- 1850 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ELENORA "YA SEN YA BEN YADA KANLI DEVRİM PRESTROYKA 2. BÖLÜM
ELENORA
2. BÖLÜM - YA SEN YA BEN YADA KANLI DEVRİM PRESTROYKA
Neyse ki Elenora orospusu saat sabaha karşı 3 müydü 4 müydü neydi geldi...
Ben kanepedeydim...
Sokak kapısının açıldığını duyar duymaz, safkan bir av köpeği zarafetiyle avıma doğru yöneldim.
Av köpekleri saldırmaz, işaret ederler.
Av köpekleri avcı tarafından vurulmuş ve birkaç yüz metre öteye savrulmuş et parçasını almaya giderler.
Topuklu ayakkabılarının teki üzerinde 4 ya da 5 adım attı Elenora. Sonra devrildi.
Sonra kısa bir sürüklenme sesi.
Kulaklarımı dikmiş bekliyorum.
Bekleme faslı işin en zevkli kısmı...
Anahtarımızı çıkardı şimdi kapı deliğini arıyor. Göremeyecek biliyorum.
Anahtar kapı deliğine girmiycek ve tam tamına 4 yıl 3 ay 11 gün sonunda lanetli gün gelecek.
Kapı açıldı ve lanetli gün bir sonraki sefere ertelendi.
Gerçekten masaldan mı çıktı geldi bu kadın nedir?
Bir keresinde herifin biri hem de kalantor bi müşteri hem de evimde tek başımayım dedi, Elenora’yı bir geceliğine istedi, ben de verdim.
4 gün dört gece 6 arkadaşıyla birlikte dağ evinde Filistin Askısı dahil çeşitli fanteziler eşliğinde becermişler, ölmedi.
Üstelik bir bacağını kırmışlardı ama Elenora 7. Gün olmadan geri geldi.
Elenora’nın kılına dokunamaz ne müşteriler ne Çinliler nede göbekli zengin züppeler. Öldürebilirim hepsini.
İstesem ben...
Ben istesem...
Ya da kalantor bey 10 bin dolar göndermemiş olsa...
Öldürmek kolay.
Elenora bir masal kahramanı. Elenora gerçekten ay parçası.
Elenora’yı klonlamak lazım. Elenora bacağı alçıdayken 2000 dolara giden tek kadın. Elenora benim kadınım. Ben gerçekten çok şanslıyım.
Siktir git bile demedi hayret. Beni sevmiyor musun Elenora...
Bu sefer dilini mi kestiler yoksa. En iyisi gidip bakmalı.
Hem avına sahip çıkmayan bir av köpeğine kim para verir sonra. Evet baygın.
Evet üst dudağı patlamış yine.
İşaret parmağımla kurumuş kanı ıslatıp tükürüğümle, tıpkı aşkımızın başladığı ilk günkü istekle tadına baktım yine. Evet tuzlu.
Şöyle bir itiverince omzundan geriye sırt üstü dönüverdi sessizce.
Hasar listesinde bir göğsü var öncelikle.
Ya jilet ya da bıçakla kesmişler.
Göbek deliğindeki izler yanık.
Ben puro diyorum çünkü Muhittin Bey ve arkadaşları Davidof içer. Hayvan ama bu herifler. Sermayenin en göz alıcı yerini dişlemişler. Kasıklarda 8-10 tane ısırık var. Kesinlikle bir vampir varmış partide ve herifin dişleri neredeyse birleşecekmiş.
Orasına gelince...
Bildiğimiz sapıklık işte. Külotu yok yine.
Neyse ki ana sermaye her zamanki asaletiyle dimdik, biraz kanamış, iyileşecek gibi duruyor.
Bacaklarında sıyrık, çizik, morluk ve bir iki tane ekstra yanık. Derdim bile değil, sigorta öder.
Hastaneye her gidişinde Elenora “kocamla kavga ettik” diyor.
Sigortada bizim dehşetli aşkımızı onaylayıp, tedavi ediyor.
Ben sigorta nezdinde kocasıyım Elenora’nın.
Aynı zamanda kızının babası.
Bu arada Elenora’nın kızı da sigortalı.
Kocasının zaten sigortalık bir hali kalmadı.
İki yıl önce, Türk Hava Yollarının ucuz yollu bir tarifesinde Elenora’ya hediye ettiğim iki sürpriz bilet sayesinde hasret sona erdi.
O kadar duygulandın ki Elenora’nın kocasını ve dünyalar güzeli kızını evime aldım.
Aslında çam yarması şeklinde teşekkül etmiş olan kocası, odun gelmiş marsık gidecek ve bunu bilmiyor, benim içimde ise çoooook yüksek bir ses sürekli biz sizi Otluk Belin’de nasıl becerdik diyor...
Onlar takside sarılırken, öpüşürken, irili ufaklı sevişirken, benim gözlerim kızıma kenetlenmişti ve kızım annesinin, karımın, Elenora’nın kopyasıydı.
Üstelik kızımın annesinden geçen güzelliğine karşın bu çam ağacıyla hiçbir alakası yoktu. Elenora beni kandırmazdı ama o faslı eve sakladım.
Elenora ve çam yarmasına evin üst katında yıllar yılı açılmamış duran Nuran Teyzemin ve Çinli Hüsnü’nün evini verdim.
Yatak odası içinde kanserin son evrelerinde inlemelerini duymıyım diye ananemi kapattığım odayı gösterdim.
Odaya ilk girdiğinde Elenora dönüp baktı gözlerime.
Nuran Teyzemi yatakta, kendisini ölüme götüren bebek oğlu yanında uzanırken... Çam yarmasını ananemin bacak arasında, Çinli Hüsnü olmuş debelenirken...
Kızımı ve Elenora’yı...
Kızımı ve annesini.
Karımı ve kızımı.
Sevgimi ve geleceğimi...
Onları göremedim.
Bir anda yok oldular.
Kızım ve Elenora kutsal adalet gereği bu resmin dışına çıktılar.
Hüsnü Bey çam yarması bir Rus olarak geri geldi.
Hüsnü Bey ölmüş olan ananemi dün gece yeniden kirletti.
Hüsnü Bey gerçekten ölmeyi öğrenememişti ve ben işte bu randevuya saklamıştım içimdeki çocuğu...
Sabahın kör karanlığında kalktı Elenora. Kızımla birlikte İstanbul’u gezmeye gittiler.
Zombi Hüsnü evde kaldı.
Karanlıktan önce Rusça bir şeyler söylediler birbirlerine. Sonunda Elenora, “siktir git” diyiverdi suratına.
Her zaman yüzsüzdü Hüsnü amca, hiçbir zaman ölmeyi bilmedi.
Aşağı bahçeye indim. Ceviz ağacına baktım...
Lanetli odada toz toprak içinde musalla taşı...
Acaba Hıristiyan bir adamı, Müslüman adetlerince yıkasam, abdest aldırsam, makatına pamuk tıkasam, yine de mundar mı gidecekti?
Yalnızca Hıristiyan doğmuş diye hiç mi cenneti göremeyecekti?
Ananemi özledim.
Gül ağacını kokladım ve ananemin nasihatini hatırladım. “Önce yap, sonra düşünürsün. Fazla düşünürsen hiç yapamazsın”.
O zaman dedim kendi kendime, önce öldüreyim, sonra yıkarım.
Önce yıkarım, sonra cennete postalarım.
Gerisi Tanrı’ya kalmış.
İster alır ister almaz. İadeli taahhütlü değil ya bu.
Nasılsa geri gelemez...
Zombi Hüsnü’ye kahvaltı hazırladım. Koyuna bile son bir kez ot verilir.
Sonra dilim döndüğünce gülleri anlattım. Alık alık baktı suratıma ve ben yine Otluk Beli’ni hatırladım.
Çektim kolundan ama hem anlamadı hem kımıldamadı. Rus kanı var. Sibirya görmüş soğuk adam.
Neyse ittim çektim bir süre, sonra neden fırladı yerinden.
Hem çok yemesin istedim bütün iyi niyetimle.
Malum ölünce, kan çekilir ya vücuttan, taharet sorun oluyor.
Gül ağacının dibine geldik nihayet.
Çoktan alır gelirdim vurur kafasına öldürürdüm ama dil sorunu var ya aramızda, öleceksin gel kardeşim bile diyemiyorum adama.
Hem geçerli dil İngilizce.
Bizim adam Rus.
Bizim okulda da Rusça yoktu.
Zaten ben de kafama takmadım.
Aslında trajikomik bir vaziyet. Gül ağacının dibinde çam yarması var bir de ben.
Ben habire ağacın dibini çapalıyorum ki özensin bey zademiz. Ağacın köküne geldim nerdeyse hala noolduğunu anlamadı bey zade.
Ağaç yıkıldı yıkılacak.
Ananem mezarından hortlayacak.
Elenora’yla kızım gelecek.
Daha Zombi Hüsnü ikinci kere ölecek, yıkanacak falan derken alnımdan ter boşanıyor benim.
İnsafa geldi Hüsnü Bey şükür, uzandı aldı çapayı. Benim çapa yine odada.
Yes, dedim, okey dedim kıvamını buldu negrofili...
Koştum içeri ki odaya benim çapayı aldım.
Önce gözlüklerim yok oldu, sonra saçlarım kısaldı ve dönüp baktım arkama, ananem oradaydı. Aferin dedi bana.
İşte o anda çocukça bir fikir geldi aklıma.
Üst kata çıktım, Nuran Teyzemin odasından geçtim, ceviz ağacına bakan pencereyi açtım, dallardan sallanan çevik bir çocuk maharetiyle ağacı tuttum ve bir maymun gibi sessiz yılların tecrübesiyle zombi Hüsnü’nün, çam yarmasının, kurbanlık koyunun ve Elenora’nın gerçek kocasının tepesine geldim, durdum...
Adam eğildiği yerde gül ağacının dibini kazımaktaydı ve biraz daha bekleseydim gül ağacı köklerinden kurtulup yere yığılacaktı.
Çapa önde ben arkada, kondum Çam yarmasının sırtına.
İlk darbeyi vurdum ensesine adam dikeldi.
Ya bu adam birinci Hüsnü değildi ya da gerçekten Hüsnü Bey hiç ölmeyecekti.
Ben bir anda büyüdüm kendime geldim.
Çam yarması 1.90 lık boyuyla karşımda ve bu sefer onunda bir çapa var avuçlarında. Yinede bir sıfır öndeyim ben.
Ensesinden sırtına oluk oluk kan akıyor. Adam bir elini ensesindeki oyuklara attı, diğer elindeki çapayı fırlattı ve şimdi boş kalan elini bana uzattı.
Elenora bu adama gerçekten aşıktı.
Ve bu çam yarması Rusya’da doğması ve kominizim ve perestroyka ve Berlin duvarı ve nataşalar ve ekonomi ve fakirlik ve ekmek kavgası dışında göz yumması gerekenlerin ardında gerçek bir adam ve gerçek bir babaydı.
Ağlıyorum ama elimde bir çapa var.
Ağlıyorum ve ananemi, Nuran Teyze’mi ve beni uçurtma uçurmaya götüren Hüsnü amcamı özlüyorum.
Ağlıyorum ve Elenora beni hiçbir zaman sevmeyecek biliyorum...
Çapanın yassı yüzünü çevirdim ve ikinci darbeyi bana uzattığı eline vurdum. Tarak kemiklerinin kırılış sesini duydum.
Bir daha çevirdim çapayı ve iki şeytan çatalını sol dizine sapladım. Çam yarması yığıldı yere.
Bir eli ensesinde kanıyordu.
Bir eli titriyor ve yalnızca kolundan sallayabiliyordu.
Dizi parçalanmıştı ama bu adamın dizini tutacak bir eli kalmamıştı.
Ayağa kalktım ki bu dev gibi adam ana rahmine sığınmış, iki büklüm olmuş kıvrılmışken boynunda iki büyük delik açtım.
Şah damarı ve mat.
Dizlerimin üzerine çöktüm.
Elini ensesinden çektim.
İşaret parmağımla kanının tadına baktım. Elenora’nın kanı gibiydi.
Uzandım yanına ellerini tuttum.
Soğuyordu bedeni.
Ağlayacak yaş kalmadı bende.
Yanaklarımdan süzülen bir damla düştü ağzıma. Gözyaşından daha tuzluydu bu damla. Gözleri açık öldürdüğüm babanın göz bebeklerinde gördüm kendimi.
Göz pınarlarım kanıyordu artık ve bu Azrail’in duyduğu pişmanlığın ta kendisiydi.
Karım ve kızım geldiler.
Elenora’ya kocan gitti dedim inanmadı. Bir ay kadar kocasını bekledi arayan olmadı.
Bir ay bir gün sonra ben Rusya’ya gidicem dedi ve ben mecburen kızımızı ananemin kömürlüğüne kapayıp 4 tane ekstra güvenlik kapısı yaptırdım.
Kızımız sağlıklı büyüyor maşallah. Elenora çok çalışıyor.
Elenora hala beni sevmiyor.
Elenora şu anda benim ayaklarımın dibinde tahta zeminin üzerinde gönderdiğim seks partisinden yine sağ çıkmış vaziyette yatıyor.
Elenora ölürse kızımız özgür kalıp babasıyla yaşayacak bunu o da biliyor.
Elenora bir masal diyarında yaşıyor ve bir gün kızını yani kızımızı alıp gideceği günlerin hayalini kuruyor.
Bu arada ben Rusça öğrendim ve Elenora’nın günlüğünü okuyorum ama bunu kendisi bilmiyor...
Timsah derisi çantadan ne istediniz be kardeşim. Onu bile becermişler. Üzerinde lekeler var.
Genelde Elenora birkaç gece aralıksız devam eden çalışmadan sonra güçsüz düşüyor.
4. Yada 5. Gecenin sonlarına doğru bayılmalar başlıyor.
6. Güne sarkan mesaide getirip kapının önüne bırakırlar. Parayı da çantanın içine koyarlar. Ben kim olduklarını hiç bilmiyorum. Gizlilik bizim işte şart.
Biliyorlar ki bu orospu da konuşamaz çünkü ben konuşturmam. E kızımız var arada malum. Hangi anne kızına tecavüz edilsin ister ki...
Sağlıklı büyüyor kızımız maşallah.
Kömürlük dediğim yer artık salon salomonje bir ev. Kızımız günden güne serpiliyor. Annesinin kopyası.
O da beni her gördüğünde” siktir git” diyor...
İkisi de beni seviyor.
Ailesi için çalışıyor Elenora, ayıp değil ya...
Çanta burada para nerde bakalım.
Oooooo, Muhittin Bey kudurmuş bu sefer. 20 bin dolar. Nakit. Yeşil yeşil paralar.
Bu orospunun neresi 20 bin dolar yapar anlamıyorum ama anlamak değil müşteri temsilcisi olmak benim işim.
Elenora kalk gideceksin.
Elenora marş marş vereceksin.
Elenora seni dövecekler, güzel dayak yiyeceksin.
Her sözümü dinler benim.
Bir tek Elenora beni seveceksin hariç.
O zaman” siktir git” diyor.
Yine açtı gözlerini. Yine beni yendi.
Maharetli parmaklarıyla yırtık buluzunu birleştirip memelerini sakladı. Ayağa bile kalktı hayret.
Ben bu kadının toplamına aşığım.
Ben bu kadının hücrelerini bile seviyorum.
Az sonra benim yanıma gelip yüzüme tükürecek ve bana bir güzel “siktir git” çekip, şifrelerini açtığım kapılardan geçip kızının yanına gidecek...
“Tuuu”...”Siktir Git”... Ve “Şifre”...
Güle güle Elenora, yine bekleriz şeker şey...
Bu gün kızımızın 18. Yaş günüydü.
Kızımız yıllar içerisinde iyice serpilip büyüdü.
Dar sıkı kalçaları ve ilahe göğüsleriyle annesine benziyor ama dip diri bedeninde yep yeni umutlar taşıyor. Üstelik çok uzun zamandır o kömürlükten sıkılmıştı.
Kızımız bu gün yeni evine taşındı.
Yeni ev sahibesi üst katta, iffetli Nuran Teyzemin yatağında uzanmış, dudaklarında pes pembe bir tebessümle kadın oluşunun, üstelik benim kadınım olmanın tadını çıkarıyor.
Elenora kömürlüğe varmıştır. Kızını içerde göremeyince kıyameti koparır.
Her taraf izolasyonlu ama komşuları da düşünmeli. Kimisi kan görmeye dayanamaz. Karanlık saatler bu iş için en iyisi.
En son nereye koymuştum ben çapamı...
İşte bağırdı Elenora.
Yağmur yağmıyor bu gün sakin ol.
Siyah, ucuz, naylon yağmurluk da yok üzerimde. Artık her şey birinci kalite.
Biraz bekle ama. Her şey yolunda. En azından birimiz için.
Sonunda...Elenora…
Kerem BOZOĞLU
13 / 9 / 2003
İSTANBUL
YORUMLAR
Bu neydi böyle?
Bir başladım içinden çıkamadım. Sarıp sarmaladı beni.
Tiraji komik bir yazı.
Tiyatro oyunu gibi.
Final da gerçekçi ve hüzünlü.
Sahiden yaptın mı bunları? :))
güne gelirse şaşmam.
Forum konusu adeta.
Benden 10 numara.
Kerem kardeş harbiden bu neydi yaaaaa.