- 6404 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hz. İbrahim(as) ve Hz. İsmail'in(as) Örnek Teslimiyeti
Kur’ân’da bizlere örnek gösterilen müminler, her olayın Allah tarafından kendileri için bir hikmet ve hayırla yaratıldığını bilirler. Allah müminin karşısına bir olay çıkarıyorsa, onda kesinlikle bir hayır vardır; şer gibi de görünse her olay hayra dönüşecektir.
Allah, samimi kullarına kaldıramayacakları bir zorluk yüklemeyecek ve çektikleri sıkıntıların karşılığını da ahirette ödül olarak verecektir. Kur’ân’da birçok ayette Allah’a güven ve teslimiyet üzerinde durulur. Bu konudaki ayetlerden birinde, “De ki: Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlâmızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler" buyrulur. (Tevbe Suresi, 51)
Kur’ân’da önemli bir itaat ve teslimiyet örneği olan Hz. İbrahim(as) ve oğlu Hz. İsmail’in başından geçen imtihan, ayetlerde şöyle bildirilir:
“Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik. Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): ‘Oğlum’ dedi, ‘gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun?’ (Oğlu İsmail) Dedi ki: ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.’ Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. Biz ona: ‘Ey İbrahim’ diye seslendik, ‘gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.’ Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik” (Saffat Sûresi, 101-107)
Elmalılı Hamdi Yazır, Kur’ân-ı Kerim tefsirinde, Hz. İbrahim’in rüyasında gördüklerinin bir vahiy olduğunu yazar. Alınan emrin yerine getirilmesi aşamasında Hz. İbrahim’in(as) oğluyla istişaresini de şöyle açıklar:
“... Bunun üzerine onu zorla yapmaya kalkışmayıp, önce yerine getirilme şeklini istişare etmek üzere böyle görüşünü sorarak tebliğ etti ki, bununla ilk önce onun itaat ve boyun eğmekle ecir ve sevaba ermesini temin etmek istedi. Düşünmeli, bunu söylerken ‘Ey yavrucuğum!’ diye hitap eden bir babanın kalbinde ne yüksek bir şefkat duygusu çarpıyor ve ona ne kadar büyük bir vazife aşkı, Allah sevgisi hâkim bulunuyordu... İşte bunun böyle ilâhî bir emir olduğunu anlayan ve Allah’ın sabredenlerle beraber olduğunu bilen o yumuşak huylu oğul, ‘Ey babacığım!’ dedi, ‘ne emrolunuyorsan yap. Beni inşaAllah sabredenlerden bulacaksın" (www.kuranikerim.com/telmalili/saffat.htm).
Yüce Allah’ın ‘dost’ edindiği peygamberi Hz. İbrahim’in(as), oğlu İsmail’i(as) Allah için feda edebileceğini kanıtlaması, güçlü ve derin imanının göstergesidir. Bu üstün ahlâk iman edenler için çok güzel bir örnektir. Bu nedenle müminler, “İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır…” (Mümtehane Sûresi, 4) âyetinde haber verildiği üzere, onların yolunu izlemeli ve Allah’ın âyetlerini uygulamadaki titizlikleri, zorluk zamanlarındaki tavizsiz davranışları, sabırlı ve tevekküllü kişilikleriyle onları örnek almalıdırlar.
“Rabb’i ona, ‘Teslim ol’ dediğinde", "Âlemlerin Rabb’ine teslim oldum" (Bakara Sûresi, 131) diyen Hz. İbrahim’in(as), gönülden itaati ve üstün ahlâkı bir Kur’an âyetinde şu şekilde vurgulanır: "Rabb’imiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin" (Bakara Sûresi, 128).
Hz. İbrahim’in(as) imanındaki samimiyeti, tevekkülü, itaati, sadakat ve kararlılığı kuşkusuz her müminin sahip olması gereken önemli ahlâk özellikleridir:
“Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah’a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi” (Nahl Sûresi, 120)
Bu Kur’ân âyetiyle en güzel dinin, ‘Rabb’imize gönülden teslim olup, Allah’a şirk koşmadan iman edenlerin dini olduğu’ belirtilir ve koşulsuz bir bağlılığın önemi hatırlatılır.
Allah anıldığı zaman yüreği ürperecek imani olgunluğu kazanmış mümin, Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığının, kendisinin O’nun karşısındaki aczinin, her işin bir kader dahilinde ve bir hikmetle yaratıldığının bilincinde olarak, bedenini ve ruhunu Allah’a emanet eder.
Kurban Adanıştır
Kur’ân âyetlerinde söz edilen kurban kesme, ete duyulan ihtiyaç nedeniyle hayvan kesme değil, bir tür manevî adanış göstergesidir.
“Kendileri için birtakım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken) Allah’ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun.” (Hac Sûresi, 28)
Müminlerin, kestikleri kurbanı Allah’a yakınlaşmaya bir vesile olarak görmeleri, Allah’a olan sadakatlerini, O’nun rızasını hiçbir dünyevî nimete değişmeyeceklerini, bu uğurda -en sevdikleri de dâhil- her şeyi feda edebileceklerini ortaya koyar. Dr. Ali Şeriati, "yalnızca kesmiş olmak için koyun kesmek kasaplıktır!.." der ve kurban kesmedeki niyetin samimiyetine vurgu yapar.
Kurban, Allah’a yakınlaşmak niyetiyle, O’nun dışındaki her şeyi kurban etmektir. Bizler de Hz. İbrahim(as) ve Hz. İsmail(as) gibi, tam bir teslimiyetle teslim olalım ve o sapasağlam/kopmayan kulba tutunalım…
"Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim ederse, artık gerçekten o, kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır" (Lokman Sûresi, 22).
Fuat Türker, Burhan Dergisi