- 1645 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Mektubu Hikayesi
Aşk Mektubu Hikayesi
İlkbaharın son günleri idi şehre indiğinde, gerçi bu şehre bahar yeni gelmişti ama geldiği yerde neredeyse geçmişti. Yıllar olmuştu bu şehre uğramıyalı, normal bir ömrün nerdeyse onda birini bu şehirde geçirmişti. delikanlılığın sonu ve gençliğinin ilk yılları burada geçmişti, onun için çok hatırası vardı bu şehrin, hatırlamak istemediği, ağır hatıralar. Otobüsten indi, metroya bindi, otele gidecekti, metro otellerin biraz otesinden geçiyordu ama önemli değildi.
Tan ağarmak üzere idi metrodan indiğinde, otellerin caddesine doğru yürürken küçük bir parkta duraksadı ve oturdu, geçmiş yıldırım hızı ile geldi, geçti zihninden. Gözleri dolmuştu ağlıyordu. Etrafa baktı gelen giden yoktu, derinden ağlama tutmuştu engelleyemiyordu, için için neredeyse böyle yarım saat ağladı, zor toparladı kendini, zaten mecbur olmasa gelmezdi, bu şehre gitmesi gerektiği söylendiğinde, başkalarının gitmesini önermiş, kabul edilmemişti, mecburen gelmişti yani, mecburen birkaç gün burada idi, hatıraları yaşamaya mecburdu. Yürüdü oteline girdi yerleşti, tekrar dışarı çıktı, şehrin sokaklarında dolaşıyordu, tatil olduğu için sokaklar boştu.
Akşam erken yattı ve uyudu, ancak erken uyandı, tekrar uyku tutmadı. Pencereyi açtı, gecenin sonunun, seher vaktinin serinliğini hissetti, düşündü biraz bir şeyler okudu görevlerini hatırladı yapılması gerekenleri yapıp bitirdi. Oturdu düşünmeye başladı, düşünmeye geçmişle yüzleşmeye karar verdi mektubu öncesi ve sonrasını hatırladı.
Korku ümit arası itiraftı yazdıkları, kendini duygularını itiraf ediyordu, açık ediyordu, herşeyi ifşa ediyordu, mecburiyetti, zorunluluktu, çok zorlanmıştı yazarken, mecbur olduğunu düşünmese, dönüşü olmadığını, olmayabileceğine karar vermese yazabilirmiydi yazamazdı.
Sevmek ve sevilmek kadar güzel başka ne olabilirdi seven için. Hangi güç hayata bağlayabilirdi insanı, sevdiği, sevmesini istediği, kişi aşkı tarafından sevildiğini bilmek kadar, ancak o zaman aklını başına toplar, zihnini rahatlatıp açar, iyi hayal kurup ,iyileri düşündüreblirdi. Üzüntü yerini hayal ve mutluluğa bırakır, başarı kapısını aralardı.
Bir aşk hikayesi idi bu, masal gibi, onu çok sevmişti duygularını ona açamamıştı, çok istemişti konuşabilmeyi, duygularını itiraf edebilmeyi, ama olmamıştı, olmuyordu, onun yanında onla konuşmayı başaramıyordu. Birini umursamak, umursanmamaktan korkmaktı bu, ve karar verdi, kıskandıracaktı kendini, onun kıskançlığında görecekti aşkını, çılgına döndürecekti onu, bilmiyordu duygular ile oyun olmayacağını. Ögrendiğinde geç olmuştu, ama eger sandığı gibi ise, olmuştu bir kere, istemişti sevilmeyi, kıskanılmayı, kıskandırarak incitmeyi, incitebildiğini görmeyi. İncitmeliydi, o kadar çok incitmeliydi ki, artık şüphesi kalmamalıydı, sevildiğinden, aklını kaybeder gibi olmalı, ondan başka hiçbirşeyi düşünmemeli idi. O öyle olduğuna inanmıştı kendini başkalarının kollarına atar gibi yapar, kıskandrdığına inanır ve onu umursamaz görünürken, incinmemek için incitiyordu, aşkının güçünü görmek için incitiyordu.
Sene sonu idi, artık yıkıldığını görmüştü, ama nedeni o muydu, başka şeylermiydi bilemezdi, bilemiyordu, 5 te 5 başarısızlığı gördüğünde henüz herşey bitmemişti ona göre, başarabileceğine inanmış, inanmak istemişti, başkaları aynı kanaatte olmasalarda, birşeyler yapmalıydı, yapabilmeliydi, tekrara kalmamalı idi, ayrılırlardı yoksa, o üç olurken sevdiği ikide takılıp kalırdı, karar verdi, ya gitmeden konuşacaktı, konuşup duygularını itiraf edecekti ya da mektup yazacaktı. Konuşmak zordu, belki mektup kadar etkili de olmazdı. Mektup o bir belge idi, insan ona dokunurken, koklarken, sevdiğine dokunduğunu, kokladığını, düşünebilirdi, her zaman sevdiğini yanında hissedebilirdi, tekrar tekrar okuyabilirdi. Yazmasa düşündüğü gibi ise sevdiği muhtamelen acı sonucu yaşarken, kendini toparlayamazken, ondan ayrılacaktı, sevdiği kederden aşktan başarısız olacaktı. Mektubu yazacaktı, yazacaklarına karar vermeyi planlamalı idi. Bu bir kaç gün sürdü. Hatırlamıyordu şimdi ama epey zaman düşünmüştü, uzunca planlamıştı, ne yazmalıydı, niçin yazmalıydı, bahanesi olmalıydı, vardı da. Aşığım demeden yazabilirdi, ama mektup aşıgım demek değilmiydi, içi boş olsa bile sevdiğinden gelen zarf ona itiraf gibi gelmezmiydi, gelirdi aksi tutum davranış yoksa.
Sevdiği nefret etsede onu aklından atamıyacağı için, istesede kendini yapmak zorunda olduğu işe veremiyecekti. Aşk böyle bir şeydi, eğer varsa, ama küçük bir umit insanı hayata bağlayabilir, nefretini kırsada, kırmasada, rahatlatır, sıkıntılarından kurtarır, belki sonrasında vazgeçmenin kapısını aralardı. İstermiydi vazgeçmesini, kesinlikle hayır ama kendinden dolayı başarısız olmasını, nefretini, içten incinerek yaptığı duayı hiç istemezdi. Derin denizde yüzme bilmeden veya bilerek boğulmaktan farksız olurdu sonuç, pişmanlık denizinde boğulurdu, şu ankinden daha ağır dayanılmaz pişmanlık duyardı. Şimdi pişman değilmiydi yazdığına, ne değişmişti, gene onu kaybetmemiş miydi, asla pişman olmamıştı, yaşattığını sandıklarını yaşattı ise evet onlar için pişmandı. Belki bir bedeldi bu, sevdiğide, kendide ödemişti bu bedeli, neyin bedeli idi, oda bilmiyordu, çok şeyin geçmişin, gelecegin, duyguların, düşünülen tasavvur edilenlerin akla gelen gelmeyen herşeyin olabilirdi. Zannettikleri yaşandı ise sevdiğine borçluydu, ödemesi zor bir borç.
Bütün yaz ona dua etmişti. Sevdiği biri hariç diğerlerini başarı ile vermişti, o birde yollarını ayırmıyordu, aynı yerdelerdi artık, tek yol kalmıştı mektup sonrası, konuşmak. Konuştu ama sevdiği “Beni yanlış anlamışsın” deyince ne diyeceğini bilemedi, soracağını soramadı, bir kez daha konuşmak için kendini zorladı fırsatını bulmaya uğraştı ve buldu. Kalan sınavın sonucuna bakmaya çıkmıştı, ardından yürüdü, yetişti, dönünce tekrar kendini zorlayarak sordu “bilemiyorum” demişti ayak üstü sorulur anlık cevaplanır konuşulur muydu bu, o zaman düşünememişti. Ne yapacaktı, naz olduğunu bilse büyük bir zevkle çekerdi bu nazı ama her şey bir sözcükte inkar edilmemiş miydi, “Beni yanlış anlamıssın”, ya bu doğru idiyse, artık daha zorlayamadı, küçük bir aşk pırıltısıda göremiyordu zaten, belki itiraf nefreti perçinlemiş, belki hakikaten yanlış anlamıştı. Platonikti bu aşk. Sonrasında sorması gerekeni soramamıştı. Sorsa dört ihtimal vardı, doğru iken yalanlaması, itiraf edip nefret etmesi, itiraf edip karşılık vermesi, deli sanması, artık kaybetmek önemli olsada, üzücü olsada, öldürücü, kahredici değildi. Hep bekledi biraz ümit edebilmeyi, biraz ümidi olsa vazgeçmiyecekti, ondan nefret etmeyi seçmiyecekti, bu kadar ilgisizlik intikamdı belki, öyle olduğunu düşünse vazgeçmezdi, nefret etme hakkına sahip olduğunu düşünmezdi, doğruyu söylemediğine inansa da inanmasa da artık zorlayamazdı. Ayrılma zamanından önce ayrılırken tekrar sormayı planmıştı, o zamana kadar yaşadığı ve yaşattığının iki katını yaşadıktan sonra soracaktı, çok öfkeli bir anında büyük yemin etmese. Bunları düşünürken gene gözleri dolmuştu. İrkildi kendine geldi yüzünü yıkadı. Sonra hayatın içine daldı.
Birkaç günlük görevini tamamıştı, isterse ayrılabilirdi, isterse kalabilirdi, otel parası görevlendirme gereği son günüde içerecek şekilde önceden ödenmişti. Gitmeden önce metrodan indiğinde oturduğu parka uğradı, uzun zaman oturdu, kalkacağı sırada cep telefonu çaldı, açtı, arayan kardeşi idi, nerede olduğunu sordu, söyleyince neyle geldiğini sordu, kardeşine otabüsle deyince, “neden arabanla gelmedin” dedi “kullanmak zor geldi” diye yanıt verdi “ne zaman döneceksin” dedi “bugünde olabilir yarında kararsızım” dedi oda “peki yarın sabah 5 te hazır olursan seni alırım ama hazır olmassan bekleyemem gecikirim” dedi “peki hazır olurum sen beni al” diye cevap verdi ve iki kez “5 değilmi” diye tekrar sordu kardeşi “evet 5” dedi.
Gece boyu sürekli uykusu bölündü, düzgün bir uyku uyuyamadı. Kafası sürekli birşeyler ile meşguldu. İşte gelmiş korkularını yaşamış tekrar dönme vakti yaklaşmıştı. Ne hissediyordu, o da çok ayırt edemiyordu, duyguların karmaşasını çözebilmiş değildi, sadece pişmanlığın ağır yükü altında ezilmişti, farkettiği buydu gece dört otuzda kalktı akşamdan hazırlanmıştı zaten sadece kontrollerini yaptı eşyaları lobiye indirdi, anahtarı teslim etti. Görevli araba çağrılıp çağrılmayacağını sordu olumsuz yanıt verdi birinin onu alacağını belirtti. Biraz sonra bir araba kapıya yanaştı dörtlüleri yaktı baktı gelen kardeşi idi eşyalarını arabaya taşırken otel görevlisi yardımcı olmuştu. Kardeşi bağajı açtım eşyaları bagaja koyuver dedi arabada oturmaya devam etti. Tam eşyaları koyuyorlardıki arkaya başka bir araba yanaştı oda dörtlüleri yaktı dönüp bakmadı eşyaları bağaja yerleştirmeye çalıştı. Gelen arabanın camının açıldığını farketmişti umursamadı ama vaktin varsa biraz konuşalım diyen sesi tanımıştı hemen dönmeden cevap verdi sen evli değilmisin uzun hikaye dedi arabadaki peki bu saatte gideceğimi nerden bildin niye ve nasıl geldin dedi dün parkta otururken arkada oturan bendim ben seni fark ettim sen beni farketmedin arkam dönüktü dedi. niçin geldin dedi sürekli neden öyle dedin bu gerçek miydi dediğin gibi ben seni yanlış mı anlamıştım neden öyle söyledin deyip ismimi telafuz ediyordun gece boyu düşündüm konuşmamız gerektiğine son anda karar verdim üzerimi bile değişmeden 500 metre ötedeki otelden arabama binip gitmemiş olman için dua ederek geldim dedi. Anlıyacağın üzere otelini ve gidiş saatini telefon görüşmen sırasında öğrendim sen burda oturmuyormusun diye sordu hayır diye yanıt verdi niye dedi seni sıkan benide sıktıda ondan dedi haydi eşyalarını benim bagaja koy bir yerde oturup konuşalım dolaşalım dedi arabada oturmakta olan kardeşi ne olduğunu pek anlayamamıştı ne oldu dedi ben kalıyorum bugün yarın tatil nası olsa arkadan geleceğim dedi neden dedi oda uzun hikaye sonra konuşuruz dedi otel görevlisi çantaları arkadaki arabaya koymada yardımcı oldu. Sevinçli idi iyi bir bahiş verdi görevliye oda ne olduğunu pek anlamamıştı ama bahşişi alıp teşekür ederek tekrar bekleriz deyip içeri girdi. Kardeşine yanaştı sağol sen yola devam et ben sonra geleceğim diye tekrar etti arkadaki arabaya bindi ikisinin de çok mutlu oldukları gözlerindeki pırıltı ve yüzlerideki canlılıktan okunuyordu önce ikiside bir süre konuşmadı sonra ilk söze o başladı bekar olduğumu nerden bildin dedi bekar olduğunu internetteki kayıtlarından teyit ettim en samimi arkadaşım seninle aynı şehirde çalışıyor ondan bilgilerini alıyordum zaten akşam onla tekrar konuştum bir iki yere sormuş emin olmuştu dedi ve ekledi öyle bir dua etmiştim ki mektubu alıp acılı halimle ağlayınca o duanın reddolacağını hiç düşünmedim demek öyle dedi ve ekledi hissetmiştim hissediyordum dedi sonrasında ikiside hiç susmadı diğer otele uğrayıp sevdiği üzerini değiştikten sonra eşyalarını toparlayıp otelden ayrılırken ikisininde ayakları yerden kesilmişti sürekli konuşuyorlardı gecede ses yankı buluyordu
Nereye gidelim dedi sevdiği sen nereye istersen bir sonraki şehirdeki beğendik’e kahve içmeye dedi ve arabanın anahtarını sevdiğine uzatırken seni ancak şu anda affedebildim dedi elini tuttu uzun süre bırakmadı uçuyorlardı sonra arabaya binip o şehri terkettiler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.