- 1022 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
YAKINIM
Sevtap’ın çöp koymak için balkona çıkmasıyla titreyerek içeri girmesi bir olmuştu. Fakat bir süre camın önünde ellerini göğsünün üstünde birleştirerek öylece kalıvermişti. Gözlerini dışarıya çevirmişti uzun uzun..
Ağaçlar; dallarına dolanmış olan yeşil fırfırlarını sonbaharda çıkarmış, artık üstlerine beyaz kürklerini giymişlerdi. Karşı apartmanın bacasından çıkan duman ise güneşin artık göstermelik bir dost olduğunu ima ediyordu.
Tabiat, bu sabah beyaz gelinliğiyle bambaşka bir güzelliğe bürünmüştü. Ama Sevtap’ın gözlerinde derin bir boşluk ve bakışlarında ise uçsuz bucaksız umutsuzluk vardı.
Mutfağa geçerek fokur fokur kaynamakta olan çaydanlığın altını hafif kıstı ve buğulanan gözlüklerini cebinden çıkardığı mendille itinayla sildi. İçerinin buharı dışarı çıksın diye balkonun kapısını hafif aralık bıraktı. Aynalı vitrinden ince belli çay bardağını çıkarırken bir an kendiyle gözgöze geldi.
Saçlarına ilk karlar düştüğünde henüz yirmisekiz yaşındaydı. Yazın ortasında yüreği ölümün buz gibi soğukluğunu hissetmişti.
Aradan geçen yıllar siyah tek bir tel bile bırakmamıştı başında.. Eş dost sürekli "boyat şu saçlarını yaşlı görünüyorsun" diyordu. O ise her seferinde nazikçe boyaya karşı alerjim var derken aslında;
- "Sizene, üzerinize vazife mi?"
demeyi o kadar çok istiyordu ki...
Her sabah yaptığı gibi önce bir bardak çayını içti ve salondaki duvara çivili siyah beyaz fotoğraf çerçevesinin önüne geldi. Elindeki bezle hüzünlü gözlerinden cama vuran gizli gözyaşlarını siliyordu. Kocasının yüzüne sıra geldiğinde ise hafif bir tebessüm yerleşti yüzüne ve yanağına bir öpücük koydu. Sonra biricik eşinin yanaklarını okşadı.Son gece elindeki bezi küçük leğene batırıp nasıl da pansuman yapmıştı eşinin alnına.. Ama çabaları sonuç vermemişti bir türlü.. Komşularının yardımıyla hastaneye götürmüş ama beynine sıçrayan iltihap gencecik yaşta yiğidini almıştı elinden..
Her yerden elele eve dönerlerken artık evin kapısından tek girip tek çıkıyordu. Rahmetli eşinin sürekli oturduğu koltuğa gözü ilişti. Ne kadar da erkendi gidişi. Evinin direğinin koltuğu boş kalmıştı ama O hep kalbinin sahibi olarak yüreğinin başköşesindeydi artık. O günden sonra kalbi anılarının müzesi olmuştu.. Bir tek kendi girip çıkıyordu üçüncü bir kişiye yer yoktu orada...
Birden başı dönmeye başladı. Kolunu kaldırmaya bile mecali yoktu. Garip bir ağırlık çökmüştü üzerine..Camın kenarındaki koltuğa oturmak için adım attı.Ama yürüyemiyordu bir türlü. İçinden ılık ılık birşeyler iniyordu. Daha fazla ilerleyemeden yığıldı yerine..
Kapının zilini duyuyor ama bir türlü ayağa kalkamıyordu. Gözkapakları sanki kurşun gibi ağırlaşmıştı.
O sırada sabah gazetesi ve ekmeğini bırakmak için zili çalan İsmail efendi telaş içinde zile basmaya devam ediyordu. Bir hamlede kapıyı açan Sevtap Hanım neden açmıyordu ki kapıyı.. Artık kapıyı da yumruklamaya başlamıştı ama nafile...
Burnuna gazın sarmısağa benzeyen ağır kokusu gelmeye başlamıştı. İyice emin olduktan sonra kapıya omuz atmaya başladı ama kapı bir türlü açılmıyordu. Gürültüyü duyan komşular "ne oluyor acaba?" diyerek kapılarından kafalarını uzatmışlardı dışarıya..
Sevtap’ın karşı komşusu emekli öğretmen Rıfat Bey yine sanki okula gidiyormuşcasına erkenden kalkmış, traşını olmuş, ütülü pantolunu ve gömleğini üzerine geçirmiş, kır düşmüş saçlarını da itanayla taramıştı. Apartmanda yankılanan kapı sesini duyar duymaz kapısını açmıştı. İsmail Bey bir çırpıda söylemişti olup biteni..
Rıfat Bey kalın kaşlarını çatarak İsmail Efendinin kolundan tutarak geri çekti;
- Omuz atmayla çelik kapıyı açacağını mı sanıyorsun? Kıracaksın şimdi bir tarafını! Ben gerekli yerleri ararım şimdi. Ama önce sakin olmalıyız!
Apartman yöneticisi de gürültüye uyanmış, katları tek tek dolaşarak talimatlar veriyordu.
- Yetkililer gelene kadar apartmanda bir kişi dahi kalmamalı. Derhal boşaltın. Kimse ateş yakmasın.
Apartman sakinleri pijamalarıyla sokağa dökülmüştü. Dış kapının önü bir süre sonra polis , itfaiye, ambulans ve doğal gaz yetkili servisinin arabasıyla dolmuştu. Herkes merak içindeydi.
Sevtap Hanım gözlerini açtığında başında Rıfat Beyi görünce çok şaşırmıştı. Bitkin bir biçimde "Ne oldu bana?" diye sordu .
- Balkondan esen rüzgar ocağınızı söndürmüş. Doğal gazdan zehirlenmişsiniz. Allah’a şükür ki İsmail efendi sızan kokuyu farkedip bana söyledi. Size bir şey olsaydı ne yapardım? O kadar mutluyum ki anlatamam.
Sevtap Hanım’ın önsezileri her kadın gibi çok kuvvetliydi ama kapı komşusunun sevgi dolu bakışları karşılık bulmasın diye yıllardır her karşılaşmalarında gözlerini kaçırırdı. Merhabadan öteye gitmezdi konuşmaları.
- Keşke müdahale etmeseymişsiniz Rıfat Bey.. Boşuna yorulmuşsunuz. Ben çok dualar etmiştim Allah’a canımı alsın diye.. Kimsem yok ki bu dünyada..
- Olur mu efendim.. Mesela ben o kadar yaşamanızı istiyorum ki diyerek gayriihtiyari Sevtap’ın eline ellerini koydu.
Sevtap elini yavaşça çekti. Çünkü söz vermişti kendine kocasından başkasının eli değmeyecekti ellerine..Ama Rıfat Beyin şefkatle bakan gözleri sanki yalvarıyordu. Sesi titreyerek;
- Bakın Sevtap Hanım siz de yalnızsınız ben de...Bir mucize eseri kurtuldunuz. Yalnızlık Allah’a mahsustur. Lütfen kabul buyurun hayatımızın kalanını birlikte geçirelim. Söz veriyorum sizi çok mutlu edeceğim. Benimle evlenir misiniz?
Sevtap Hanım’ın ela gözleri kocaman olmuştu. Bu kadarını da beklemiyordu. Tek söylediği:
- Ama nasıl olur? Ben eşime ihanet edemem!
- İhanet değil ki bu! Eminim ki eşiniz de sizin bu duruma düşmenizi istemezdi. Hem acı da olsa kabullenmeniz gerekiyor. Giden bir daha dönmez ! Ben de kaybettiğim eşimi çok özlüyorum ama boş duvarlar da artık canıma tak etti. Gelin şenlensin dünyam. Paylaşalım bu hayatı! Kırmayın beni! İçtiğimiz bir yudum suyu, bir lokma ekmeği, bir nefes havayı gelin beraber paylaşalım.
Sevtap Hanım’ın yanakları pembeleşmişti. Rıfat Bey’in gözleri ile gözleri biranda birleşti. Kesinlikle olmaz diyemiyordu bir türlü.. Allah’ım ne oluyor bana diyordu ama mıknatıs gibi de çekiyordu Rıfat Bey’in gözleri. Kaçırmak istiyordu gözlerini ama başaramıyordu bir türlü..
Rıfat Bey’in sessiz hıçkırıkları daha fazla içinde mahsur kalamadı. Dolan pınarları taşmakta gecikmedi. Elleriyle sildi gözyaşlarını alalacele. Korkuyordu reddedilmekten.. Dualar ediyordu gözleri Sevtap’ın gözlerine bakarken..
Sevtap yıllar önceye dönmüştü. Evliliklerinin ilk yıllarında yatak döşek hasta olmuştu. Eşi de aynı böyle başucundaydı ve hiç ayrılmamıştı. Aynı sevdayı şimdi Rıfat’ın gözlerinde yakalamıştı.
İçeri giren hemşireyi görünce Rıfat hemen ayağa kalktı.
Hemşire Rıfat Beye doğru dönerek:
- Sevtap Hanım’ın yakını mısınız? Doktor bey yanına çağırıyor sizi sanırım kendisi taburcu olacak .Mucize eseri ucuz kurtulmuş. Gaza fazla maruz kalmamış.
Rıfat ve Sevtap’ın gözleri parlamıştı birden.. Aniden ağız birliği etmişcesine aynı cümle çıkmıştı ağızlarından..
- Evet hemşire hanım yakınım.
Rıfat bey ellerini Sevtap’a doğru uzattığında bu sefer eli havada kalmamıştı. Sonsuz bir beraber için elleri sevgiyle birleşmişti. Artık kalan ömürlerine iyi günde kötü günde ortak olacaklardı.
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
:))Ayy çok cici ya..Bayıldım bir tanem..Film gibi aktı geçti gözümün önünden..Yüreğine sağlık yine naif bir Aysel aksümer klasiğiydi.Sonsuz başarılar dilerim..Sevgimle ..
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Yine hayatın içinden
Yine insana çok "yakın" bir öykü
Bir Aysel Aksümer klasiği.
Hüznü, umudu ve sevgiyi aynı potada bu kadar güzel harmanlayıp, eriten
Ve bunu ustalıkla yapıp, tüm çıplaklığıyla gözler ününe seren
İkinci bir kalem daha yok.
Sizi okumak büyük keyif ve haz Aysel hanım, hep yazın
Tebrik, selam ve saygılarımla.
Aysel AKSÜMER
Çok güzeldi yine arkadaşım. Dal olarak öyküyü seçmen beni çok sevindiriyor. Tebriklerim ve sevgilerimle :)
Aysel AKSÜMER
uzun zamandır yazılar ve aslında siteden uzak kaldım Aysel hanım...
neredeyse bütün yazıları kaçırdım sayılır...
ama bu gün duygu üstüne duygu taşıdı yazınız...
mutlu sona ulaşmak ne güzeldir....kurguda olsa şükretmek gerek sanırım....
saygı ve baki duamla kalın inş....sevgiler....
Aysel AKSÜMER
hayat acımasız yalnızlık gibi biri ölünce küt diye başkası zamanla giriyor gözbebeğine ,sararan yaprak gibi düşüyor ,miyadını tamamlıyor toprakta çürüyor,sonra bahar geliyor yeşeriyor ,sonra yeniden sonbahar ,tıpkı doğanın kanunları gibi ,bir yerde kalıp sadakat göstermek aykırı gibi sürekli dönüşümlerde çalkantılar gibi,yani bizden ,yani doğadan ,yani yalnızlıklardan ..
yani seni tutan güzel bir elden ..
sevgimle
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Güzel bir anlatım.Gerçek bir yaşam öyküsü bence. Apartmanlarda komşuluk ilişkilerin hala canlı olması gerektiğini çok güzel vurgulamışsınız.
Finale doğru Rıfat beyle olan birliktelik de güzeldi.
Yolun açık yaz yazabildiğin kadar.
Selamlar...
Aysel AKSÜMER
Güzel imgelerle başlayan, sonrasında acı bir durum ve ardından umulmadık bir birliktelik. Kısacık yazıya dünyaları sığdırmışsınız. Bu da sizin başarınız.
Tebrik ederim.
Aysel AKSÜMER
Aysel kardeşim, çok güzel bir öyküydü okuduğum.
Duyguları, olayları anlatımınız okurken hissettiriyor okuyucuya.
Tebrikler, her zamanki gibi keyifle okudum.
Sevgi ve selamlarımı bırakıyorum, yeni öykülerini bekleyerek.