BİZİM CEVİZ AĞACI
Üç kardeşin ortancası benim babam.
Dedem onlar çok küçükken ahşap evlerinin bahçesine bir ceviz ağacı dikmiş.
Henüz çocukları ağacın, meyvenin ne olduğunu bilmezken, oğullarına yeşili sevmeyi, ağaç tutkusunu öğretmekmiş amacı. Her sabah tan ağarırken onları şefkatle uyandırır, kahvaltılarını doğal süt, tereyağı, peynir ve yumurtayla yaptırdıktan sonra ninem, bahçeye indirirmiş. Ağaçların diplerini açar, onları sular, yetiştirdikleri salatalıkları sırıkla destekler, domatesleri fidelemeyi gösterirmiş. Gel zaman git zaman yetişen domatesler, salatalıklarla birlikte kasalara konup pazarda satılmak üzere yerlerini alırmış.
Yazlar böyle birbirini kovalarken bizim ceviz ağacı boy vermiş, iyice dallanıp budaklanmış. Dedem ölürken ‘bu ağaç bizim ailemizin büyüklüğünün simgesi olacak’ demiş, ‘ona iyi bakın’…
Her sonbahar da yemişlerini toplarlar şimdilerde. Öyle çok ceviz toplanır ki,
Neredeyse bütün köyün hem gözü, hem kesesi doyar.
Geçen yaz köyümüzü ziyarete gittim. Seneler sonra, aslında amacım sadece köyümüzü görmek değil, ceviz ağacımızı ziyaretti.
Buram buram çayır, çimen, hayvan, toprak kokan köyüm bambaşkadır.
Daha asfalt değmemiş patika yollarında yürümek, köylü, dediğimiz ve kentin, çirkin beton yığınları ararsında, teknoloji canavarının, gerçekte nereden geldiğini unutturmuş şehirli insanların, küçümsediği insanımızı, köylümüzü, doğal giysiler içinde görmek ve kendilerine özgü konuşmaları, sıcak ilgisi, içten bakışlarıyla kucaklaması, içimi sıcacık yapmaya, ruhumu huzurla rahatlatmaya yetti de arttı bile.
Babamın hep ‘baba ocağı’ dediği, o ahşap eve yaklaştıkça içimde tarifi imkânsız bir heyecan hissettim. Çocukluğumdaki çeşmelerin bazıları akmıyordu belki, belki toprak damların yerini beton ve kiremit almıştı ama yinede köyüm gözümde bir bakla güzeldi.
Nihayet geldik bahçe kapısına. Hala ahşaptı. Babam elinden geldiğince bozulanı onarmaya çalışırken eskiye sadık kalırdı. Pencereler ahşap kepenkli, balkon ve eve çıkan merdivenler ahşap tırabzanlı. Ve… Bütün heybetiyle yerli yerinde duran ceviz ağacı.
Yeşil yaprakları mis kokular saçar
Ne güzel ellere kınalar yakar
Âşıkları buluşturur da gölgesinde,
Kardeşlerin aklı şaşar…
Tabi dikildiği günden çok farklı şimdi. Gövdesine sarılabilmek için üç adam kulaç atar, en üst dallarından köyün düğer ucu görünür.
Gittim yanına, dokundum ellerimle gövdesine, etrafında dolaştım. Üç kardeşin aksine kökleri toprağa öyle sıkı sıkı bağlıydı ki. İşte, dedemin istediği de buydu
Maalesef şimdi o birlikte uyuyup, birlikte sabah, tan ağarırken babalarının yumuşak sesiyle uyanan, birlikte bahçede oyunlar oynayarak öğrenen, üç erkek kardeş, hayatın acımasız kargaşası, geçim derdi, teknoloji mağduru olup kopup başka yönlere gitti.
Dedemin baba ocağı tüttü, ayrı zamanlarda gelindi o çatının altına, ceviz ağacı büyüdü, onlardan başka herkesi gölgesinde misafir etti ama oğullar ayrı ayrı gölgelendi altında.
Ayşe Akbulut
YORUMLAR
O güzel dizelerinizle adeta geçmişe bir yolculuk,Yapıp bir yığın hatıraları
gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti.Baba ocağımızı ziyaret ettiğimizde,
hep bu duyguları yaşarız. Bu bazen bir Ceviz ağacı,
bazen bir şadırvan bazende bir başka ağacın gölgesi olmuştur.
Muhakkak bir etkileyici yanı oplan, hatıramız bulunmaktadır.
Teprikler, güzeldi. Saygılarımla..,
aayşe
geçmişte kalan güzel günler geri gelmiyor.
yorumunuzla değer kattınız çok teşekkür ederim.