- 499 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KORKUSUZ SELİM (33)
Korkusuz Selim, akşama dek bekleyemezdi. Güneş, beynine işlemiş,ter içinde kalmıştı.Pazar canlanmış,müşteriler yeni yeni geliyorlardı…Şimdi tek başına çekip gitse,buraya geldiğinin bir anlamı da olmayacaktı.Sevgilisini bulmuştu ama şu saatten sonra ne yapması konusunda kararsızdı.Nasıl bir yön çizmeliydi?
”Hadi birlikte gidelim, çay bahçesinde oturup sohbet edelim desem, tepkisi nasıl olur, acaba” içsel bir duyguya kapıldı. “Bak, zaten birlikte oturuyoruz, Ne gereği var, hem sonra; ben, ekmek parası için burada olmak zorundayım derse” nasıl yanıtlarım bu sorusunu? diye tereddütte kaldı. Tam bir muamma içerisindeydi. Şimdi yanında yüreğini hoplatan bu kıza en ufak bir ters hareket düşünmek mümkün değildi. Zorla güzellik olmayacağını ta baştan biliyordu. Yoksa adamlarını gönderir rica minnet, her neyse yanına getirtebilirdi. O zaman da “baba”lığın kariyeri ayaklar altına düşerdi.
Centilmence davranmak en iyisi olacaktı. Kafasından bir anda sayısız senaryolar geçirdi. İllaki anlayış gösterecekti. Onun da içinde bir şeyler kıpır kıpır olmalıydı kendisine karşı. Bu duyguların olduğunu sezinliyordu.Gün gibi aşikardı.Yoksa bu sıcacık iletişimi kurmak mümkün olur muydu hiç?
Aynı duyguları, aynı ikilem içerisinde Aylin de hissetmeye başlamıştı.
Sanki birer ruh ikizi gibiydiler. Aralarındaki empati oldukça güçlüydü. Birbirlerinin içsel dünyalarında dolaştıklarını hissettiler.
Aylin; “günlerdir beklediğim an geldi. Şimdi kuşlar gibi sevinç içerisindeyim. Sevgilimle birlikte olmak ne güzel bir duygu. El ele, göz göze doğanın içerisinde, kuş seslerinin serenadında yürümek ne güzel olurdu. Gelecek hakkında hayaller kurar, birlikteliğimizin temellerini atmak için planlar yapardık. Ah ne güzel olurdu!
Öyle bir hayal alemine dalmıştı ki, tezgahta kolyeleri inceleyen kadının:
- Bu kolye, kaç lira hanımefendi? Sorusunu duymamıştı bile. Korkusuz, devreye girmekte gecikmedi.
- Aylin, müşteriye bakar mısın? Öylece daldın gittin uzaklara.
Evet, gerçekten de çok uzaklarda hayal aleminde uçuyordu sanki.
- Ha, tamam! Pardon efendim! Yerinden fırlayıp müşteri ile ilgilenmeye başladı.
- On lira efendim.
Kadın, kolyeyi beğendi. Göğsüne takıp, Aylin’in uzattığı küçük aynada aksine baktı. Sağa sola gerdan kıvırır gibi yaptı. Korkusuz Selim’in saçlarına gözleri takıldı.Az daha :
- Bu saçlar, peruk mu beyefendi ?diye seslenecekti. Vaz geçti. Parasını, ödedikten sonra uzaklaştı tezgahın yanından.
Korkusuz,”korkusuz” olmasına rağmen ilk kez ikilem içerisinde kararsız kalıyor, içinde az da olsa bir korku hissediyordu. Ya aşkının kalbi kırılırsa, ne olurdu halleri. İşte o zaman en büyük korku ile karşı karşıya kalacak, hepten yıkılacaktı.
İster istemez dudaklarından kelimeler dökülmeye başladı:
-Aylin hanım, buraya gelişimin, sizi tek başıma ziyaret edişimin nedenini anlamışsınızdır, umarım! Gönlüm istiyor ki,” pazar” dağıldıktan sonra sizinle birlikte bir yerlerde karşılıklı oturup sohbet etmek. Buna ihtiyacım var çünkü. Sizden ayrı kaldığım günlerin acısını ta yüreğimde hissettim.
Aylin, bir an sessiz kaldı. Gözlerini tezgahın üzerindeki tek bir noktadan ayıramadı .Gözleri, etrafı süslemeli mavi nazar boncuğunda odaklanmıştı.Bu nazar boncuğunda kendisini çeken bir tılsımın ışınlarına kaptırmıştı sanki.Çekim gücüne yenik düşmüş gibi hissetti!
Korkusuz Selim’in konuşmaları, belleğine gidip oturmuş, tatlı bir çağrışımla yanıtlamasını bekliyordu. Çok geçmeden daldığı kısa süreli şaşkınlıktan uzaklaştı.
Belli belirsiz gülümsedi. Yanağındaki gamzesi bir başka parladı.
- Teşekkür ederim, gösterdiğiniz nezaketten dolayı.
Aylin’in bu fısıltı şeklinde verdiği yanıt karşısında; çocuk gibi sevinip, umutlandı. Koskoca korkusuz Selim, çocuklaşmıştı adeta. İlk kez aşkının karşısında zayıf hissediyordu kendisini.Ya da öyle kabulleniyordu.
Teşekkür etmişti ama; “evet” yanıtını alamamıştı. Önemli olan da bu değil miydi?
Biraz muzipçe yaklaşmak istedi:
- Bu güneşte kafam pişti doğrusu. Peruğu çıkarıp kafamı kaşıyamıyorum !İstersen,tezgahı toplayalım; hemen şimdi birlikte pazardan ayrılalım, ha?
Damdan düşer gibi olmuştu ama başka çaresi yoktu. Önceki konuşmasına bir nüans farkı koymalıydı. Son cümleler, dudaklarından dökülüverdi.
Aylin, suskunluk içerisindeydi. Oltaya yakalanan balık gibi çaresiz hissetti kendini. Biraz önceki pazarcı Aylin’in erkeksi tavırları yok olmuş, onun yerine liseli masumane kızın çekingenliği gelmişti sanki. Bir tarafta sevdiği adam, günlerden sonra ayaklarına gelmiş, aşk kurları yapıyordu. Bu,hoşuna da gidiyordu.
- Haklısınız!Güneşte kafanız pişti değil mi?..Ama şimdi tezgahı toplayıp gitsek daha ekmek parasını tam kazanamadık.Diğer taraftan akşama dek sen burada güneşte yanacaksın.Ne yapsam bilmem ki?
- Sen merak etme. Hadi tezgahı toplayıp gidelim. Ben bugünkü alın terinin karşılığını veririm.Eğer etraftan pazarcı arkadaşlarından soran olursa;dayım Almanya”dan geldi,onunla birlikte acilen gitmem gerek dersin.Ha,olmaz mı?
Tam o esnada pazarcıların içerisinde bildiri dağıtan bir grup genç, ellerindeki bildirileri,müşterilere ve esnaflara dağıtmaya çalışırlarken bağırarak propaganda yapmaya çalışıyorlardı:
“ 12 Eylülde referanduma “hayır” diyerek ikinci bir cunta hükümeti kurulmasına karşı çıkalım.Halkı aptal yerine koyanlara “hayır” diyelim…Propaganda uzayıp duruyordu.
Hayır yazılı birer bildiri de Korkusuzla,Aylin’in eline tutuşturdular.
Aylin, elindeki bildiriye göz gezdirirken:
- Sahi ya bu referandumda; ne diyeceğiz: Evet mi yoksa hayır mı?
Korkusuz:
-Doğrusu ben de kararsızım. Zaten siyasetle uğraşmayı hiç sevmem oldum olası.
Konunun dağılmaması için tekrar biraz önceki konuşmalara döndü:
- Tezgahı toplayalım mı, Aylin? Şöyle güzel bir yerde; mesela deniz kenarında ki bir kafeterya da ya da balıkçı lokantasında bir şeyler içmeye ,balık yemeye ne dersin?
Korkusuzun sözlerine sessiz kaldı. Bakışları, bir kez daha kenetlendi. İkisi de birbirlerinden geçtiler, aşklarının hamağında sallanıp durdular.
Aylin, hiçbir şey söylemeden, tezgahın üzerindeki bijuteri malzemelerini, orta boy valizinin içerisindeki kutuların içerisine istif etmeye başladı.
DEVAM EDECEK!