- 904 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK VE DENİZ
DENİZ , SILA VE GURBET
Hasretin sineme kâr etti yeter
Deniz sevdalara yâr etti yeter
Çölde buzul etti, kar etti yeter
Sandalın denize yaslandığ gibi
Ben de yüreğine yaslansam sılam
Kara bahtım gece, gündüz koşardı
Ne mevziiler, ne menziller aşardı
Bilsen yokluğunda neler yaşardı
Dağların zirveye yaslandığ gibi
Ben de yüreğine yaslansam sılam
Turnalarla selam saldım aldın mı
Durup durup hülyalara daldın mı
Benim gibi gurbet elde kaldın mı
Aşık’ın, Maşuk’a yaslandığ gibi
Ben de yüreğine yaslansam sılam
Karasın, denizsin ,sen bir dünyasın
Irmaksın, nehirsin ,sen bir deryasın
Hayıra yorulan kutlu rüyasın
Garibin düşlere yaslandığ gibi
Ben de yüreğine yaslansam sılam
Yıldızlara baka baka kaydım ben
Yıldızlarla günlerimi saydım ben
Senin için her sözümden caydım ben
Hilal’in semaya yaslandığ gibi
Ben de yüreğine yaslansam sılam
Eski aşkların melodileri bir papatya bahçesinin serinliğinde şiir tadında oluşurmuş, öyle anlatılıyor şu an bizlere. Kaçamak tadında olan buluşmaları bir deniz kenarında martılara ekmek atarak taçlandırırmış sevgililer. Özlemleri, umutları , beklemeleri ve bekletenleri hep deniz kenarlarında resmedermiş ressamlar. Bu sebepten olsa gerek geçmişten günümüze her şiir içinde hoyrat esen bir rüzgar gibi bulabilmek mümkündür denizleri. Denizler…. İçine gömdükleri acılar ile büyükler.
Yukarıda bulunan şiirin içinde deniz , yorgun bir sandalın mahçup bir hülyası gibi gösteriyor kendini. Sılaya sevdanın , aşkın , tutkunun bestesi misali.
Şu yalan dakikalarda mavi çarşaflı deli dalgalarda olmasa nasıl bulur kalplerimiz aradıkları ritmi.
Teşekkürler koca deniz…