıramazsınız. Nasıl sadece aynı karından doğmakla kardeş olunmuyorsa, tek renkten de kardeşlik bekleyemezsiniz. Dünya bir gökkuşağı ise eğer, hepimiz farklı renk bile olsak, bir bütünlük halinde gökkuşağıyız, dünyayız. İnsanların düşüncelerini kelepçeleyemezsiniz. Belki ellerini tutabilirsiniz, belki kendinizi kaybedip ayaklarını bağlayabilirsiniz, belki de en büyük hakkını elinden alıp öldürebilirsiniz; fakat düşüncelerini yok edemezsiniz. İnsan düşündükçe vardır, düşündükçe var olacaktır. İnsanın en büyük hakkı yaşamaktır aslında. ‘Yaşamak’ en güzelinden bir sofra da kendince en güzel mezeyi tadabilmektir; yaşamak, öylece nefes almak değildir. Velhasıl yaşamak o sofrada yalnız durmak değildir. Gökkuşağının tüm renkleriyle yahut bir bahçenin tüm çiçekleriyle hatta dünyanın bütün canlılarıyla paylaşabilmektir o sofrayı. Herkes özgürdür. Bedenleri zindanlara hapsedebilirsiniz, fakat kalplerine pranga vuramazsınız.
Buğusu tüten yemeklerin eşliğinde her aile ferdi her akşam içlerini ısıtma hakkına sahiptir. Bu anlamda sıcak yuvalarımız birer kaledir. Bu kalelere hiç kimse ya da hiçbir kurum izinsiz müdahale edemez. Diğer bir deyişle mahremiyetimiz bölüşemeyeceğimiz haklarımız arasındadır. İnsan hakları evrensel beyannamesine göre ‘’Aile, toplumun, doğal ve temel unsurudur, toplum ve devlet tarafından korunur.’’Ama maalesef türlü sebeplerle bu güzellikten kopanlar vardır: Ailesiyle sofra başında eşsiz saatler geçirmesi gerekirken sokak başlarında ekmek peşinde olan çocuklarımız…
Bize can veren Tanrı ise, bunu alma hakkı da sadece ona aittir. Öyleyse hangi sebepten olursa olsun inancımız onunla bizim aramızda olmalıdır. Hiç kimseye inançlarımızı dayatma hakkımız yoktur. Bir çocuk için Tanrı, bir kelebekten ibaretse, bırakalım öyle kalsın.Bir genç için Tanrı, bir müzikten ibaretse, bırakalım öyle şekillensin. Bir yetişkin için Tanrı, çalınacak son kapıysa, bırakalım istediğinde çalsın o kapıyı.
M. Kemal Atatürk ‘Muhalefet zekadan kaynaklanır’ demiş. Öyleyse birbirine zıt fikirler daima olmalıdır. Birini ‘Neden bizim gibi düşünmüyor?’ diye yargılayamayız. Eğer herkes, her düşünce aynı olsaydı; değişim, yenilik, keşfedişler var olamazdı. Bu yüzden düşünceleri şekillendirebiliriz, aktarabiliriz, muhalefet olabiliriz fakat zorla değiştiremeyiz. Bırakalım, bizi kim temsil etsin istiyorsak, ellerimiz ona uzansın.
Dünya’da birçok güzellik vardır. Tanrı her şeyi bir düzen halinde yaratmıştır. Bu nimetleri tatmak hepimizin hakkıdır. Suyun berraklığını, mavinin büyüsünü, yeşilin sağlığını herkes gözlemleyebilmelidir. Meyvelerin-sebzelerin faydasını, tatlıların dudaklarda bıraktığı bir tebessümü herkes tatmalıdır. Dünya hepimizin dünyası, yaşamı tatmak hepimizin hakkıdır.
Paul Richer bir sözünde ‘Ekmekten sonra eğitim, bir milletin en büyük ihtiyacıdır’ der. Ekmek, insanın fiziksel açlığını giderirken eğitim zihinsel açlığını giderir. Eğitim alma hakkı sadece kanuni bir hak değil, aynı zamanda doğuştan da almamız gereken bir haktır. İnsan, eğitilmezse eğilir. Eğer her birimiz birer çiçeksek suyumuz eğitimdir ve eşit verilmelidir.
İnsan haklarının kullanımından kaynaklanan her türlü eşitsizlik insanlar arasında sorunlara neden olur. Kendimiz için hayatta ne düşünüyor ve bekliyorsak bir başkası içinde aynı şeylerin geçerli olduğunu düşünerek davranmalıyız. Unutmamalıyız ki, insan evrenin en güzel varlığıdır ve güzel yaşamak, doğru yaşamak yaşarken zevk almak onun ana sütü kadar en doğal hakkıdır.Unutmayalım ki hepımızın sevgiyle el ele tutustugu gun bayramdır.
Başak Kuru
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.