- 833 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SAHİL PALAS/ ARDAHAN ÖYKÜLERİ/ 143 (kitap)
"- Buyruz!"
" - Çay, kavee, savuk birşey..."
" - Yegenim, lezzo tren getir emcene!"
" - Çek birrr!..."
" - Deshoşşş!"
" - Sarı şuşeynen neydi aundan getir!"
SAHİL PALAS... kapanmış he!?.
- Yok yav!
- Vallaha...
- Yapma ya! Ahan o sesler, cümleler n’olacak?
" Fantinin çayları Elo’da. Sigaralar Rızo’da. El elde baş başta. En zararda da Şemo..."
- Ahan bu cümleler?
Sahil Palas: Sırya’lı Süleyman’dan kurulmuştur. Hafızamı şöyle bir eledim: Kimlere sorayım?
Bilirkişilere müracaat edeyim, demedim.
Hicran: Ayrılık acısı. Ahan o bıçak gibi boğazıma gömüldü.
"Bıçağı gene saplasan kanım akmaz." dedi. Sahil Palas’ın kadim tarihi müdavimi...
- Kimse kim... bırak canım. Eyy işte.
Ardahan Dernek Lokali... Gebze’de: Masada oturuyorlar. Sahil Palas’ı: Onlar sohbette bu şekilde berhayat eylemiş, ilan ettiler. Demeseler emin olunuz duyacağımız yoktu. Kor koruna, kanayaklı gibi hiç haberimiz olmayacaktı.
"Öl dünya öl!"
"Ne olmuş, ne olmuş?"
"Sahil Palas kapanmış!"
Müdavimlerin ve kahvehane ikametçilerin gözüyle ora: "REİNA" gibi şeymiş.
Her önüne gelen oturamazdı. Öğrenciler asla. Üç- dört defa oturmuştuk.
1979’da televizyon paket yayından çıkmıştı. Ankara’dan yayınla yılbaşı proğramını seyredeceğiz. Sahil Palas’a abilerimizin yanında damladık. Yerler karayağla cilalanmıştı. Masa tam "Te Ve"nin önünde. Masaya serilmiş, koyu kırmızı kadifemsi bir kumaş. Küllük; beyaz metalden sıfır küllüktü. Yeni mi koymuşlardı? Çay içeceğiz.
Parka modaydı. Bir tane de ben giymiştim, bu fani Dünya da. Ne var yani!..
Uzay şarkıcısı Mustafa Topaloğlu’nun akrabaları da Sahil Palas’ı çalıştırmışlar. Kulağımda kalan; kalıvermiş lakırtı. Sirya’lı Süleyman Artvinlidir. Sırya, Suriye ile aynı anlamda ayrı seslerdir. Ayrı yazılışla. Çoklukla duymuşumdur, insanların ağzında: Suriye’li Süleyman’ın kahvesi diye.
Sırya bir belde adıdır. Artvin civarındadır. "Bağdat" diye kaç köy saymışımdır. Bağdat’la ilgisi: İsimleri.
"Ur" mesala köy ismidir. Ardahan’a yakın; Hanağa giderken görmüştüm. Irak’ta "Ur" şehri haizdir..!
Suriyeli Süleyman’ın: Sahil Palas’ı konuşuyoruz. Ardahan’ı hiç görmemiş genç: Ardahan’da sahil var mıydı? dedi. Yok, dediler. "Nerden çıkarıyorsun evladım..." dedi. Demin ki ihtiyar adam.
" - Sahil Palas diyorsunuz. Denizin kenarı anladım." dedi.
Herkesin tahammül derecesi çeşit, çeşittir. Bir olamaz. Malum-u ilam!
Gencin kalbini kırma bahasına:
" - De get ola! Kağh! Hele ne konuşiyer!"
Ufak bir reklam gibi duralama oldu; bitti. Baştan sarma yeniden başlandı.
"Binali Gündoğdu kimden aldı?" diye tartışma alevlendi. Kimse çaramadı. Eskiden o kahvede tavla oynayanlar... Okey oynayanlar; çayına, yemeğine. Onlarıysa hiç bulamadılar.
Üstü tek katlı oteldi. Sahilden yani Karadeniz’den gelen tüccar ve diğer tacirler yatardı. Ankara Palas ki; Haşim Avşar’ındır. Birbirlerine denktiler: Otellerimiz.
1979’a girdik...
O gece: Dansöz de çıkmıştı.
"Ne yaman işti aya aya..."
Seçene aşk olsun "Te Ve" karlı gösteriyordu. Müzikten anlıyoruz anca; şıkkıdı, şıkkıdı dansöz raksediyor. Aha hepsi o.
Garson macalı kesilsin. Çay ağzımızın yerine bardakta daha. O hemen indiriyor yeni getirdiği çay bardağını:
"Tazelensin beyler!" Garsonun neyi gidiyordu ki. Masaya dayadıkça dayadı: Çayları!
Hesap şişti. Aded-i ödenesi içilenler kabardı.
Ottuğumuz masadakiler kaç ha kaç’a başlamıştılar.
Garson bağırsın o kadar: Neyi gidiyor.
" At elin göt elin!"
" MACALIN KESİLMESİN AY OĞUL SENİN!"
Gel gelelim! Bir hicran bir kedere: Sahil Palas’ın kapanması işitilince; herkesin itirazı: Bir hatıranın ölümüydü. Hani: Metin Altıok’un Bir gün ölürüm şiiri...
Sahil Palas’a maziden hicran vardı. Ardahan’dan ayrılmışlara: Tastamam kapatılması. Hicran Dağ’ı çöktü garibanların üstüne.
İyi ettiler de. "Kim istiyorsa o söylesin." dediler.
Fakat çabuk karar versin. Çabuk söylesin! Söyleyen!
Sahil Palas’a YÜREK SÖZÜNÜ söylesin ve fasıl kapansın!
Kan ağlayıp hicran eyleyecek değiliz ya... sabaha, akşama... hüznümüz ise üzüntümüz.
.
YÜREK SÖZÜ:
01 ARALIK 2010: Ardahanlılar derneği.
Yer: Gebze.
Söylenen Metin Altıok’un Şiiri:
"Sahil Palas" için:
BİR GÜN ÖLÜRÜM
"Uzak solgun çocukluğum
Akşam alacası, kasaba,
Çatılarda kargalar
Hüzünlü gençliğim
Sabahçı kahveleri
Umutsuz aşklar
Bir anı tüneği şimdi
Yaşadığım geçmiş yıllar
Ben derim ki
Ömrüm, ömrüm
Mumlar neden eriyip sönerler de
Tersine doğru yanmazlar
Uzayarak yeniden?
Ve insan doğmak ister mi
Bir daha, ölmek için?
Ölümü arayarak geçti
Bunca yılım
Kötü annem
Beni komşunun oğlu kadar seven
Yok olan babamdı belki
Ölüm tutkumu pekiştiren
Elbet bir gün ölürüm
Ömrüm ömrüm
Ve yanan mum
Kara bir fitil bırakır ardında
Ne kadar benzeşiyor birbirine
Zifiri karanlıktı gece
Mum bitti, yanmadı tersine
Beyaz mürekkeple yazdım
Bu şiiri karanlığın üstüne
Ben derim ki
Geçip gider zaman
Geri alınmaz bazı şeyler
ömrüm ömrüm
Ve yanan mum
soğur cehennem bile "
yalçıner yılmaz 02-12-2010
gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.