- 1143 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İlhan Berk'i Anarken
İLHAN BERK’i ANARKEN
(1918- 28 AĞUstop 2008)
Onun öldüğünü duyduğumda birkaç gün geçmişti. Haberin haberi şeklinde gözüme ilişmişti , bir gazetenin kültür sayfasında. İlhan Berk’in yazdıklarının, çizdiklerinin dışında mağazinel haber şeklinde verilmesi de küreselleşen(!) dünyanın özüne denk düşen bir çabaydı sanırım. Bu sadece İlhan Berk’i değil bütün edebiyat , bilim ve sanat ile ilgilenen kişilerin dişini sıkmasını engelleyememiştir. Her varlık doğasına uygun davranır deyip geçmeliyiz.
İlhan Berk’in yaşamını hemen hemen her yerde bulabiliriz. Ama ben daha çok, ‘’şairin yazdığı yaşadıklarıdır’’ ‘’Şairin hayatı şiire dahil’’ sözünden hareketle şiirleriyle bir rota çizmenin daha doğru olacağı kanaatindeyim. ‘’Güneşi yakanların selamı’’ ( 1935) ile başlayan şiir serüveni ölümüne kadar ,73 yıl, devam etmiştir. Bir şair, bir insan için sanatta geçirdiği yıllar bile Türkiye ortalamasının çok çok üzerindedir. Ama ‘’ Her ölüm erken ölümdür.’’ İlhan Berk üstünü bizlere 40’a yakın eser olarak bırakmıştır. Çizdiği eskizleri, hazırladığı antolojileri hesabına eklemesek bile .
Şairin doğumu 1918 olunca, yaşı yaşadığı ülkenin kuruluşundan büyük diyebiliriz. 1.Dünya Savaşı yeni bitmiş. Osmanlı yenilmiş ve 4 yıl süren savaşın sonunda halkın ekonomik sefaletinin nasıl olduğunu bilmek için kahin olmaya gerek yok. Sadece Osmanlı mı? Kazanan tarafın da durumu çok parlak olmasa gerek. İşte tam bu ortamda dünyaya gelen Berk 1919 adlı şiirinde: Ben dünyaya bir idare lambası altında geldim / Yeryüzü Birinci Dünya Harbi’ni yaşıyordu / Başımın üstünde mendil boyunda bulutlar vardı dizeleriyle dile getirmiştir. Bilindiği gibi hemen sonra başlayan Kurtuluş Savaşı’nı anımsadığını ve özellikle en çetin cephelerden Batı Cephesi’nde Yunanlılar ile olan savaşın, genel durum ve görünüşü şair gözüyle anlatımını da aynı şiirde bulabiliriz. Yunan Harbi’nde yanan şehirlerimizi bir dağdan seyrettim/O çadır çadır insanları askerleri esirleri/Arkalarında bir gömlekle kaçan halkımızı/İlk topu ilk tayyareyi gördüm/Anam kardeşim ve ben ayaktaydık/Kapanık dükkânlarıyla çarşılarımıza yağmur yağıyordu şeklinde dile getirmiştir. Yanmış yakılmış evleri ve yaşadığı yere akşamüzeri askerlerin girdiğini öğreniyoruz. Yanmayan şeyleri ise ironik bir dize ile ‘’O yangından nehirlerimiz dağlarımız ve çeşmelerimiz kurtuldular’’ şeklinde dile getiriyor. Doğduğu zamanın genel durumunu şiirlerinde bulabiliriz. İnsan yaşadıklarını yazar çünkü. Şairin hayatı şiire dahil değil mi?
Şairin gençlik dönemi 1933 yılı ve sonrasına denk gelen yıllardır. Bu yıllar Milli Şef (İsmet İnönü) dönemidir. Bazı gıda maddelerinin karneye bağlanması insanların açlık duygusunu daha da pekiştirmesine neden olmuştur. Menemen olayı ile Kubilay’ın vahşice katledilmesi yeni bitmiş ve Divan-ı harp Mahkemeleri’nin çalıştığı yıllar… Çoğu şeyin karne ile dağıtıldığı ve herkesin birbirlerinde şüphelendiği yılları anlatan ‘’Acının Adı’’ adlı şiirinde bulabiliriz: Yavaş sessiz senin buyruğunda toplanır altın yavaş sessiz/ Yavaş sessiz senin buyruğunda dağılır buğday yavaş sessiz.
Güneşi Yakanların selamı(1935) , İstanbul(1947). İki eser arasına baktığımızda da 12 yıl gibi bir zaman boşluğu durmaktadır. Diğer eserleri arasında GünaydınYeryüzü’nden başlarsak(1952); iki eser arasında 1,2 ve 3 yılı geçen bir zaman boşluğu varken 35- 47 yılları arası ilginç geldi bana. 12 yıl az bir zaman değil. Ayrıca 2. Dünya Savaşı’nı bu tarih aralığına yerleştirdiğimizde ve şairin bu zaman diliminde askere alınmasını da düşünürsek 1935-1947 yılındaki zaman aralığına bir anlam yükleyebiliriz. Hoş, o yıllarda askere alınma süresinin şimdikinden çok daha uzun( 4 yıl) olduğunu biliyoruz. 35-47 yıllarındaki özel yaşantısının nasıl olduğunu daha sonraki yıllarda aile çevresine yakın ve onu şahsi olarak tanıyan kişilerin günlük ve anılarından öğreneceğiz belki de. Bu 12 yıl Nazım’ın, Orhan Kemal’in içeride(40’lı yıllar) oluşunun notunu da düşelim. Özellikle Nazım’ın içeride üretime devam ettiğini ve bir şekilde şiirlerinin okuruna ulaştığını biliyoruz. Ve hatta Nazım’ın şiirlerini okuyanların bile tutuklandığı yıllar. İlhan Berk’in bu dönemde ürün yayımlamaya bu kadar ara verdiğinin iyice irdelenmesi gerekir. Günümüzde de kendisini devrimci ilan eden ve devrimciliğini söylemden öte götüremeyen şairlerle dolu olduğunu biliyoruz. (Bu bakımdan Şair Fuat Çiftçi’nin çıkışları dikkatimi ve ilgimi çekmektedir.) İlhan Berk’in olumsuz konumlanışı bakımından devrimci şair denilmemesi gerekir. Nazım’a Özgürlük Kampanyası’na destek olabilmiş midir? Yazmanın dışında İlhan Berk’in devrimci duruşunun olmadığının göstergesi mi yoksa bu 12 yıl? Bunlar yanıtını arayan sorulardır. Belki bu sorular şu dönemde çok sert gelebilir ama ‘’yirminci yüzyılda üç gün sürer ölüm acısı ‘’ dememiş mi şair?
Evet, İlhan Berk deneysel şiirin ve 2. yeni akımının en önemli şairlerinden biridir. Gördüğü her şeyi, şiiri tehlikeye sokacak adımlar olduğunu bilse bile, bunu hiç düşünmemiş ve şiiri farklı biçem ve içerik bakımından denemekten çekinmemiştir şairimiz.
İSKENDERİYE’DE BİR HOMEROS YAZISI
L
Denizi gördüm öbür denizlere bakıyordu
eee T aa uu SSe C nnn EEE eee
Şiiri deneysel şiirlerinden yalnızca bir tanesidir. Littera Amor şiiri her ne kadar düzyazısal şiir olsa da zaman zaman deneysel şiir ile düzyazısal şiiri bir bünyede kurgulamasını yapmıştır. Ayrıca aşağıdaki şiiri de deneysel şiire örnek olarak verebiliriz.
Lİ PO’YU OKURKEN
Koyundu ilkçağda ölçüsü buğdayın bezin aletin
Ve altının:
40 gr. buğday
1 koyun 20 metre bez
2 balta
3 gr. altın
Altın aldı sonra yerini buğdayın bezin aletin,
Yani ilk dolaşım,
Ve:’İlk kağıt para Çin’de görüldü,’ Li PO, Çin şairlerinin
en büyüğü
İlk sarsıntı.
O gün yavaş yavaş bıraktı sakalını, bıraktı uzasın.
İlhan Berk’in Türk şiirindeki yeri belki de ne ikinci yeni oluşunda ne de deneysel şiirlerinin oluşuyla daha çok anılacak. Bence İlhan Berk’in en önemli özelliği onun bir simyacı oluşuyla anılacaktır. Gördüğü bütün objeyi şiire taşıyarak sözcüklerle istediği şekle dönüştürmesini bilmiştir. Yazdığı şiirlerinin geneline bakıldığında şairin bir giz peşinde, macera peşinde olduğunu anlamak zor olmaz. Bilinmeze doğru gidişin temsilcisidir de İlhan Berk. Farklı karekterlerde yazdığı şiirlerin genel izleğinde simyacılığının ağır bastığını söyleyebiliriz. Şairin işi sesler, harfler ile değil midir? ‘’Harfler’’ şiiri harflere verdiği, yüklediği anlamlar da ancak şairden çıkabilecek biçimsel benzetişlerin en uç örnekleridir.
‘’….büyük A’yı severim, şimdi küçük a’yı A’nın hiçbir biçimine değişmem.Ama U ile f her zaman sevdiğim harflerim oldu.Büyük bir aşk duymuşumdur U’ya. Bir esriklik simgesidir U: Dölyataklarında barınır. Bir zamanlar, Y de benim için öyleydi:Yarıklığını,ayıklığını severdim.Büyük güzel kokular bağlamıştır bana.Sarı bir renk bulmuşumdur onda’’
‘’….Büyük İ ağırbaşlı ve gülmez; C, içine dönük, kapalı ve ekonomi adamıdır; küçük b (sevdiğim dördüncü harf), duruk ve dişidir, bir gizemsellik otağıdır sanki; R, canavar sesli; h, erotik; j, askersi; g, utangaç; K, şovalye yüzlü; Ö,kalvenci;Ş,Yahudi duruşlu; m,sürtük;l, fahişe’’
O
Hep kendime benzetmişimdir:esmer,uzun,zayıf ve sabahları erken kalkan.
’Erotizm şiirin atar damarı’, ’Benim şiirim erotizmle beslenir, açık ya da gizli’ diyen İlhan Berk izleğinen ana artellerini erotizm oluşturmuştur. “Bu bitmemiş şiirler senin ayak bileklerin/soluğun, kokun, karnın, gölgeli gözlerin/ Bu böyle çözülü göğsün, enine boyuna dudakların../bu dal gibiliğin,
saçların, kırmızı ağzın/bu üstünde onca seviştiğimiz yatak sonra../tüylerin tay boynun,küçücük çocuk ellerin/böyle yukarıdan aşağıya gidiyorum seni/karışıyor korkunç ,ellerimiz ayaklarımız” Ayrıca;
‘’Kadınların kızların ardından gidip durdum/Öptüğün yerlerin içinde durulmuyordu’’ dizeleriyle erotizm ya da cinsellik yer buluyor şiirlerinde. Aslında İlhan Berk deyince erotizm izlekli şiirlerle birlikte deneysel şiirler akla gelse de toplumsal içerikli ve gündelik yaşamı konu edinen yani hayat ile ilgili ürünleri de vardır. Bu şiirler önemli bir yer tutsa da yokmuş gibi davranılması iyi bir tutum almasa gerek. ‘’Son Yerine adlı şiiriyle’’ Zulmün her türlüsü / Kötü kardaşler / Hiçbiri / İnsana göre değil / Ağaç dikmek sabahları uyanmak iyi / İyi hayvanlara bakmak çiçekleri sulamak / Rahatsalar uyuyan insanların soluğunu dinlemek iyi / İyi hürlüğü düşünmek / Yaşamak onun için / Bütün gün çalışmak onun için iyi / Bütün çocukların uyuyuşu uyanışı iyi / Zulmün her türlüsü kötü ‘’ dizeleriyle imlemekte.
‘’Ayrığın Yüreği’’ adlı şiiri gibi daha onlarca örnekler verebiliriz.‘’Sessiz sedasız yaşayan bir ayrık otuydu Orta Anadolu’da/Kıtlıktan önce./En küçük bir şeyden coşardı/ Mesela bir kuş uçmasın Kızılırmak’a doğru/Köklerine su yürürmüş gibi sevinirdi./Bir bulut geçsin üstünden/Ayrıklıktan çıkardı./Dünyayı, derdi, dünyayı/Hiçbir şeylere değişmem./Şimdi yaşamak istemiyor./Türkiye Şarkısı’’
’’Yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazmaz’’ diyen İlhan Berk 90 yıl boyunca mutlu olmadan mı yaşadı? Ben bu konuda, şair duruşunun bir ironisi olarak kabul ediyorum. Gene nerede okudun şimdi anımsayamadım ama İlhan Berk, yakın zamanda yapılan röportajında 24 yaşında sevgilisinin olduğunu biliyoruz. ‘’Şairin hayatı şiire dahil. (C.Süreyya) sözünü tersinelersek, şiir, şairin hayatına dahildir, sözü yerini ve anlamını pekiştirecektir.
‘’Dokunduğunu , gördüğünü, hissettiğini ama her şeyi şiire çevirmesini bilmiştir İlhan Berk. Bu bazen izleğine göre kurgusunu da ona göre belirleyen Berk, şiirlerinde de oldukça çeşitlilik göstermiştir. Bazı şiirlerini yan yana koyduğunda bu şiirleri aynı kişinin yazdığını ispat edemezsin. Şiirleri belki de her bir şiiri farklı kişilikler temsil ediyor olmalı. Bu durum edebiyat çevresi tarafından şaire verilen bir ayrıcalıktan çok nasıl şiir yazılabileceğini, hangi konuların işlenebileceğini, poetikayı oluştururken nelerden yararlanılabileceğini de bizlere göstermiştir. Şiirinde bu kadar çeşitlilik olan sadece Türkiye’de değil dünyada da başka şair var mıdır acaba? Li Po’yu Okurken şiirine baktığımızda yemek tarifinin bile şairi esinlendirebileceğinin izlerini bulabiliriz. Ha, bu çeşitliliği şu zamanda,günümüzde herhangi bir şair yapmış olsa, hangi şiddette eleştiriler geleceğini bilmek için kahin olmaya gerekte yok. Bu şiirler İlhan Berk’i İlhan Berk yapan şiirler olamalı. Kıyıda köşede kalan, kimsenin bakıp ta görmediği her şey şiire dahil olabilir. Yeter ki görebilelim ve şair gözüyle görmesini bilelim.
SUYA BAKIYORSUN
Suya bakıyorsun. Masada bir gül duruyor,
Masada durmak onun işi.
Su zamanı düşündürür der Borges.
Sanki çocuklar, sanki küçük köylerdir su:
Zamanda dolaşmaya çıkmıştır.
Zaman ki,
her yerde zamandır
Aralar saçlarının tütününü.
Ben ki otum, düğümlü sana
Dört yol ağzıyım, geçesin diye.
Soy beni.
Ölümü okuyan yok.
İlhan Berk (Dize, Şubat 2005)
Not: Bu deneme 2008 yılında Mühür dergisinde yayımlanmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.