- 969 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
SÖZÜM SÖZ
Cemal, tıklım tıklım olan otobüsten kolunu bacağını biraraya güçlükle toplayarak inmişti. Kapıya sıkışan ceketini kurtarabilmek için avazı çıktığınca bağırmıştı.
- Kaptan bir aç kapa!
Açılan kapıdan kuyruğunu toplayan kedi gibi çıkmıştı. Önce kravatını düzeltti. Rüzgar, seyrek saçlarını geriye doğru hoyratça çekiyordu. Ceketinin yakasını iyice yukarı doğru kaldırdı. Biraz yürüdükten sonra karşıya geçmek için hamle yaptı. Ama üzerine doğru gelen araçlar adımlarını zoraki bir biçimde geriye çekmesine neden olmuştu. Topu topu bekleyeceği bir dakika için oflayıp pufluyor, kafasını sallayıp duruyordu.
Yeşil ışığın yanmasıyla birlikte kaldırımdan asfalta adım atmıştı ki arkadan bir el omzuna dokundu. Kafasını süratle geriye çevirdi. Hafızasının en kuytu köşelerini bile yokladıktan sonra kesinlikle tanımadığına karar verdi. Yine de ayıp olmasın diye gözlerini kıstı, görüş açısını darlaştırdı ama nafile!
- Yok ağabey! Kesinlikle tanımıyorum bu adamı
diye içinden geçirdi. Tekrar arkasını döndü fakat sırtına inen esaslı yumruk sanki sabrına vurulmuş bir darbeydi. Kaşlarını çatarak bağırmaya başladı.
- Ne oluyor birader! Aklından zorun mu var senin? Ne vuruyorsun sırtıma! Gerdeğe girecek damat mı sandın?
Adam, eksiğiyle gediğiyle varolan dişlerini sergiye çıkarmış gibiydi. Gözleri ile adeta selektör yapıyordu. Düz saçlarını sıkı bir şekilde geriye taramış, geniş alnı yağ dökülmüş gibi parlıyordu. Heyecan içindeydi.
- Tanımadın mı ben Kamber! Hani beni her gördüğünde "Kambersiz düğün olmaz" derdin ya! Hatırlamadın mı? O benim işte!
Cemal, işaret parmağını burnunun üzerinde ritmik bir şekilde oynattıktan sonra başını iki yana salladı ve;
- Siz sanırım beni bir başkasıyla karıştırıyorsunuz? Benim kronolojik takvimimde Kamber diye biri hiç olmadı. Üstelik yüzünüz bana ne bir olay, ne de bir anıyı çağrıştırdı. Üzgünüm!
Cemal, kaçarcasına uzaklaştı adamdan.. Bir yandan da kendi kendine söyleniyordu.
- Allah’ın Kamber’i! Zorla hısımlık yaratacak! Laftan sözden de anlamıyor. Yapıştı yakama! Neyse ki kurtuldum.
Saatini neredeyse gözüne sokacak kadar yakınlaştırmıştı. Kendinin işitebileceği şekilde konuşmaya başladı.
- Sakin ol Cemal! Az kaldı! Beş dakikada sen Fizan’a bile varırsın! Yürü koçum!
Nihayet nikah salonunun bahçesindeydi. "Eyvah! Tanıdık bir kişi bile olmadığına göre bizimkilerin nikahı başlamış" dedi dudağını ısırarak. Sırtından aşağı sular akıyordu. Yüzü kıpkırmızıydı ve kalbi de gümbür gümbür atıyordu. Ama bir yandan da huzurluydu çünkü söz namustu ve ne pahasına olursa olsun tutulmalıydı. Bunu da başardığı için gururluydu. Meraklı bakışlara aldırmaksızın nikah masasının önüne kadar tazı çevikliğinde koştu. "Gelinin duvağındaki tül açılmadığına göre henüz nikah kıyılmamış" diye de yüreğine su serpen yorumlarda bulunuyordu.
Büyük bir neşe içinde damadın boynuna kollarını doladı ve "Dostum! Bak sözümü tuttum ve geldim! dedi kıvançla. Fakat yüzü bir anda kireç gibi oluvermişti. Çünkü karşısındaki adam ona "sen de kimsin be adam. Manyak mısın?" diyordu en gür sesiyle.
-" Şey ben Cemil! Nikah şahidi Cemil!
Salondaki bireysel gülüşler bir anda toplumsal kahkahalara dönüşmüştü. Gelin de duvağını eliyle kaldırmış bu sürpriz misafire katıla katıla gülüyordu. Damat Cemil’in sırtını sıvazlayarak "Sevgili kardeşim sen ya salonu ya günleri karıştırdın. Gördüğün üzere benim iki şahidim de mevcut.Yedek şahit olarak burada kalacağım diyorsan git bir yer bul ve otur ama yok şahitliğini yapacağın nikaha gideceğim diyorsan kapı orada. Müsaade et de biz artık evlenelim!"
Cemil kıpkırmızı olmuştu. Özür dileyerek geri geri çekildi. Çıkış kapısına doğru ilerlerken bir yandan da cebinden çıkardığı telefonu kurcalamakla meşguldü. Cevapsız o kadar çok arama vardı ki. Titreyen parmakları ile arkadaşının numarasını tuşladı.
- Cemil neredesin? İnşallah affedilebilir bir gerekçen vardır. Çünkü son dakikaya kadar seni bekledik ve başka bir şahit bulduk.
- Dostum çok özür dilerim. Ben galiba yanlış salondayım. Nikah Kurtuluş Parkındaki nikah salonunda değil miydi?
- Hayır Gençlik Parkındaydı.
- Tüh yahu! Çok üzüldüm şimdi. Artık bir dahaki sefere!
- Cemil!
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
yine güzel bir yazı okudum.gereçekten güzel şeyler yazıyorsunuz takdirlerimi sunarım...saygılarımla..
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Yüz güldüren bir çalışma olmuş...
Tebrik ediyorum Aysel Hanım...
Sevgilerimle.
Aysel AKSÜMER
harika anlatımla yine keyifle okumayı başarttın arkadaşım..
kutlarım, sevgilerimle..
Aysel AKSÜMER
Canım benim, artık her olayı ne güzel kurgu yapıyorsun. Seninle gurur duyuyoruz.
sevgimle...
Aysel AKSÜMER
Yarın, hayatımda ilk kez ben de nikah şahidi olacvağım nasıpse. Yine çok güxzeldi arkadaşım. Tebrik ediyorum. Sevgilerimle...
Aysel AKSÜMER
dedi ve önce gelinliği içerisinde zarif vücudu, sarışın, mavi gözlü, gamzeli yüzüyle bir prensesi andıran Melis’in sonra Selim’in elini sıktı ve kendi için ayrılmış boş koltuğa oturdu.
EH NİKAH KIYILDI NİHAYET TEBRİKLER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Teşekkürler. Sevgilerimle..
Aysel'ciğim, her zaman olduğu gibi çok beğenerek okuduğum bir yazın.
Konu değişik, anlatım mükemmel, sevgilerimi kabul et.
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Gülümseten ve sanatlı bir yazı.
Tebrik ederim yetenekli yazar arkadaşımı.
Saygılar.
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
kanbersiz düğün olurda.....edebiyat defteri sensiz olmaz bilesin....çok hoştu saygılar