- 941 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SEBAHAT ve PSİKOTERAPİ
SEBAHAT ve PSİKOTERAPİ
1996 Yılının kasım ayı içerisindeydi. Dumlupınar İlk Öğretim okulunda müdür yardımcısı olarak görev yapıyordum. Yaz saati uygulaması sona erdiği için akşam ezanından sonra dersler bitiyor ve alaca karanlıkta evlerimize dönüyorduk.
Okulumuzun zili son dersin bittiğini “Kâtibim” müziği ile ilân ediyordu. Masamın çekmecelerini kilitledim. Çantamı aldım. Görevlilere gerekli tembihatı yaptıktan sonra evimin yolunu tuttum. Caddelerde akşamleyin trafik çok yoğun oluyordu. Kanal boyunu izleyerek on dakika içerisinde evime geldim.
Cümle kapıyı anahtarımla açtım. Salon kapımızda anahtarı kapının üzerinde gördüğüme göre hanım evdeydi. Kapıyı açıp içeri girdiğimde beni karşılar hoş geldin der, çantamı ve ceketimi alırdı. Ama bu gün ses seda yoktu. Çantamı portmantonun üzerine koydum. Ceketimi çıkarırken seslendim:
—Sebahat, Sebahat!
Sesime cevap veren olmadı. Birkaç yıl önce de eve geldiğimde elinde temizlik bezi olduğu halde tansiyondan mıdır bilemiyorum yerde baygın şekilde bulmuş-tum. Yine öyle bir durum mu oldu? Diye endişelendim.
Oturma odasının kapısını açtım. Aman Allah’ım bir de ne göreyim arkası kapıya dönük elleri havada dimdik ayakta durmuyor mu? Son günlerde menopoz mu, stresten mi bilinmez, morali çok bozuktu. Bir an kendi kendime acaba kafayı mı üşüttü, diye içimden geçirdim ve telaşla seslendim:
—Sebahat! Sebahat!
Hâlâ elleri havada, ses vermeden dimdik ayakta durmakta. Eyvah! Saniyenin milyonda biri zamanında beynimde Bakırköy, Mazhar Osman hepsi birden canlanıverdiler. Tüylerim diken diken oldu. Üçüncü defa:
—Sebahat! Diye bağırdım ve tutmak için yaklaştığımda sert bir şekilde bana dönerek:
—Bozdun! Bozdun işte! Demez mi?
—Ne oluyor hanım! Neyi bozdum?
—Televizyonda Rus Profesörü vardı. Baş ağrılarını psikoterapi ile geçirmek için tedavi uyguluyordu. “Su dolu bir bardağı ön tarafınıza koyun, ellerinizi havaya kaldırın, gözünüzü televizyondan ayırmadan beni izlemeye devam edin” diyordu. Bu gün başım çatlıyordu sanki. Tam iyileşeceğim zaman gelip bozdun demez mi?
—Hay senin Rus’una da, profesörüne de dediysem de, durum düşündüklerim gibi olmadığına binlerce şükrederek bir karabasandan uyanmışlığın rahatlığı içerisinde koltuğuma oturuverdim…
H.İbrahim SAKARYA