- 450 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HÂKİMİYET MİLLETİN MİDİR?
Küresel zalimlerin 1. Dünya Savaşıyla sahnelediği en feci felaket senaryoları ve akabinde devam eden Anadolu’nun işgali karşısında, yeryüzünden silinmek istenen bir milletin, “işte bitirdik yok ettik” dedikleri bir zamanda dişiyle, tırnağıyla, alın teri, gözyaşı ve kanıyla ve maddi-manevi topyekûn gücüyle girdiği millî mücadeleyi kazandığı, yok olmadığının, tükenmediğinin tüm dünyaya ilanının yıl dönümünü, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını tüm yurtta, Yavru vatanda ve dış temsilciliklerde heyecanla ve gururla kutlayacağız.
Cumhuriyeti kuran kahraman ve vefakâr bir milletin evlatları olarak bu bayramın bizim için ayrı bir anlamı ve değeri olduğu muhakkaktır. Milletin bayramıdır.
İlkokul yıllarından beri bize Cumhuriyet, halkın kendi kendini idare etmesi, halkın yönetimde bizzat belirleyici ve söz sahibi olması olarak öğretildi. Yasama, Yürütme ve Yargının birbirinden ayrı ve bağımsız olarak çalışması ve işletilmesi de cumhuriyetin ayrı bir fazileti olarak takdim edildi.
Halkın kendine ait olan yönetme hakkını halk, devlet içindeki kurullar aracılığı ile kullanır diye son zamanlarda bir kavram ortaya çıkartıldı ve buna bağlı olarak gelinen noktada memleketimiz, eleştirilemeyen, dokunulamayan, yargılanamayan, hatalı ve kusurlu da olsa hiçbir icraatından dolayı sorumlu tutulamayan bürokratik makamlar, üst kurullar, alt kurullar ve yan kurullar cenneti oldu. Nedense bu tür yerler hep halktan kopuk zihniyetlerin hâkim olduğu makamlar oldu.
Tek kişinin söz sahibi olduğu saltanatı kaldırdık diye sevinirken, ömür boyu beslemeye, her türlü hatalarına ve başarısızlıklarına rağmen sırtımızda taşımaya ve katlanmaya mecbur olduğumuz dokunulmaz sultanlarımız oldu. Milletin reyiyle ve tercihiyle seçilen üyelerden meydana gelen Meclis bile, unvanlı zümrelerce sıfırlandı, yasama görevi yapamaz hale getirildi.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin beş yılda bir sandık başına giderek temsilcilerini seçmesi ve bu şekilde yönetime katılması şeklindeki klasik anlamının icrasında, gün geldi milleti sandığa götürenler, milletin sandıkta verdiği kararı, ortaya koyduğu iradeyi beğenmedi. Neymiş efendim Cumhuriyet öyle bir değerdir ki, yönetim asla tamamen halka bırakılamaz. Türkiye’nin Türklere bırakılamayacağı iddiasında olanlar gibi…
Üstelik son günlerde ülkemizde hâkim olan bu zihniyette, cumhuriyet rejiminde din insanların vicdanına hapsedilecek ve kesinlikle dünya hayatına müdahil olmayacak safsatası egemen bir konumda. Halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan bir ülkede çoğunluğun inancının ve tercihlerinin devletten dışlanması, okullarda yasaklanması ve bunu da yargı kararı kılıfına uydurmaları sonucunda kriz üstüne krizler yaşamak zorunda kalmak ise bu millete yapılan en büyük kötülük olsa gerek. Türk milleti adına karar verdiği iddiasında olanlar, hangi millet adına karar veriyor, bilmek istiyorum. Kendi ideolojik kararlarını yargı kararı diye lanse ederek, millet adına karar verildiğine inanmamız beklenmesin. Milleti budala yerine koymasınlar.
Tek parti dikta dönemlerinde mevcut olan jakoben ve totaliter tutum maalesef bu gün de etkisini artırarak devam ediyor.
“Ey milletim! Sen, sana biçtiğimiz gömleği mecburen giyeceksin. Çünkü sen kumaştan da, modelden de anlamazsın, renk bilgin de zayıf. Senin terzin bu dikişi zaten beceremez” Şeklinde millete tepeden bakan elitist ve küçümseyici bakış maalesef hep karşımızda, üstelik Cumhuriyet Bayramlarında da en ön safta. 1946’dan beri sandıktan hiçbir zaman bu zihniyetin beklediği sonuçlar çıkmadı, gelecek senelerde de çıkmayacağı apaçık belliyken, bu derin görüşün 2000’ li uzantılarının bir de ellerini, parmaklarını boyalayıp milleti sandıklara götürmesine ne gerek var ki…
Yakın tarihe dönüp baktığımızda Milli Mücadele ve ardından Cumhuriyetin ilanı sürecinde Türk milletinin işgalcilerle savaşında, iman duygusunu ve İslamı çıkarıp attığınızda geriye bir şey kalmazdı ve bu gün törenlerle kutlanacak bayramlar da olmazdı. Hiçbir beşeri ideolojide ölüm, Şahadet mânâsı taşımaz. Sinesinde imanından gelen kutlu değerler taşımayan kimseyi bile bile ölüme sevk edemezsiniz, ölmeyi emredemezsiniz.
Millet olarak asırlardır başımızda türlü çileler var. Bu güne gelinceye kadar binlerce badirelerden geçtik. Artık şu gerçeğin öğrenilmesi lazım. Milletin dertlerine deva olacakların milletin içinden çıkması gerekir. Milletle ortak değerler taşıması, ortak sancılar çekmesi gerekir. Yönetimle halk ancak o zaman bütünleşir.
Kendisi sorunun bir parçası olanların çözüm edebiyatı yapmalarının da anlamı yok.
Gazi Hüseyin KILBAŞ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.