- 1015 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Pişmanlık....
Klasik bir müzik eşliğinde,insanın sevgilisiyle yemek yemesi çok hoştur.Denemesi aslında daha fazla heyecanlandırıyor insanı.Ya da denemekten önce düşünmesi.
Tercihimi ben Antonio Vivaldi’den kullanmıştım.( Le Printemps - Allegro Danza Pastorale)
Çabuk çalınması da işin cabası.Şaka yapıyorum,az hareket iyidir.Arada giren keman sesi mi var?Duygularım yine beni dişlerinde öğütüyor.
Sevgilimin gelmesine daha 2.5 saat vardı.İlk önce dağınık evi toparladım.Bir erkek olarak,evi fazla dağıtmış olacağımı düşünenler olabilir.Oysa tam aksine,ortalıkta yalnızca laptop bataryası ve de yerde ki gırgır vardı.Ufak tefek çanta ve poşetler de cabası.
Elektrik süpürgesi ile halıların ve de koltukların da bir güzel tozunu aldıktan sonra,yemek yapmak için mutfağa geçmiştim.Ne yapacağımı hiç planlamamıştım.Sevgilim iş yerinden direk yanıma gelecekti.Bir akşam yemeği için haftalardır dil döktüğümü de belirtmeliyim.Çünkü ailesi izin vermiyordu.Benim de hoşuma gitmiyordu tabi ki böyle kaçamakvari buluşmalar.
Buzluktan iki gün önce aldığım tavuk göğsünü çıkarttım.Yapacağım yemek farklı olmalıydı,hem de iştah arttıran cinsten ve de göze güzel gelen türden olmalıydı.
Yağlı tavuk almıştım her zamanki gibi.Pişirirken tavuğu,yağsız olarak,teflon tava da pişirdiğim için,tavuğun yağına ihtiyaç vardı.Üniversite de çok bilmiş bir arkadaş bana hep öğütlerdi,benim bilgilerimi küçümseyerek.
Tavuğun yanında;kuş üzümü ve de badem de çıkardım buzdolabından.Tavuğun yanında pilavda yapmam şarttı,illa ki!
Programsız da olsam,yılların tecrübesi yardım ediyordu benim gibi garibe.Teflonun içinde,bir yarım çay bardağı su ile pişirdiğim tavukların olmasına daha çok vardı.Pilavı da yapmam için bana olanak tanıyordu bu arada tabi.Pişirdiğim tavuğun suyuna 1.5 çay bardağı daha su ekledim.Pilavın tadında tavuk olması şarttı,illa ki!
Tavuklar pişerken,suyun içinde beklettiğim pirinçlerin içine yarım limonu da sıktıktan sonra,mısırların sırası geldiğini anlamıştım.Donmuş mısır tanelerini de tavukla beraber sote yapmam lazımdı.
Pirinç için bir not düşmem lazım sanırım.Özellikle yasemin kokulu pirinç almıştım.Çok güzel kokuyordu pirinç ve pilavı da müthiş oluyordu.
Kafamda bir tarif olmadan yemek yapmanın zevki de ayrı oluyordu tabi.Aklıma patates de gelmişti o anda.Küp küp patatesleri doğrayıp,kızarttıktan sonra sotenin içine atma fikri müthiş gelmişti bana.
Uzatmayayım.Yemek yapımının sonuna doğru gelmiştim.Akşam eve gelirken aldığım Maraş dondurmalarını dışarıda bıraktığımı hatırlayınca,koşarak arabanın yanına vardım.Eve girdiğim gibi,buzluğa koymam 5 saniyeyi geçmemişti.Erimemiş olma temennisi işe yaramış mıydı,bilemiyordum tam olarak.
Pilav ve sote hazır olduktan sonra,sıra özel dediğim çorbama gelmişti.Yoğurt çorbası yapmam için engel de yoktu.1 saati geçik zamanım vardı daha.Tarifi sır olan çorbamı da terleye terleye karıştırıp pişirdikten sonra,sıra masayı hazırlamaya gelmişti.Masaya tek ve de hiç kullanmadığım masa örtümü serdikten sonra,masanın ortasında ki vazoya kır çiçeklerini koymuştum.Gül ve ya diğer krizantem cinsi çiçekler benim için ilham kaynağı değildi.Çünkü kır çiçekleri doğaldı.Sevgilime de bundan dolayı her buluştuğumuzda kır çiçeği götürüyordum.
Masaya mum koymadan işin zevki olmayacağını bildiğim için,mumları da elips şeklinde masaya dizdikten sonra,sırada temiz tabakları masaya yerleştirmek vardı.
Her şeyin hazır olduğunu hissettiğim an,allegro parçaların tüm hızıyla zamanla beraber akıp geçtiğini fark ettim.Sevincim artık katmerleşmeye başlamıştı.Sevgilim gelecekti.
Sokağa bakan pencereden sevgilimin gelmesini beklemeye koyulmuştum.27.5 dakika pencere kenarına yapışmış halde sevgilimi beklerken,üst nizamiye sokağından bizim sokağa girişte bir kadının gölgesini gördüm ilkin.Bu sevgilim olmalıydı.İlkin deri çizmelerini gördüm ve de sonra uzun paltosunu gördüm.Ve de en sonda kendisini.Yorgun olduğu çok belliydi.
Kapı zilini çalmadan,otomatiğe hemen basıvermiştim.4.kata kadar o yorgun haliyle çıkması lazımdı sevgilimin.Ayak seslerini dinlemek hoşuma gidiyordu.Bizim kata gelmeden önce,3. Katta ayakkabı sesleri birden susmuştu.Sonra derin bir soluk sesi duydum.Sevgilim gerçekten yorulmuştu.
Birbirimizle bakışlarımızın ilk karşılaşması da hüzünlü olmuştu.Ben meraklı,sevdiğim ise yorgundu.İçeri geçtikten sonra az muhabbet etmeye başladık.İkide bir ayaklarına eğilip,kendi eliyle ayaklarını ovuyordu.O anda ona hiç söylemediğim bir şeyden bahsetmek istemiştim,ama söyleyemedim.Ayak masajından az çok anlıyordum.Refleksoloji uzmanı bir arkadaşımdan bu konuda hem teorik de hem de pratik de çok şey öğrenmiştim.Ama içimden bir türlü söylemek gelmiyordu.Ne yapacağımı şaşırmıştım.Kendisini,elini yüzünü yıkaması için banyoya kadar eşlik ettikten sonra,yemekleri tabaklara koymak için mutfağa gitmiştim.
Yemek yerken,sevgilimin hala ayaklarından muzdarip bir görüntü ile sohbet ettiğini fark ettim.Yemeğin nasıl olduğunu ona sormama gerek yoktu zaten.10 dakika da yemeğini bitirmişti,ama ikinci bir tabak almaya niyeti yoktu.Yoksa ileride eşim beni beğenmez diyordu.
Yemekten sonra mutfağa geçip ikimize kahve yapmak istediğini söylemişti.’Hay hay’ diyerekten beraber laflayarak mutfakta kahvenin olmasını bekledik.Yorgun bir halde ayakta durması canımı sıksa da,bir şey dememiştim.
Kahveleri de içtikten sonra,ben artık gideyim demişti.Oysa daha 1 saati yeni geçmişti geldiği.Arabamla bırakayım dedim bari .Yok diyecek hali bile yoktu.Beraber evden çıktıktan sonra,bilerek evine bırakmadan sahile doğru kırmıştım direksiyonu.Fazla bir zaman geçmemişti ki,geldiğimiz yerin farkına varmıştı sevgilim.Ama yine bir şey söylemedi.Arabada hafifçe çalan,Lacrimosa adlı Mozart parçası ikimizi de rahatlatıyordu.
Arabadan çıkıp,banklardan birine oturmuştuk.Hava serin olsa da,ikimiz de yeteri kadar kalın giyinmiştik.Sadece yürekten gelen bir titreme vardı.Başını omzuma yaslayıp,elleri ile de sol kolumu sıkıca kavradıktan sonra,uzun bir süre konuşmadan denizin dalgaları eşliğinde oturmuştuk.Bir ara sol gözümden,yanaklarıma doğru bir şeyin süzüldüğünü dahi fark etmiştim.Ben artık çok yorulmuştum.Bu hazza dayanamayıp,yine bir sevda anında,yitik bir pankart hükmünde yalnız kalmıştım.
Sevgilim arada daha da sıkıyordu kendisini ve bana daha sıkı sarılıyordu.Ama burada uyumaması lazımdı.
Daha fazla zaman geçirmemek lazımdı.
Araba ile evine bıraktıktan sonra,bana hoşça kal dedikten sonra tekrar ayakkabısına eğilip,ayağının rahatsız olan kısmına az baskı yapmıştı.Hala pişman değildim,ama en azından bir masajı hak ediyordu sevgilim.
Evime geri dönerken,bu düşünce kafamı yiyip bitiriyordu.Tuba Mirum yardımıma koşmuştu.Mozart da olmasa beni düşüncelerden alacak kimse yoktu.
Ve gece olmuştu.Ben yine yalnızdım.
Az da üzgündüm…
YORUMLAR
HakkınSesi
HakkınSesi
Sevgi olmasaydı,şu anda bu ülkede yaşayamıyorduk zannedersem...İnsan sevgiyle kazanır..ve öfkeyle kaybeder herşeyini...
Devamı gelecek inşallah...
HakkınSesi
Saygımla,Rabbıma emanetsiniz....