- 952 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ZARURET HİKÂYESİ
Yeşil eskisi kollarını çekiştirdiğinden anlamıştı annesi. Karşılıksız yalan bozduracağı zamanlar
öyle yapardı. Bu hallerde yüzüne aslında hiç ilgilenmiyormuş gibi kırmızı elmalar giyinirdi.
Bilirdi annesi ,mutlaka bir suçun günahına ortak olurdu en çok...Hep birine sahiplenmek için yatardı yalanlara.
Kip sırrını çözmek ve sahiplendiği o ziyanın derecesini bulmaya çabalardı kızının çokça Zaruret...
Akşam yemeğini yetiştirme telaşıyla hafif donuk ve gergin geçen bir günün voltajıyla başladı sorgulama.
__ kızım neden çekiştiriyorsun yine kollarını.
__ bak peşin söyliyeyim. Yine kavga filan ettinse sakın şimdi sıkma canımı da hırsımı senden almıyayım...
o küçücük aklının yüzünü boyadığını hisseder,kızsa da annesinin o sert sözlerinin
aslında ondan kaynaklanmadığını bilirdi. Kardeşine kızdığı zamanlarda yaptığı gibi
_ki o küçüktü_ ve bu tonda kızardı hep ona...
___ sen onun tek başına sallanamayacığını öğrenemedin mi daha!
ya da;
__ madem yetişemiyorsun peşinden! neden bırakıyorsun elini...
Oysa kendisi bile kaç kere kaybetmişti pazarda.Acarlığının yanında yaramaz ve çok ters karakterli bir çocuktu Hüseyin...
Önceleri çok kızardı buna.Ama babasının ikinci mevlütünde annesine kızmakta haksızlık ettiğini düşünmüş
ve artık onun da bir çok zorlukla boğuşurken kızacak kimsesi olmadığına hak vermişti...
İlk okulu ikinci sınıfta bıraktığı halde, kendisinin bile anlamadığı derslerine ,anlarmış gibi takındığı annelik kaygısını da anlamıştı.
Bir şekilde bunları öğrenmeli ve hayata karşı bu zayıf sayfalardan dik durmasını öğrenmeliydi..Üstelik Annesinin
defter ,kitap paralarından başka onlarla ortaklığı olmadığı halde bu kadar kıymet vermesi anlaşılır birşey değildi...
Büyüyordu giderek büyümeliydi.
Annesinin onları korkutmak için arada ortaya nemli savurduğu;
__ İnşallah şu kalbim bir gün tamamen durur da o zaman anlarsınız beni!
Biliyordu aslında annesi bunu bir alışkanlıkla beraber söylerdi. Ve onları çok severdi. Çok yaramazlık etmeselerde
anneleri hastaydı. arada kalbi sıkışır nefessiz kalır hatta arada yığılıverirdi. O zaman hemen babaannesinin öğrettiği gibi
o dil altı hapını vermeliydi. Bunu daha sekizinde öğrenmişti...
Ama en çok onikisine girdiğinde amcasının aldığı o kollarında kirli yeşil bir parça ilaveli siyah mantosunun cebinde
bulduğu kağıt büyütmüştü onu...
Ertesi gün okula gitmemiş olsa da bu kağıt ona hiç sevmediği dersleri bile hatta matematiği bile sevdirmişti. O günden sonra
artık kardeşiyle kavga da etmedi. Körebe ve saklambaçları da büyümüştü! hele ev sahibinin bahçesindeki kömürlüğe saklandığında
onu arayan kardeşinin ayağı kırıldığından beri...
En son yediği dayak da oydu.
Meral Babaannesinin de adıydı. Babası geleneklerine uyarak ona da koymuştu.Ama annesi içinde hep kalan ukde olan ÖZLEM derdi ona.
Babaannelerde olmadıkları zaman!
O ,yaşlı ve geçimsiz yüzünü buruşturur;
___ Zaruret koysalardı keşke! Yediği önünde yemediği ardında dururdu! Hiç olmazsa!
Oysa annesinin ne bir öğün doğru dürüst yediği olurdu ne de bir gün şöyle verandada ya da kırmızı koltukta yudumladığı bir bardak çayı.
Babaanne aksi huysuz geçimsiz ve kamburundan bile daha fena idi.Nedendi çözemezdi annesini hiç sevmezdi.
Onlara verdiği sevgiyi koklatmazdı mesela ona .Halkalı şekerlerden hele asla.Mazereti de hazırdı. Ve inanırdık o zaman;
___ Aman kızım o hasta. İyi gelmez bunlar sakın göstermeyin bile.
Yine akşam idare olsun diye erken yatırmıştı annesi. Ve fenerinin pili de bitmişti.Artık iyice eskimiş buruşmuş ıslak kağıt parçası
mürekkepten bir harita gibi olsa da o zaten çoğunu ezberlemişti! bir keresinde Hüseyin onu yakaladığında,ablasını bu sefer
çok kötü yumrukladığı için hayli üzülmüştü .Yoksa ablası böyle Ağlamazdı. Çünkü bilirdi kendisi ne yaparsa yapsın o küçüktü ve erkekti.
ablası da onu hiç ele vermez ve gammazlamaz suçunu sahiplenirdi.
Derin bir soluk aldı yine alıştığı gibi yine kendiyle anlaştı her zaman ki gibi ağlamayacaktı. Ve daha içinden okuyacaktı
yine söz verdi kendine Çok çalışacak ve çok para kazanacaktı .Hiç evlenmeyecek hiç de çocukları olmayacaktı!
Yavrum...
Bu mektubu okuduğun zaman ben yanında olmayacağım meleğim. Geçen Hayriye Teyzenle gittiğimiz doktor durumumu iyi görmedi giderek
ritim bozukluğu artıyormuş.Çalışma ve istirahat et dedi. Ama nasıl oturayım evde nasıl çalışmıyayım nasıl. Bari ev temizliğini bırak bir müddet dedi.
Anlamaz kızım doktorlar, anlamaz.
Babaannenden önce Hakk’a kavuşursam Özlem’im, ve bu mektubu ondan önce okuduysan,sakın onlarla beraber kalmayın. Tahsin amcanla da Gülşen yengnle de
konuştum ben.Onlar sizi alacaklar yanına. Liseye üniversiteye filan gitmeyi nasip ederse yaradan ben onlara bir miktar para bıraktım.Ayrıca babanın
eski kol saati de onlarda. Zaten rahmetlinin tek emaneti oydu.Yengen sana çeyiz olarak gerekeni yapar.Benim emeğim çoktur onlarda.
Kızım hüseyin sana emanet o zaman. Sakın onu bir başına bırakma. Senin ona nasıl baktığını bilirim.Eşşek kafam işte kaç kere onun yüzünden dövmüşümdür
üzmüşümdür seni. Hakkını helal et evladım.Bir başına yaşamak zor kızım .Hiç anlatamadım hiç diyemedim ama neler çektim ben bilirim.
Elim etek oldu kuzum, başım dağ. Yine de sizi muhtaç etmedim kimseye .Arkadaşlarınız gibi yaşgünü yapamadım belki, o pahalı spor ayakkabılarınız da
olmadı ama Hatice’nin annesi gibi yüzümü yere gömüp yavrularıma haram da yedirmedim çok şükür..
Özlem,akıllı kızım benim.Ben yokken evin annesi sen olacaksın unutma. Epey bir zorlanacaksınız ama Yüce Rabbime günde beş kere el açıyorum
gariplerime sen sahip ol diye. Ona güveniyorum .Kardeşin okursa kızım yine Rabbim bilir ama o, okuyana eli ekmek tutana dek kısmet filan arama.
Babaanneni de dedeni de arada arayın yine.Köyde yol üzerinde bir tarlamız var deden onu Hüseyin’e dediydi .
Amcan da biliyor satar savar okutursun kardeşini.
Yengen Mahmut’un küçülenlerini verir kardeşine hürmet ablanınkilerde sana uyar .Bir müddet idare edersiniz işte..
Yavrum bu mektubu koyacak yer aradım döndüm dolaştım bulamadım. El atmadığım köşe bucak kalmadı.Sonunda çok sevdiğin bu yeşil montun cebine
koymak geldi aklıma.Mutlaka arada bir giyersin ya onu.Kolları kısaldı epeyce ama alamadık başka. Unutmadan kızım Hüseyinin sünnetinde gelen
altınlardan üç tanesi mihriban teyzende onu da askere giderken veriver diye tembihledimdi. Sünnet kıyafetleri de onlarda belki yarın hatıra diye ister...
Geçen temizlikte kalbim sıkıştı yine sağolsun Ülfet Hanım yetiştirmiş doktora. Kuzum ben yazamıyorum biliyorsun bu mektubu da
nalan ablana yazdırdım.O ağladı ben ağladım.
Rahmetli annem derdi bana; bir kadının anası ölmeden büyümezmiş. Ona da nenesi söylemişmiş. Ama sen hiç küçük olmadın ki zaten kuzum.
Hep büyük davrandın,yine o büyük halinle ol emi hep...Başını hiç kimseye eğme yüzünü kızartacak şeylerden uzak dur. Para da pul da gelir geçer kızım
Bak benim babam ağa idi anlatırdım hanlar hamamlar nerde hani. ’’Daha çoğu hep karanlıkta dururmuş’’ derdi annem.
Şimdi kendi de karanlıkta rahmetli bak bizler de...
Şerefinizle mayanızla ele aleme karışın işte demeyle ne kadar olur ki. Yüce Rabbim sizi kendi melekleriyle kendi ihsanıyla korusun inşallah...
Yaşamanın hak olduğu yerde ölüm de haktır kızım.Her çiçek bir gün solar .Her canlı bir gün gelir geldiği yere döner.
Ama her canlı bırakabildikleriyle yaşar. Anne olduğunda bana hak verirsin.
Hayat iki yakalı bir cekettir kızım! Koca gövdeli bir ağaç !
Bir yanı hep göz önündedir. Bir yanı da işte ...
Annen Zaruret
___Aaaaa kızım sen neden giydin yine onu deli.Baksana kolları dirseğine değiyor artık.Kirinden de kirt demiş
Çabuk çıkar onu hem..!
__ Anne Hüseyin ne zaman askere gidecek!
_____ O nerden çıktı deli Zaruret!
Annesi arada ona böyle seslenirdi kendine benzettiği zamanlarda.
Yüzündeki sert soğukluk annesini susurmuştu.Dahası Zaruret kırık ön dişleriyle hayretten ağzına kapadığı elini ısırdığında farketmişti.Evet o kağıdı
bıraktığı emaneti onun cebindeydi.İki yıldan çok olmuştu onu yazalı hatırladı.
Ve zar zor aldığı kalın yakalı siyah paltoyu kendi beğendiği halde neden hiç giymediğini de.
Ve kucakladığı kızının saçlarını okşarken hıçkırırak ama gururla;
__Kızım ben deliyim işte ne dersin. Hadi sümüklenme öyle de Hüseyin görmesin böyle
___ Anne ben hiç evlenmeyeceğim. Çocuklarımda olmayacak.
__Kız hakkat babaannen bazen doğru konuşuyor. Neden senin adını Zaruret koymadım ki...
Derin bir hüzünün ardından ıslak ama bir o kadar da yapıştıran bir havanın sıcacık soluğu doldu burnuna. Ter kokması gerekirken
nasıl da anne okuyordu anacığının koynu.
__tüm annelerin göğsü böyle kokar mı anne?
___ Senin kokmaz ama!
__ Neden anne!
_____ Hele zilliye demin evlenmeyeceğim diyordun ya..
Bir fırtına denizi gibi aniden köpüklendi havada şaklayan gülüşmeler.
Bir yandan ağlayarak ama onu bastırırcası bir sevinç ve gurur doldu odaya
ve sapan gibi içeri dalıp havada uçarak üzerlerine atlayan bir velet...
ToprağınSesi
YORUMLAR
selamm ...sabahtan ayfanıza girdim güzel bir yazı okuyayım diye...velakinn....beniaglattınız.öksüzlüyümüz.yetimliyimiz.kimsesizlik geneyürege çöktüü.tebrik ediyorum efendim yüreginiz dert görmesin
Serhat AKDENİZ
Ve hatırlamak gönül kapısını aralamaktır , bizim sade okuduğumuz ama bir çok kişinin gerçeğini yaşadığı dertler sorunlar var ki bir nebze de olsa onlara değinmek lazım arada...
Üzüldüğünüz için sevinmedim elbette ama okuma zahmetine katlandığınız için sevindim.
Saygılar