- 2352 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Facebook'ta Okuduklarım - 1
Sevgili Dostlar,
Facebook’ta çok güzel paylaşımlar çıkıyor insanın karşısına; ancak bunlar adeta akıp gidiyor geride herhangi bir iz bırakmadan.
O nedenle son bir hafta okuduklarımdan bazılarını sizlerle de paylaşmak istedim.
Zamanınız varsa okumanızı tavsiye ederim.
Bazen bir yazı, bazen bir cümle, hatta bazen de bir tek kelime insana yeni bir pencere, yeni bir kapı belki de yeni bir dünya açar.
Saygılarımla.
(ÖFH)
******
Öğrenci hazır olduğunda öğretmen ortaya çıkar.
Bu dünya üzerindeki her varlığın, her nesnenin bir ruhu vardır. Tüm ruhlar tek bir ruha akar. Bu evrenin ruhudur. Kendi zihnini ve ruhunu beslediğin zaman, aslında evrenin ruhunu beslemiş olursun.
Kendini daha iyi duruma getirdiğinde, etrafındaki herkesin yaşamlarını iyileştirmiş olursun.
Çoğu insan ile hayalleri arasındaki engel başarısızlık korkusudur.
Başarısızlık, başarı için şarttır. Başarısızlık gelişmemizi sağlar. Her zaman cesur ve iyi ol, evren cesur olanın yanındadır.
Hedef koyun. İrade gücünü açığa çıkardığında, kişisel dünyanın efendisi olursun. Böylece, hayatın seni savuran dönemeçlerinde, üstesinden gelemeyeceğin hiçbir engel kalmaz. İrade gücünün yoksunluğu, bir akıl hastalığıdır. İnsan böyle bir durum içerisindeyse, bundan bir an önce kurtulmalıdır. İrade gücü ve disiplin, güçlü karakterlere ve harika yaşamlara sahip olan kişilerin ana özellikleridir. Çelikten disiplin ile cesaret ve huzurun zenginleştirdiği bir karakter yarat.
Hayal ettiğin şey ister maddi, isterse manevi zenginlikler olsun, içinde uyuyan irade gücü kaynaklarını geliştirdiğinde, tüm bunlara erişebilirsin.
Yaşamına, kendini kontrol etme becerisi ve disiplin katmak sana muazzam bir özgürlük duygusu verecektir. Çok fazla sayıda insan, kendi içgüdülerinin kölesidir. Tepkisel davranırlar, akıntı onları nereye götürürse oraya giderler. Zihninin efendisi olmak, düşüncelerini kontrol edebilme becerisi ile başlar. Tüm zayıf düşünceleri bir kenara atıp sadece olumlu ve iyi olan düşüncelere odaklanma becerisini geliştirdiğinde, pozitif ve iyi eylemler onların ardından gelecektir. Kısa süre sonra, olumlu ve iyi olan şeyler yaşamına girmeye başlar.
Düşüncelerini kontrol ettiğinde, zihnini kontrol edebilirsin. Zihnini kontrol ettiğinde, yaşamını kontrol edersin. Yaşamını kontrol edebildiğinde, kaderinin efendisi olursun. Aynı anda iki ayrı düşünce bir arada bulunamayacağı için, negatif düşünceler aklımıza üşüştüğünde, önceden bir kenara not ettiğimiz keyifli anılarımızı düşünerek, negatif olanın yerine pozitifi geçirebiliriz.
Zihnini umut sözcükleriyle doldurduğunda, umut dolu, neşe sözcükleriyle doldurduğunda neşeli, nezaket sözcükleriyle
doldurduğunda nazik, cesaret sözcükleriyle doldurduğunda cesur olursun. Kelimeler güçlüdür.
Çoğu kimse gerçekten neyi istediğini ve bunu nasıl elde edebileceğini anladığında artık çok geç olmuştur. "Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse" deyişi bunu çok güzel özetler.
Zaman, senin en değerli varlığındır. Zamanı erken yaşlardan itibaren akıllıca kullananlar zengin, üretken ve tatmin edici bir yaşamla ödüllendirilirler. Zamanı kontrol etmek, yaşamı kontrol etmektir. Teksas’ta da, Tokyo’da da yaşasak, hepimize sadece 24 saatlik günler verilmiştir. Kazananları kaybedenleri ayıran, zamanı kullanma şekilleridir.
Gününü ve haftanı programlamak, yaşamının anlamlı ve huzurlu olmasını garantiler. Hayatta şu ana kadar sahip olduğumuz başarıları zamanımızın yüzde yirmisini kullanarak elde etmişizdir. Zamanı daha verimli kullandığımızda, elde ettiğimiz başarıları kat be kat arttırabiliriz. Zamanımız söz konusu ise, acımasız olabilmeli, "hayır" demeyi öğrenmeliyiz. Yaşamını önemsiz şeylerden arındırırsan, görkemli mucizelerden keyif almak için daha fazla zamanın olacaktır.
Bazı insanlar başkalarının hatalarından da birşeyler öğrenebilirler. Onlar akıllı kişilerdir. Bazıları da derslerin sadece kişisel deneyimlerden elde edileceğine inanırlar. Böylece gereksiz acı ve ıstırap çekerler.
Yaşayacak daha 500 yılın varmış gibi davranmayı bırak. Bir fidanın tohumunu ekmek için en iyi zaman 40 yıl öncesiydi; en iyi ikinci zaman ise bugündür. Hergün son günmüş gibi dolu dolu yaşa.
Evin ne kadar büyük, araban ne kadar gösterişli olursa olsun, yaşamının sonunda yanında götüreceğin sadece vicdanın ve elde ettiğin tekamüldür. Vicdanının sesini dinlemeye alış; o sana neyin doğru olduğunu söyleyecektir.
Nazik ol. Hergün karşılıksız bir iyilik yapmaya çalış. Yaşam kaliteni, yaşama yaptığın katkılar belirleyecektir. "Sana gül veren elde hep biraz koku kalır." Başkalarının yaşamlarını iyileştirmek için çalışırsan, dolaylı olarak kendi yaşamını da iyileştirirsin. Hergün iyilik yapma alışkanlığını edinirsen, yaşamın çok daha zengin ve anlamlı hale gelir, her gününe kutsallık ve yücelik katmış olursun.
İyimser ol. Bardağın dolu kısmını gör. Mutluluğu dışarıda değil, kendi içinde ara. Çevremiz bizi mutlu edebilecek şeylerle dolu olduğu halde, onların farkına varamayabiliriz, onların varlığı bize mutluluk vermeyebilir. Mutluluğu içimizde aramak, bir bardak çayın bize keyif vermesi gibi bir şeydir.
Yaşamının anlamını bulmaya çalış. Her insan dünyaya kendine has özel bir yetenekle gelmiştir. Yapabileceğin en soylu davranış, başkalarına birşeyler vermektir. Bu, ruhunu zincirlerinden kurtarma sürecidir. Bu, bencilliğinden uzaklaşmak ve daha üstün bir amaca odaklanmaktır.
Gerçek anlamda mutlu ve doyurucu bir yaşam, ancak "anı yaşamak" adı verilen süreçle mümkündür. Her günün sana sunduğu özel anların tadını çıkar. Çünkü sahip olduğun tek şey "bugün ve şu an"dır.
Kaynak: Ferrarisini Satan Bilge -
Xxx
Bir kişiyi aklı başında ya da eli açık olmak için harcadığı güçten ötürü övmeye kalkışırsanız onu pek az sevindirmiş olursunuz. Tanrı vergisi yetileri için yaptınız mı bunu güller gibi açılır; bunların tam tersi, bir suçluya kusurunun yaradılışıyla bir ilgisi olmadığını, bunun nedeninin mutsuz bir takım rastlantılardan doğduğunu söylerseniz en yüce duygular besler size. Aslında doğuştan namuslu, kafası işleyen biri olmanın bir değeri yoktur. İçinden geldiği için birini öldürenle; bir rastlantıyla birini öldürmek arasında sorumluluk yönünde hiç bir ayrım olmadığı gibi. Ama bu düzenbazlar bağışlanmayı isterler, sorumsuzluğu.. Aslında suçsuz olmalılar, yaradılışın bir nimeti olan erdemlerinden kuşkulanmamak gerekir, geçici bir mutsuzluktan doğan kusurları da sürekli olmamalı. Yargılamayla kesmek gerek ilişiği..
Bizden daha iyi kişilere daha az iç döktüğümüz çok doğrudur. Daha doğrusu onların topluluklarından kaçarız. Çokluk bize benzeyenlerle, bizim güçsüzlüklerimizi paylaşanlara dökeriz içimizi. Demek ne düzeltilmek ne de yola getirilmek dileğimiz var. İlkin gücümüzün yetmediğinden yargılanmamız gerekir. Yalnızca acınmakla yürekledirilmek isteriz. Kısacası artık suçsuz olmak isteriz, ama bunun için parmağımızı bile kımıldatmak gelmez içimizden. Ne yeterince hayâsızlık, ne de yeterince erdem. Ne kötülüğün gücü var bizde ne de iyiliğinki. Bilmem okudunuz mu Dante’yi? Gerçek mi? Öyleyse onun Tanrı’yla şeytan arasındaki savaşta iki yanı da tutmayan melekleri olduğunu bilirsiniz. Araf’a yerleşmiştir onları, bir çeşit avlu, cehennem avlusu.
Albert Camus / Düşüş
xxx
ASLA KEŞKELERİM OLMADI...
Ne hesabını veremeyeceğim bir günüm oldu ne de vicdanımı lekeleyen bir geçmişim
Ne hissettiysem onu söyledim, onu yaşadım
Yaşadığım bir tek andan bile pişmanlık duymadım
Asla keşkelerim olmadı
Hiçbir zaman kendimle vicdan mahkemesi yapmak zorunda kalmadım
Karşıma bazen gerçek yüzler, bazen sahteler çıktı ama olsun ben yine sadece hislerimle yaşadım
Asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim, ya da asla birini severken karşılığını beklemedim
Dostluğuma değer biçmedim, sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim
Sevdiysem sonuna kadar gittim, bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim
Bazen çok kırıldım, bazen belkide kırdım. Ama hata insana mahsustur dedim. Affettim, af diledim
Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim
Onlar belki beni saflıkla yargıladılar.
Belkide içten içe sinsice güldüler. Ama asıl unuttukları şuydu
Ben aldanmadım. Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar
Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için
Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için
Oysa ben hiç insan kaybetmedim
Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar
İşte bu yüzden
Fahişe gönüllerin kahpeliğii asla koymadı bana...
Can YÜCEL
***
Sarı Öküzün Hikayesi
Eski zamanların birinde bir otlakta öküz sürüsü yaşarmış.
Ama civardaki aslanlar bir türlü rahat bırakmazlarmış onları.
Hemen her gün saldırırlarmış bu sürüye.
Öküz dediğin öyle yabana atılır bir hayvan değil ki,
Bir araya toplandılar mı kolayca defetmesini bilirlermiş o koca aslanları.
Gün geçtikçe aslanları almış bir kaygı.
"Herhalde bize bu otlağı terk etmek düşüyor" demiş aslanlardan birisi.
"Nereye gideriz" diye düşünürlerken.
"Bir dakika" diye bir ses duymuşlar
Sürünün en çelimsiz, ama kurnaz mı kurnaz bir ferdi olan topal aslanmış söze atılan.
"Hayır" demiş, "Hiçbir yere gitmiyoruz.
Siz bana bırakın, ben hallederim bu işi."
Topal aslan elinde beyaz bayrak gitmiş öküzlerin yanına.
Topal aslan "Saygıdeğer öküz efendiler" diye başlamış lafa:
"Bugün buraya sizden özür dilemek için geldik. Evet size defalarca saldırdık, ama niye biliyor musunuz? Hep o sizin aranızdaki sarı öküz yüzünden. Verin onu bize, siz de kurtulun biz de barış içinde yaşayalım!.."
Boz öküz, diğer önde gelenlerle görüşmek üzere geri çekilmiş.
Hepsi de sıcak bakmışlar bu teklife.
Bir tek yaşlı benekli öküz "Olmaz" demiş ama kimseye dinletememiş sözünü.
Zavallı sarı öküz teslim edilmiş aslanlara.
Bütün sürünün selameti için bir öküz.
Gerçekten de günlerce sürüye saldıran olmamış.
Ama aslan milleti bu, ne kadar sabreder ki? Hele öküz etinin tadını aldıktan sonra.
"Acıktık" demişler
Topal aslan boz öküzün yanına giderek "Selam" diye girmiş söze:
"Gördünüz ya biz aslanlar ne denli uysal milletiz. Ama büyük bir problemimiz var!.."
"Nedir?" demiş boz öküz…
"Şu sizin uzun kuyruklu öküz" demiş topal aslan ve devam etmiş:
"Gelin verin onu bize bu mevzuyu burada kapatalım. Eskisi gibi barış ve huzur içinde iki taraf da hayatını sürdürsün."
Boz öküz yine istişare yapmış sürünün ulularıyla.
Yine sadece benekli öküz olmuş karşı çıkan.
Hepsi de "Verelim gitsin" demişler.
Tekrar tekrar yinelenmiş bu olanlar.
Her geçen gün aslanlar daha da güçlenmişler.
Öküzlerse her geçen gün daha da zayıflamışlar
Aslanlar küstahlaştıkça küstahlaşıyorlarmış.
Artık bir sebep bile söyleme gereği duymuyorlarmış.
"Verin bize şu öküzü sonra karışmayız" derlermiş sadece.
Zavallı öküzlerin "Hayır" diyebilecek güçleri kalmamış.
Boz öküz de aralarında olmak üzere birkaçı kalmış en sona.
"Ne oldu bize, ne zaman kaybettik bu savaşı aslanlara karşı, oysa ne kadarda güçlüydük?" diye sormuş biri boz öküze.
"Biz" demiş boz öküz, gözleri nemli ve sesi pişmanlıkla titreyerek,
"Sarı Öküz’ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı!.."
Xx
Aklınızı başınıza getirecek öneriler
* Beyin, açık havada ve ayaktayken daha iyi çalışır. Önemli kararlarınızı alırken dışarıda ‘volta’ atmayı deneyebilirsiniz.
* Beyin, örneklerle akıl yürütür. Kararsız kaldığınızda “Atatürk benim yerimde olsaydı ne yapardı?” diye düşünün.
* Yabancı bir dil öğrenme ve ezber, beyni güçlendirir. Her gün birkaç yeni kelime öğrenin, sözlük okuyun, alışveriş listesi ve telefon numaralarını ezberleyin.
* Zihinsel jimnastik yapın. Bunun için başta sudoku olmak üzere bulmaca ve satranç gibi oyunları kullanabilirsiniz.
* Zihinsel rutinlerinizi kırın. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer elinizde taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin. * Zihinsel zevklerinizi zenginleştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş kitabından, birkaç cümle okuyun.
* Güzel bir resme bakın. Estetik algınız, gördüğünüz estetik şeylerle gelişir. Beyninizi ‘güzel’ şeylerle besleyin. Sevdiğiniz bir müziği gözleri kapalı dinleyin.
* İyi bir uyku, kaliteli bir beynin temelidir. 24 saati geçen uykusuzluk beyin fonksiyonlarını etkilemektedir.
* Bol ve temiz oksijen beyin için çok önemlidir. Odanızın penceresini açıp kendinize bol bol ‘birinci el’ oksijen ısmarlayın.
* Farklı düşünme tarzları beyni geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin.
* Kullanılmayan organ körelir. Sürekli TV seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın. Beyninizin sınırlarını zorlamayan etkinlikler, beyninizi geliştirmez.
* Beyin diyeti yapın. Beyninize çöp girerse, beyninizden çöp çıkar. Beyninizi neyle beslediğinize, midenizi neyle beslediğiniz kadar dikkat edin.
* Hayatınızın en büyük kararlarını alırken ‘kafadan’ değil, kâğıt üzerine ne yapacağınızı yazarak hesaplayın
Ekleyen::Filozoflar Dünyası
Xx
Rakı içersen
Bunu içersen;
Tekel fabrikası kazanır,
Tekel Bayiileri kazanır,
meyhaneler kazanır,
peynirciler kazanır,
mezeciler kazanır,
balıkçılar kazanır,
anason üreticisi çiftçiler kazanır,
şişe üreticisi kazanır,
nakliyeci kazanır,
taksiciler kazanır,
*İçtikten sonra kaza yaparsan;
kaportacı kazanır,
tamirci kazanır,
hastaneler kazanır,
doktorlar kazanır,
*Kaza yapıp ölürsen;
mezarcılar kazanır,
tabutçular kazanır,
imamlar kazanır,
çiçekçiler kazanır,
lokmacılar kazanır,
*Velhasıl Tüm Türkiye Kazanır…
Bir Tek Sen Kaybedersin.... Ekonomi kazanır :)
Ekleyen: PrisciLLa
Xx
"Bu dünya renkli bir gölge gibidir, onun peşine düşersen kaçar; sen kaçarsan o seni kovalar."
"Elini uzatarak gökteki yıldızları tutsan ve başın göğe değse bile, sonunda sen yine yerdesin."
"Ey asil insan! insanlığı elinden bırakma; insanlığa karşı daima insanlıkla muamele et. "
"İnsanı dil kıymetlendirir ve insan onunla saadet bulur. İnsanı dil kıymetten düşürür ve insanın dili yüzünden başı gider."
"Anlayış nerede olursa orası ululuk bulur,
Bilgi kimde olursa o büyüklük kazanır."
__Yusuf Has Hacip
Xxx
DOST...Bir gece habersiz bize gel merdivenler gıcırdamasın ,Öyle yorgunum ki hiç sorma,Sen halimden anlarsın.Sabahlara kadar oturup konuşalım kimse duymasın. Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız dokunarak uçalım.insanlardan buz gibi soğudum,işte yalnız sen varsın Öyle halsizim ki hiç sorma halimden sen anlarsın.
CAHİT KÜLEBİ
Xxx
Zenginlik;
Merdivenleri yardımsız çıkabilmektir.
Pencereden bakıp, yoldan geçenleri görebilmektir.
Her akşam kendi kapını kapatabilmektir.
Saçının okşanmasıdır.
Kolundaki saatin geleceği göstermesidir.
Bir sonraki hafta için plan yapabilmektir.
Güzel günleri bekleyebilmektir.
Bazen bir tabak makarnadır.
Bazen iki tane domates ve bir taze ekmektir.
Kendine inanabilmektir.
Zenginlik varlığından mutluluk duyabildiğin herşeydir.
Fakirlikse...
Bir kez tanıyıp,
Sonra yokluğunu öğrenmektir.
________İCLAL AYDIN
Xxx
Beklemeyin
Nazik olmak için bir gülümseme beklemeyin.
Sevmek için sevilmeyi beklemeyin.
Bir arkadaşın değerini anlamak için, yalnız kalmayı beklemeyin.
Çalışmaya başlamak için en iyi işi beklemeyin.
Biraz paylaşmak için çok olmasını beklemeyin.
Öğütleri hatırlamak için, düşmeyi beklemeyin.
Duaya inanmak için acıları beklemeyin.
Yardım edebilmek için zamanınız olmasını beklemeyin.
Özür dilemek için diğerinin acı çekmesini beklemeyin.
Ve de barışmak için ayrılığı beklemeyin.
(Kaynak Bilinmiyor)
Edebiyat Atölyesi tarafından eklenmiş
Xxx
Birini sevmeye koyulmak başlı başına bir iş, bir girişimdir. Güç ister,yürek ister, körlük ister... Hatta başlangıçta öyle bir an vardır ki uçurumun üstünden sıçramak ister; düşünmeye kalkarsan aşamazsın onu...
_Jean Paul Sartre_
Edebiyat Atölyesi tarafından eklenmiş
Xxx
Düşünsene
Bir zamanlar Afrika’daki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan iitbaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü.
Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister başkasının, ister iyi olsun ister kötü, her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi:
-Bunda da bir hayır var!
Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın baş parmağı koptu.
Durumu gören arkadaşı her zamanki her zamanki sözünü söyledi:
-Bunda da bir hayır var!
Kral acı ve öfkeyle bağırdı:
-Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?’ Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı.
Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini, ayaklarını bağladılar ve köyünz meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri direklere bağladılar.
Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını farkettiler. Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri takdirde başlarına kötü olaylar geleceğine inanıyorlardı.
Bu korkuyla, kralı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler.
Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir bir anlattı.
-Haklıymışsın!’ dedi. Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış. İşte bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum.Yaptığım çok haksız ve kötü birşeydi.
-Hayır, diye karşılık verdi arkadaşı. Bunda da bir hayır var.
-Ne diyorsun Allah aşkına?diye hayretle bağırdı kral. Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir?
-Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda olurdum, değil mi? Ve sonrasını düşünsene.
Felsefe kulübü eklemiş
Xxx
"Birşeyi ezberlemektense, her türlü cezayı çekmeyi tercih ederdim"
"Benim tipimde bir adamın gelişme sürecinde, bütün çabayı varlık hakkındaki entelektüel kaygıya teksif etmek için sadece şahsi ve anlık konularla ilgilenmek, yavaş yavaş bırakıldığında bir dönüm noktası meydana gelir. Benim gibi bir adamın varoluşunda esas olan şey "ne" düşündüğü ve "nasıl" düşündüğüdür"
"İnsanlar dinlenmeli mi? Evet ama dinlenme nedir? Yattıkları zaman dinlenen insanlar vardır ve bunlar uyurlar, diğer bir kısım insanlar uyanık iken dinlenirler; bazılarının ise dinlenmek için çalışmaları veya yazmaları ya da eğlenmeleri gerekir. Herkese, nasıl dinlenilmesi gerektiğini göstermek için bir kanun çıkarırsanız, bu sizin herkesi aynı kabul ettiğiniz anlamına gelir. Aynı olan iki insan bile yoktur"
"Belli bir hisle, saf düşüncenin, eskilerin rüyasını gördükleri, gerçeği yakalama istidadına sahip olduğunu düşünüyorum".
"Benim barışseverliğim bende insiyaki bir duygudur. Çünkü insanın öldürülmesi, bende tiksinti doğurmaktadır. Benim teorim, entelektüel bir teoriden doğmuyor, bilakis her türlü kan dökücülük, vahşet ve kine karşı duyduğum derin antipatiden ileri geliyor. Bu reaksiyonumu akılcılaştırmaya yönelebilirdim, ama bu gerçekte "a posteriori" (olaydan sonra, ondan ibret alarak geliştirilecek bir tepki) bir düşünce olacaktı."
"İnsanları barışçılığa kazandırmak, sosyalizme kazandırmaktan daha kolaydır. Ekonomik ve sosyal meseleler bugün çok daha zordur, fakat erkeklerin ve kadınların barışçı çözümlere inandıkları bir noktaya ulaşmaları gerekmektedir. Siyasi ve iktisadi problemlere bir işbirliği anlayışı içinde yaklaşılması ümit edilir. Her şeyden önce sosyalizm için değil ama pasifizm (barışçılık) için çalışmamız gerektiği kanaatindeyim"
’Müzik için bir tutku olduğu gibi, anlamak için de bir tutku vardır. Bu tutku daha ziyade çocuklarda görülür, fakat yaşın ilerlemesiyle çoğunda kaybolur. Bu olmaksızın, ne matematik ne de bilimler olurdu. Bende her zaman mevcut olan bu tutku asla azalmadı." "Konfor ve mutluluk, benim için asla ulaşılması gereken amaçlar olmadı. Mal sahibi olma, aldatıcı vitrin başarıları ve lüks hayat, ilk gençlik döneminden bu yana bana küçümsenmeye ve hor görülmeye lâyık şeyler gibi geldi. Hatta ahlâkın bu en alt derecesini zevk düşkünü sefihlerin ideali olarak adlandırıyorum."
"Hayat her zaman bir birşey olmaktır, asla mevcut olmak değil."
Albert Einstein
Felsefe kulübü eklemiş
Xxx
Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin hikâyesi...
Yıl 1943 Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.
Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyor musun, almıyor musun?
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyorsun ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına dahafazla bela alacaksın, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.
23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonundaaklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.
Kütüphaneye de bir yazı asar: “Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.” Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da…
“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım.Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak.” der.
Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’leköy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarlakarşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. MustafaAmca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer’e mektup yazar: “Bana dikiş makinesi yollayın,firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım.“ der. Zenith dokuz tane, Singerbir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar.
Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.
Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.
Girişimcilik ne biliyor musun?
Bulunduğun yere yenilik katmalısın.
Mutlaka adım atmalısın.
Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş!
İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir
Bakın Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var.
(Alıntıdır.)
Ve gerçek bir girişimcilik örneğidir.
Arşivlere geçmiştir...
Xxx
Yalnızlığa çekilmek mi istersin kardeşim?
Kendine varan yolu aramak mı istersin? Biraz dur da beni dinle.
“Arayan, kolay yiter. Her türlü yalnızlık suçtur.” Böyle der sürü.
Ve sen sürüdendin uzun bir süre.
Sürünün sesi daha sende çınlayacak.
Ve sen desen: “ Artık sizinle ortak vicdanım yok benim” yakınma ve ağrı olacak bu.
Derdinin yolunu, yani kendine varan yolu yürümek mi istersin?
Öyleyse hakkını ve bu işi becerecek gücünü göster bana!
Sen yeni bir güç ve yeni bir hak mısın? Bir ilk devinme misin?
Bir kendi kendine dönen tekerlek misin?
Yıldızları kendi çevrende dönmeye zorlayabilir misin?
Yazık, yüksekliğe tutkunluk öyle çok ki!
Gözü doymaz kişilerin çırpınmaları öyle çok ki!
Tutkun ve gözü doymaz bir kişi olmadığını göster bana!
Özgür mü diyorsun kendine?
Egemen düşünceni işitmek isterim ben senin, boyunduruktan kurtulduğunu değil.
Kendi kötün ile kendi iyini kendine sağlayabilir misin,
kendi istemini bir yasa olarak kendi üstüne asabilir misin?
Kendi kendinin yargıcı olabilir misin?
Bugün kalabalığın acısını çekersin daha, ey tek kişi:
Bugün yürekliliğin tam daha ve umutların.
Ama bir gün yalnızlık yoracak seni,
bir gün eğilecek gururun ve yürekliliğin yılacak. Bir gün haykıracaksın:
“Yalnızım ben!”
Yalnızı öldürmek isteyen duygular avardır; başaramazlarsa, kendileri ölürler sonra!
Ama sen buna yeterli misin, katil olmaya?
Kardeşim, ‘horgörme’ sözcüğünü tanıdın mı?
Peki doğruluğunun, seni horgörenlere karşı doğru olmanın ağrısını?
Onlar haksızlık ve çamur atarlar yalnızca; ama böyledir diye, kardeşim,
yıldız olmak istersen, daha az ışık saçmamalısın onlara!
Ve iyilerle doğrulara karşı tetikte ol!
Onlar, kendi erdemini yaratanları çarmıha germeye can atarlar,
onlar yalnızlardan nefret ederler.
Kendi sevginin baskınlarına karşı dahi tetikte ol!
Her önüne gelene elini uzatmaya pek hazırdır yalnız kişi.
Elini değil, yalnız pençeni uzatmalısın nice kimselere;
hani pençenin tırnakları da olursa, yok mu…
Ama karşına çıkabilecek en çetin düşman kendin olmalısın hep;
sen mağaralarda ve ormanlarda kendine pusu kurarsın.
Kendi yalımınla yakmaya hazır olmalısın kendini;
önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki!
Sevginle git yalnızlığına, kardeşim,
yaratmanla git, doğruluk ancak daha sonra topallar ardın sıra senin.
Benim gözyaşlarımla git yalnızlığına, kardeşim.
Kendinden öte yaratmak isteyeni severim ben,
ve böylece yok olanı.
Böyle buyurdu Zerdüşt
(Felsefe Kulübü)