KURT KUZUSU
Kurt, yırtıcılığın temsilcisidir.
Aslan, Asya ve Afrika’nın sıcak bölgelerinde, balta girmemiş ormanlarında, geniş dağ ve düzlüklerinde yaşar genellikle.
Oysa bizim ülkemizde böyle büyük ormanlar yoktur. Geniş, uçsuz bucaksız gibi görünen düzlükler de yoktur. Bunun için Aslan yaşamaz.
Bizim vatanımızın bir adı da Anadolu’dur. Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımadadır. Doğu batı yönünde uzanan sıradağları vardır.
Anadolu’muzun bu, sarp, heybetli, büyük dağlarının gölgesinden adam korkar!.
Dağlar ki...
Sıra sıra bir uçtan bir uca bütün vatanı tutmuştur. Başından kar, boran eksik olmayan, başı dumanlı dağlar!.
Sabahları güneşle ilk selamlaşan, akşam mor ışıklarla kucaklaşan dağlar!.
Yol vermeyen, aşılması zor dağlar!. Başı bulutları yaran allı, morlu, yeşil yamaçlı, bazen de viran dağlar!.
Üzerinde yayla; çamlı, meşeli, ardıçlı dağlar!. Eteklerinden pınarı, vadilerinden çınarı eksik olmayan dağlar!.
Yolda kalana yoldaşlık, darda kalana gardaşlık eden dağlar.
Ardında gurbeti saklayan, sevenleri eşinden, yurdundan, yuvasından ayrı koyan zalım dağlar!
Efsanelerle dolu, başı sıkışana yataklık eden, arkası kaleler gibi sağlam dağlar!
Aslanın krallığını bilmem ben!. Ama, cennet vatanımız Anadolu’da;
“Gökte kartallara, yerde kurtlara meskenlik eden yüce dağlar!” bilirim!..
Aslan, ormanların kralı ise; kurt da dağların efendisidir, bu topraklarda, derim.
Anadolu’nun hemen her yerinde bilinir kurt.
Asıl vatanı Asya’dır kurdun da. Ama dünyanın orta ılıman iklim kuşağının olduğu pek çok yerinde yaşayabilir. Avcı bir hayvandır. Büyüklü, küçüklü gruplar halinde yaşar. Her grubun bir lideri vardır. Et obur bir hayvan olmasına karşılık hiç leş yemez. Asil bir hayvandır, kendi avını kendi yakalamayı sever. Soyunun devamını sağlamak için aralarında inanılmaz derecede bir işbirliği anlayışı gelişmiştir. Liderlerinin sözünden asla çıkmazlar.
Anadolu köylüleri kurdu gayet iyi tanırlar. Hele koyun yetiştiren köylüler kurdu mutlaka bilirler. Çünkü kurt, zaman zaman koyun sürülerine saldırarak köylülerin koyunlarını yerler. Yine de köylüler, kurt hakkında pek de kötü düşünmezler. Hatta köylüler, arasında kurdun koyunlara saldırmasını haklı bulan şöyle bir düşünce de vardır:
Derler ki: Kurt, zekatını vermeyenlerin koyunlarını yer, başkasına dokunmaz!
Doğru mudur, yanlış mıdır bilmiyoruz ama, bildiğimiz şudur ki; kurtlar durduk yerde kimseye saldırıp zarar vermezler.
Anadolu’da kurtlarla ilgili pek çok atasözü, özdeyiş ve benzetmeler vardır. Kısaca kurt, bilinen bir yabani hayvandır.
Kimi zaman avcılar anlatır dost sohbetlerinde. Kimi zaman da anne babalar anlatır çocuklarına ki kendilerini kurtlardan sakınsınlar diye. Çünkü köy çocukları bahar ve yaz aylarında hayvan otlatırlar. Tarlada, bahçede çalışan büyüklere azıklarını götürürler.
Her an kurtlarla karşılaşma ihtimali vardır.
Gerçi, kurtlar sanıldığı kadar korkulu ve tehlikeli hayvanlar değillerdir. Ama yine de Anadolu’da yaygın bir şöhretleri vardır. İşte bizim anlatacağımız hikaye de bunlardan biridir.
* * *
Kerkenez Dağı’nı, kendilerine yurt edinmiş kurtların gerçekten yaşanmış hikayesidir bu:
Kerkenez Dağı’nda yaşayan, beş altı kurttan oluşan bir grup kurt vardı bir zamanlar.
Gece, gündüz gezer kısmetlerini arar buldukları av ile karınlarını doyururlardı. İnsanlara görünmemeye çalışır, insanları korkutmaktan çekinirlerdi. Çünkü, ne kadar korkunç, par-çalayıcı, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar tabiatta hiçbir canlıya insana saldırma, insanlara zarar verme veya insanları korkutma görevi verilmemiştir. İnsanlar kendilerine saldırmadıkça hiçbir canlı insana saldırmak istemez.
Kerkenez Dağı’nda yaşayan kurtlar da bütün diğer canlılar gibi bunun bilinciyle donatılmışlardır. Kış, çok uzun ve çetin geçmedikçe köylere yaklaşmaz, aç kalmadıkça çobanlardan koyun, kuzu çalmazlardı. Aç kaldıkları zamanlar da ise yaşamlarını sürdürebilmek için yapacakları, av sayılırdı.
Kerkenez Dağı, kurtlara iyi bir barınaktı. Dağın eteklerinde kurulu sekiz on kadar köy vardı. Ovadaki köyleri de hesap edersek otuzu aşkın köy oluyordu ki, bu sayı kurtların barınmasına oldukça elverişli idi. Çok çok mecbur kaldıklarında birkaç koyun, kuzu aşırmaları hiç de dikkat çekmezdi. Birkaç senede bir meydana gelen kurdun koyun yemesi köylüler tarafından normal karşılanırdı.
Uzun lafın kısası kurtlar, kendi hâllerinde yaşayıp gidiyorlardı Kerkenez Dağı’nda.
Kimseden korkuları kimseden alıp veremeyecekleri yoktu.
Ta ki Ardıçlı Köyü’nden birinin dağda bulduğu kurt yavrularını alıp, evine götürene kadar!. Çakır Osman, bir gün dağlarda gezerken iki tane kurt yavrusu gördü. Henüz çok küçüktüler.
Köyde, hayvancılıkla uğraşır, geçimini elde ettiği hayvan ürünlerini satarak sağlardı. Koyunlarını koruması için de köpek beslerdi kapısında. Köpekler, evini korurlardı.
Kurt yavrularını görünce, aklına bunları götürüp köpek enikleriyle büyütmek, evcilleştirmek geldi. Büyüyünce de yavrularını alıp kurt köpeği yaparım diye düşündü.
Hemen düşündüklerini gerçekleştirmek niyetiyle kurt yavrularını alıp köyüne götürdü.
Yapacaklarını da köyde herkese anlattı, övünerek. İlk başta herkes:
“ - Bu Çakır Osman, amma da akıllı adam ha!” diyordu. Hatta, daha şimdiden Çakır Osman’dan kurt köpeği almayı düşünenler bile vardı içlerinde.
Bu sırada, bir akşam inine gelen anne kurt, yavrularını bulamayınca başından vurulmuşa döndü. Deli divane oldu!. Yavrularını aramaya koyuldu. Uluyarak seslendi cevap alamadı. Kokusunu bıraktı taşa, çalıya; çok aradı bulamadı. Aramadığı dere tepe, bakmadığı çalı dibi kalmadı. Ama yoktu, gözü gibi sakındığı iki küçük yavrusu. Aramaktan öyle yorulmuştu ki, kan, ter içinde kalmış, ne yapacağını bilemez olmuştu. Durmadan uluyor, yavrularının yakın bir yerlerde olması ümidiyle onlara sesini duyurmaya çalışıyordu. Ama bütün çabaları boşa çıkıyor, gittikçe ümitleri azalıyordu.
Kurt bile olsa, anne olmanın ıstırabını hissetti ta can evinden. Gözlerinden yaşlar boşandı. Yüreği kan ağlamaya başladı. Çaresiz, bitkin uludu, uludu!..
Yaptığı, yapabileceği en güzel iş buydu!. En kolay iş buydu!. Ama yoktular!.. Sanki yer ya-rılmış da yerin içine girmişlerdi. Oysa, anne kurt, onları ne ümitlerle besleyip büyütmeye çalışıyordu. Hemen öteki kurtlara haber vermek geldi neden sonra aklına. Bir koşu varıp arkadaşlarını buldu.
Nefes nefese kalmıştı!. Yorgundu, bitkindi!.
“- Kuzum!” diyebildi.
“ - Kuzularım, can pârelerim yok!” dedi, inlemeli...
Anne kurdun, dizlerinin bağı çözülmüştü. Kurtlar, etrafını sarmış merakla bekleşiyorlardı. Ne olduğunu anlamak istiyorlardı:
“ - Ne Kuzusu?!” diye sordu genç bir kurt.
“ - Kuzum, kuzularım yok!” diye tekrarladı anne kurt!.
Kurtlar, anlayamamışlardı. Hepsi birden yeniden sordular:
“ - Ne kuzusu? Hangi kuzuların yok?! Senin kuzun mu vardı ki?!”
Anne kurt, gözünden dökülen yaşlara aldırmadan tekrar etti:
“ - Yavrularım, eniklerim, kuzularım yok! Kayboldular!. Aradım, bulamadım! Koşup size geldim. Kuzularım yok! Ne olur bana yardım edin!”
Bir başka erkek kurt anne kurdun gözüne bakarak sakin bir şekilde sordu bu sefer :
“ - Sen, eniklerine mi, kuzum diyor, ağlıyorsun deminden beri?!”
Başka bir kurt da:
“ - Ne zamandan beri kurt yavrularına kuzu denmeye başladı? Ne vakitten beri Kurt balası kuzu oldu söylesene?! Bizim neden haberimiz yok?!” diye, alaycı bir biçimde çıkıştı.
Anne kurt:
“ - Ben, yavrularımı “kuzum” diye severim!. Bunda şaşılacak ne var ki beni azarlıyorsunuz!?”
Sürüde, lider kurttan başka, dört kurt daha vardı. Dördü birden bir kahkaha ile karşılık verdiler, bağrı yanık, dertli anne kurda. Lider kurt susuyordu.
Anne kurt derin bir iç çekti. Kendisini savunacaktı elbet.
“ - Koyunun yavrusu kuzu oluyor!. Kargaya yavrusu şahin görünüyor da, ben yavruma kuzum dersem neden beni kınıyorsunuz ki?!” dedi. Lider kurt:
“ - Susun arkadaşlar! Şimdi anne kurt dertli, üzerine varmayın!.
-Yavrularını, ister kuzum diye, ister kızım diye sevsin! Orası bizi ilgilendirmez!. Biz, şimdi ona yardım edelim de kayıp yavrularını bulalım!” dedi.
Lider kurdun bu açıklamasından sonra, anne kurdun içindeki sızı biraz olsun azalır gibi oldu. Önce Kerkenez Dağı’nı baştan sona aramaya koyuldular. Ayrılıp her biri bir yöne gitti. Karşılaştıkları hayvanlardan sordular, gördük diyen çıkmadı.
Yeniden bir araya gelip ne yapacaklarını lider kurda sordular. Buna göre şöyle bir plân yaptı lider kurt ve arkadaşlarına anlattı:
Ertesi gün ve gecelerde anne kurt, inlerinin çevresinde gezecek, bir haber bekleyecekti. Öteki kurtlar ise hem yavruları arayacak hem de civardaki diğer kurt sürülerinden de yardım isteyeceklerdi.
Aralarında böylece kararlaştırıp dağıldılar.
Dağlara, ovalara, yaylalara düştüler tez elden. Kaybolan kurt yavrularını arıyor, çılgınca çevreye zarar veriyorlardı. Soylarının devamı için, yaşamak uğruna yapıyorlardı bütün yaptıklarını!. Hele bir evcil hayvan görmeyiversinler, oracıkta saldırıp canına okuyorlardı acımasızca!.
Köylere de düşmeleri, ortalığa velvele salmaları yakındı. Günler geçiyor ama beklenen haber bir türlü gelmiyordu. Aradıklarını bulamadıkça kabarıyor, taşıyordu kurtların öfkesi.
Bu sırada, anne kurdun yürek acısı katlanarak büyür, geceleri uyku tutmaz, yıldızlarla dertleşir, aya karşı ulur sızlanırdı:
“Kurt kuzusu kurt kuzusu
Dinmez bağrımın sızısı
Böyle bir alın yazısı
Bir canlıya yazma Tanrım!”
der, içi yana yana gezerdi.
Anne kurdun, bu yürekten kopup gelen acı acı uluması, dağları tutar, ovalara yayılır, köylerde çın çın çınlardı!
Kurt yavrularını arayan kurt sayısı, on iki olmuştu. Ama, hâlâ yavruların izine rastlayamamışlardı. Çevrede yaşayan, olayı duyan bütün kurtlar kendilerini bu yavru-ları bulmakla görevli sayıyorlardı. Hiç bir kurt, aklına bile getirmek istemiyordu ama son çare olarak köylere de inmek zorunda kalacaklardı galiba!.
Eğer, bunu yapmak zorunda kalırlarsa gözlerini kırpmadan yapacak cesaretleri vardı elbette.
Çünkü onlar bu dağların efendisi idi!. Ovada, yaylada da hakları, alacakları vardı!
Gerekirse, insanlarla bile mücadele edecek kadar gözleri katıydı.
Bir haftalık bir arayışın ardından ovaya inmeye karar verdiler. Her gece, civarda ne kadar koyun sürüsü varsa gidip saldırdılar. Koyunları yaralayıp bıraktılar.
Kerkenez Dağı eteklerinde kurulu köylerde, birden bire kurtlar konuşulmaya başladı.
Bir,iki, üç, beş.. Bu durum bir hafta sürdü. Ne köylüler, ne çobanlar, ne de çoban köpekleri kurtlara engel olamadılar.
Derken, Ardıçlı köylülerinin aklına bir şüphe gelip çöreklendi.
“ - Acaba kurtlar, eniklerini mi arıyor ki?” diyenler çıktı. Bir kaç güne kalmadan da, birer ikişer, kurtların, akşamları köyün etrafında görünmeye başladığı duyuldu.
Duyulanlar doğruydu elbet. Çünkü kurtlar, yavrularını durmadan arıyor, iz sürüyor koku alıyorlardı.
Nihayet, anlaşılmaz, insanların hiçbir zaman çözemeyeceği bir içgüdüyle Ardıçlı Köyü’nü adeta abluka altına aldılar. İlk akşamdan köyün etrafını sarıp kurt ulumalarıyla insanlara gözdağı vermeye başladılar. Gece, herkes uykuya varıp sokaklardan el ayak çekilir çekilmez de köye girerek köpekleri bir bir öldürmeye başladılar.
İlginç olaylar yaşanmaya başladı her gece yarısından sonra Ardıçlı’da. Önce zayıf, çelimsiz bir kurt görünüyor, köpeklerden korkmuş gibi yaparak kaçıyordu köyün dışına doğru. Kurdun kendisinden korkup kaçtığını sanan köpek, kaçan kurdu kovalamak hevesine kapılıp da köyün dışına çıktımı olanlar oluyor; pusuda bekleyen kurtların hü-cumuna uğrayarak fena hâlde öldürülüyordu.
Gerçi, kurt yavrularının kaybolmasında köpeklerin bir günahı yoktu ama..Kurtlar, avlanmak konusunda kendilerine en büyük zorluğu her zaman için köpeklerin çıkaracakla-rını çok iyi bildiklerinden önce onları ortadan kaldırmaları gerektiğini bilecek kadar bilge yaratıklardı.
Köydeki köpekleri yok etmeden bu köye serbest giremeyeceklerini biliyorlardı.
Köpeklerin, cahilce cesaretlerinden faydalanarak, önce onları köyün dışına çekiyor, sonra da parçalıyorlardı. Kurtlar yaptıkları işin ne denli korkunç olduğunu düşünecek değillerdi elbette. Onların tek derdi, bir gün soylarının devam ettirecek olan yavrularını bulup yaşatmaktı. Yaşamak ve yaşatmak duygusu her canlının yaratılışında vardı.
Yaşamak ve yaşatmak uğruna ölümü göze alamayan hiçbir canlı yoktu ki tabiatta!
Nihayet...
Birkaç gecede köyde havlayacak köpek kalmamıştı. Köylüler de geceleri sokağa çıkamaz, komşudan komşuya gidemez olmuşlardı. Şaşkınlık ve korku hüküm sürmeye başlayalı çok olmuştu.
Hele çocuklar, duydukları karşısında büsbütün korkar olmuşlardı. Adeta bir kurt efsanesi yaşanıyordu Ardıçlı’da! Köyün bütün çocukları kurt masalları anlatır olmuşlardı bir birleri-ne korka korka!. Duydukl-rını abartarak, sanki kendileri görüp yaşamış gibi anlatmaktan geri durmuyorlardı.
Karanlık basar basmaz yataklarına girip, uyumaya çalışıyorlar, kurtların düşlerine de girmesinden korkuyorlardı.
Köylüler, sonunda toplanıp Çakır Osman’ın evine gittiler.
“ - Kurtların, böyle durup dururken saldırmaları sebepsiz değil! Sen kurt eniklerini alıp getirdin hayvanlar da köye düştüler. Götür, şu kurt yavrularını aldığın yere bırak! diye baskı yaptılar. Çakır Osman:
“ – Yok, ne ilgisi var? Nereden biliyorsunuz saldıranların benim getirdiğim yavruların annesi olduğunu? ” dediyse de, köylülere söz dinletemedi. Çaresiz götürüp aldığı yere koymak zorunda kaldı kurt yavrularını.
Kurtlardan kurt köpeği elde etmek sevdasından vazgeçmek zorunda kalışına bir hayli üzüldü!. Ama bütün köylünün bir olup kendisini suçlamalarından başka türlü kurtulamazdı.
Kurtlar, yardımlaşarak çalışmanın karşılığını bir kez daha almışlardı! Sevinçle uluyup dağlara geri döndüler.
Ovadan, yayladan alacaklarını saklı tutuyorlardı elbette ki!
Anne kurt, bu kez de sevinç içinde uluyor:
“Ayrılığı verme başa
İster gökte uçan kuşa.
Salma bizi olmaz düşe
Yuvamızı bozma Tanrım!
diyor geziyordu, hür dağların başı dumanlı tepelerinde!..
Yavru kurtlar ise on beş gün kadar süren bu ayrılığın bitişine seviniyor, annelerine daha bir özlemle sokuluyorlardı.
Kerkenez Dağı’nda, yaşayan bütün kurtlar görevlerini yapmış olmanın huzuru ile bölgelerine döndüler. Hepsi mutluydu!
Bazı geceler;Anne kurdun, yavrularına “kuzum” demesini hatırladıkça acı acı gülüyor, şakalaşıyorlardı aralarında.
Yaşadıkları acı, şimdi tatlı bir hatıra olmuştu!..
YORUMLAR
Eser güzel, lüzumsuz kesme işaretleri de olmasaydı keşke dedim bende. İlk defa okuyorum sizin bir eserinizi çok da güzeldi. Dolu dolu, doya doya okudum. Eski yazılarınız varsa onları da okuyayım. Siteye girer girmez sondan başlayıp okuyacağım artık. Baştan başlayınca sonuna kadar gitmemek için bir sürü can sıkıcı şey yaşıyorum sonra. Evet yazın konusunda elde bir diyorum emeğinize ve kaleminizin gücüne.
gafleti
gafleti
Yazınızı çok beğendim.Konuyu ne güzel ele almışsınız.
Bir de imlaya dikkat etseydiniz çok güzel olacaktı.
tebrikler ve saygılar.