- 2620 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AŞKI BİLEN TANIYAN VARMI AŞKI ANLATAN EN GÜZEL DİZELER
Aşk mıdır ki can-ü dil mülkünü yağma eyleyen
Aşk mıdır sinemin içre gelip de câ eyleyen
Aşk mıdır ki boynuma takıp belâ zincirini
Gezdirip Mecnûnleyin âlemde rüsvâ eyleyen
Aşk mıdır ki bî-vefâ güller elinden geceler
Inledip bülbülleri tâ subh güya eyleyen
Aşk mıdır ki eyleyen tîr-i cefâya cân-siper
Mihnet ü derd ü gamı sinemde peydâ eyleyen
Aşk mıdır ki bir kemân-ebrû nigârın yâdına
Ok gibi bu kaddimi’büküp benim yâ eyleyen
Aşk mıdır ki fenni derdi okutup âşıklara
Fasl u babı sinemin levhinde inşâ eyleyen
Aşk mıdır ki bu Muhibbi sîne sîne dağ vurup
Ahir ânın gözleri yaşını derya eyleyen
MUHIBBI(KANUNI SULTAN SULEYMAN)
dil:gönül
ca:mekan,mevki
rüsva eylemek:rezil etmek
subh:sabah vakti
tir:ok
can-siper:canını feda eden
mihnet:zahmet,eziyet,sıkıntı
peyda:meydanda olan,aşikar
keman-ebru:kaşları yay gibi olan
nigar:güzel yüzlü sevgili,resim
kadd:boy
ya:arap alfabesinin son harfidir,"hey,ey" anlamı da vardır.(ben burada Arap alfabesindeki son harf olarak kullanıldığını düşünüyorum.ok gibi boyla kastedilen elif olabilir.Şairin elif gibi olan boyu sevigilinin aşkından ye gibi iki büklüm olmuştur.)(belki de böyle değildir ben böyle yorumladım ama:) )
bab:kısım,kapı
AŞK NEDİR ANLAYAN BİLEN VARMI
“Aşk kaydında olan kişi
ğişse de duygu hiçBaş kaydında değildir”
(Mevlana)
Yani aşk; bir kapı, bir koridor, bir yastık kadar basit bir şey değildir. Sadece bir “şey” değildir. Yanmayan kalorifere kızan, radyo kanalı ararken bile sabırlı olamayan, bir market kuyruğunda öne geçme planları yapan kişi, beşinci viteste iki yüz yapıp uzaklaşıyor demektir aşktan.
“Aşk mıdır can u dil mülkünü yağma eyleyen
Aşk mıdır sinem içre gelip ca eyleyen
Aşk mıdır boynuma takıp bela zincirini
Gezdirip mecnunleyin âlemde rüsva eyleyen”
(Muhubbi)
Yani aşk sabah evden çıkarken sırtınıza geçirdiğiniz gri bir ceket gibi kolayca çıkarılıp fırlatılmaz. Anneniz gibi siz nazlanınca müsamaha gösterip nazınızı çekmez. Bir kasetin A–1 şarkısı gibi dinleyip ağladıktan sonra “stop” düğmesine basılıp durdurulmaz aşk. Aşk hep başa sarar kendini. Saçları iki belik değildir aşkın; alabildiğine uzun ve dağınıktır ve tarak geçmeyecek kadar da gürdür. Okşamaya gelmez, dolaşıklığı açılsın istemez, pasaklı bir kız çocuğu gibi ayaklarınızın altında gezinir durur. Bir çubuk makarnayı bile çatalına dolayamayan biri onun saçlarını taramaya nasıl talip olabilir?
“Bir katreyim ama yine Ummanlara doymam
Topraklara, yapraklara, insanlara doymam
Hem ateşlere, hem nura hem zindanlara doymam
Ağlat beni inlet beni ta haşre kadar yak”
(Yaman Dede)
Yani sabah kalkınca dudağınızdan dökülen bir mırıldanmayı istemez o, senfoniler ister, ağıtlara karışıp tellere dolanmak ve her ağızdan duyulmak ister. Mp3 ler gibi tek dokunuşla içini dökmez o.
Kendini bir yüzle gizler. Duraktaki, pazardaki, okuldaki çoğu yüz aşkı maskeler. O maskeler ki; ya bir otobüsün en arka koltuğunda yahut bir yağmurun ıslattığı kaldırımda, bir çiçek tomurcuğunda, bir şiirin en içli mısrasında düşüverir. Ama bir okulun kapısında peruklar düşerken, ağzı salyalı bir öğretim görevlisinin yüzü asla ona perde değildir.
“Aşk bir şuledir ki, parlayınca maşuktan başkasını yakar mahveder” (M.İkbal)
Yani bir elektrik düğmesine dokunmak kadar basitçe yanmaz aşkın ışığı. Aşk elindeki ampule senin duy olmanı bekler. Elektriğe sen çarpılacaksın ki o ışıldayacak. Jelâtin parlaklığı ile kandıramazsın onu, aşk yansımayı sevmez.
“Ateşi hicrinle can durmaz figana başlar
Kaynayıp akar ol ateşle gözümden yaşlar
Ateşim yaşım iniltim can içinde gizlidir
Zahirimde yok içimde hasıl oldu yaşlar”
Pimi çekilmiş, ya da patlaması “an”a kurulmuş bir bomba taşır kalbinin üstünde her aşık. Kirk-box ringine çıkmış bir cin ali cesaretine bürünmüştür ve yenileceğini bile bile hüzün ve eleme karşı tekmeler savurur. Her gece ayrılık acısı ile solup buruşmuş yüz, her yeni güne çikolata yiyip mutluluk hormonu salgılayan bir obez gibi sırıtarak başlar.
“Cihanı hiçe satmaktır adı aşk
Dökülüp varlığa gitmektir adı aşk
Bela yağmur gibi gökten yağarsa
Başını ana tutmaktır adı aşk”
(Eşrofoğlu Rumi)
Yani aşk; sabaha kadar testere ile ikiye bölünür, akşama kadar sabır dikişleri ile yeniler kendini. Düz yolları, düz çizgileri sakin nehirleri sevmez hep türbülanslı uçuşlar ister. Boşluğa düşer, kâh boşluk ona düşer.
Siyah giymeye, intihar etmeye meyilli gibi durur aşk. Onu bu eğilimden kurtarıp beyaza boyamak ve ebedi bir hayatı muştulamak senin aşkı layık olan yere kaldırmanla mümkündür. En son ne zaman baktın gökyüzüne? Hatırlamıyorsan senin kalbin aşkın çekiminden sıyrılıp bu dünyanın çekimine yenilmiş demektir.
“Aşk imiş ışık veren âşıklara
Aşk imiş ateş veren yanıklara
Aşk imiş derde bırakan âdemi
Aşk imiş deva veren âşıklara”
Yani aşk ten kafesini mesken edinen iyi huylu bir misafirken ve soylu bir efendi ona hükmederken, ifşa edilip dökülünce dudaktan, aşkın şaklabanı olur aşık ve efendilikten soyunur, kırılıp dökülür cennetteki yerinden. Bir “dalga geçme aparatı” haline gelir ve günaha yürüyen dalları budanmazsa, bir gözaltı torbası, bir kutu antideprasan ilacı olarak sana geri döner.
“Aşk ki kalbe gıdadır. Ne yenir ne yutulur. Bir demir leblebidir çiğneyebilene aşk olsun” (Şinasi)
Yani efendim aşk kemirir durur insanın içini. İki lokma ekmek yenince bastırılmaz, bir bardak su içince söndürülmez. Üç dört eki olan bir gazete gibi her sabah eşiğinizde beliriverir
“Aşk kaydında olan kişi
ğişse de duygu hiçBaş kaydında değildir”
(Mevlana)
Yani aşk; bir kapı, bir koridor, bir yastık kadar basit bir şey değildir. Sadece bir “şey” değildir. Yanmayan kalorifere kızan, radyo kanalı ararken bile sabırlı olamayan, bir market kuyruğunda öne geçme planları yapan kişi, beşinci viteste iki yüz yapıp uzaklaşıyor demektir aşktan.
Temel Bilgiler
Adı:
AŞKI TANIMLAYANA AŞK OLSUN
Kategori:
Ortak İlgi Alanları - Flört ve İlişkiler
Açıklama:
“Aşk kaydında olan kişi
ğişse de duygu hiçBaş kaydında değildir”
(Mevlana)
Yani aşk; bir kapı, bir koridor, bir yastık kadar basit bir şey değildir. Sadece bir “şey” değildir. Yanmayan kalorifere kızan, radyo kanalı ararken bile sabırlı olamayan, bir market kuyruğunda öne geçme planları yapan kişi, beşinci viteste iki yüz yapıp uzaklaşıyor demektir aşktan.
“Aşk mıdır can u dil mülkünü yağma eyleyen
Aşk mıdır sinem içre gelip ca eyleyen
Aşk mıdır boynuma takıp bela zincirini
Gezdirip mecnunleyin âlemde rüsva eyleyen”
(Muhubbi)
Yani aşk sabah evden çıkarken sırtınıza geçirdiğiniz gri bir ceket gibi kolayca çıkarılıp fırlatılmaz. Anneniz gibi siz nazlanınca müsamaha gösterip nazınızı çekmez. Bir kasetin A–1 şarkısı gibi dinleyip ağladıktan sonra “stop” düğmesine basılıp durdurulmaz aşk. Aşk hep başa sarar kendini. Saçları iki belik değildir aşkın; alabildiğine uzun ve dağınıktır ve tarak geçmeyecek kadar da gürdür. Okşamaya gelmez, dolaşıklığı açılsın istemez, pasaklı bir kız çocuğu gibi ayaklarınızın altında gezinir durur. Bir çubuk makarnayı bile çatalına dolayamayan biri onun saçlarını taramaya nasıl talip olabilir?
“Bir katreyim ama yine Ummanlara doymam
Topraklara, yapraklara, insanlara doymam
Hem ateşlere, hem nura hem zindanlara doymam
Ağlat beni inlet beni ta haşre kadar yak”
(Yaman Dede)
Yani sabah kalkınca dudağınızdan dökülen bir mırıldanmayı istemez o, senfoniler ister, ağıtlara karışıp tellere dolanmak ve her ağızdan duyulmak ister. Mp3 ler gibi tek dokunuşla içini dökmez o.
Kendini bir yüzle gizler. Duraktaki, pazardaki, okuldaki çoğu yüz aşkı maskeler. O maskeler ki; ya bir otobüsün en arka koltuğunda yahut bir yağmurun ıslattığı kaldırımda, bir çiçek tomurcuğunda, bir şiirin en içli mısrasında düşüverir. Ama bir okulun kapısında peruklar düşerken, ağzı salyalı bir öğretim görevlisinin yüzü asla ona perde değildir.
“Aşk bir şuledir ki, parlayınca maşuktan başkasını yakar mahveder” (M.İkbal)
Yani bir elektrik düğmesine dokunmak kadar basitçe yanmaz aşkın ışığı. Aşk elindeki ampule senin duy olmanı bekler. Elektriğe sen çarpılacaksın ki o ışıldayacak. Jelâtin parlaklığı ile kandıramazsın onu, aşk yansımayı sevmez.
“Ateşi hicrinle can durmaz figana başlar
Kaynayıp akar ol ateşle gözümden yaşlar
Ateşim yaşım iniltim can içinde gizlidir
Zahirimde yok içimde hasıl oldu yaşlar”
Pimi çekilmiş, ya da patlaması “an”a kurulmuş bir bomba taşır kalbinin üstünde her aşık. Kirk-box ringine çıkmış bir cin ali cesaretine bürünmüştür ve yenileceğini bile bile hüzün ve eleme karşı tekmeler savurur. Her gece ayrılık acısı ile solup buruşmuş yüz, her yeni güne çikolata yiyip mutluluk hormonu salgılayan bir obez gibi sırıtarak başlar.
“Cihanı hiçe satmaktır adı aşk
Dökülüp varlığa gitmektir adı aşk
Bela yağmur gibi gökten yağarsa
Başını ana tutmaktır adı aşk”
(Eşrofoğlu Rumi)
Yani aşk; sabaha kadar testere ile ikiye bölünür, akşama kadar sabır dikişleri ile yeniler kendini. Düz yolları, düz çizgileri sakin nehirleri sevmez hep türbülanslı uçuşlar ister. Boşluğa düşer, kâh boşluk ona düşer.
Siyah giymeye, intihar etmeye meyilli gibi durur aşk. Onu bu eğilimden kurtarıp beyaza boyamak ve ebedi bir hayatı muştulamak senin aşkı layık olan yere kaldırmanla mümkündür. En son ne zaman baktın gökyüzüne? Hatırlamıyorsan senin kalbin aşkın çekiminden sıyrılıp bu dünyanın çekimine yenilmiş demektir.
“Aşk imiş ışık veren âşıklara
Aşk imiş ateş veren yanıklara
Aşk imiş derde bırakan âdemi
Aşk imiş deva veren âşıklara”
Yani aşk ten kafesini mesken edinen iyi huylu bir misafirken ve soylu bir efendi ona hükmederken, ifşa edilip dökülünce dudaktan, aşkın şaklabanı olur aşık ve efendilikten soyunur, kırılıp dökülür cennetteki yerinden. Bir “dalga geçme aparatı” haline gelir ve günaha yürüyen dalları budanmazsa, bir gözaltı torbası, bir kutu antideprasan ilacı olarak sana geri döner.
“Aşk ki kalbe gıdadır. Ne yenir ne yutulur. Bir demir leblebidir çiğneyebilene aşk olsun” (Şinasi)
Yani efendim aşk kemirir durur insanın içini. İki lokma ekmek yenince bastırılmaz, bir bardak su içince söndürülmez. Üç dört eki olan bir gazete gibi her sabah eşiğinizde beliriverir
(yalnızca başı)
“Aşk kaydında olan kişi
ğişse de duygu hiçBaş kaydında değildir”
(Mevlana)
Yani aşk; bir kapı, bir koridor, bir yastık kadar basit bir şey değildir. Sadece bir “şey” değildir. Yanmayan kalorifere kızan, radyo kanalı ararken bile sabırlı olamayan, bir market kuyruğunda öne geçme planları yapan kişi, beşinci viteste iki yüz yapıp uzaklaşıyor demektir aşktan.
“Aşk mıdır can u dil mülkünü yağma eyleyen
Aşk mıdır sinem içre gelip ca eyleyen
MUHİBBİ-KANUNİ
Aşktır din aşktır iman.
Aşk derdine düşen bir can
Gece gündüz zaru fiğan
Bütün derde olan derman
Aşktır din aşktır iman.
Aşksız bir şey görünmiyor
Aşksız bir şey olmuyor
Aşksız denizler kaynamaz
Aşksız balıklar oynamaz.
Aşksız dağda otlar bitmez
Aşksız bahçelerde gül bitmez
Aşksız bülbül feryad etmez
Aşktır din aşktır iman.
Aşk bütün kalbe ğıdadır
Aşka düşen halı cüdadır
Aşk için canım fedadır
Aşktır din aşktır iman.
Aşksız pınarlar kaynamaz
Aşksız yerde yağmur yağmaz
Gelen olmaz giden olmaz
Aşk bütün derde devadır.
Aşksız gökler gürlemez
Şimşekler bile atmaz
Aşksız yerde yel esmez
Aşksız yerde kuşlar ötmez
Aşksız yerde can yaşamaz
Yağmur yağmaz yemek pişmez
Kız evlenmez çocuk olmaz
Aşksız yerde güler açmaz.
Bu boyaya boyananlar
Bu denizde yüzenler
Aşk haline düşen canlar
Gözünde yaşlar durmaz.
Aşk boyasına boyananlar
Ebedi silinmez oldu
Aşktır feryad aşktır figan
Aşktır bütün derde derman.
Bu ebedi bir cevherdir
Paslanmaz bir mücevherdir
Bu hali sarhoşluğa düşen
Ebedi ayılmaz bu cihanda.
Bu şerbetten içen sarhoş
Ebedi sermestane kalır
Bu hastalığı olan bir can
Dermanı bulunmaz cihanda.
Bu aşk zümresine katılan can
Ayrılmaz aşkın sohbetinden
Gece gündüz zahmetinden
Doyulmaz aşk sohbetinden.
Daldım bu bahri ümmanı
Derdime aradım dermanı
Yoktur devru cihanı
Aşk bu derdin dermanıymış.
Aşk ile ciğerim pişti
Hangi yola gideyim şaştım
Nedametten aşk denizine kaçtım
Aşk derdimin dermanıymış.
Aşk denizini mesken eyledim
Bütün hikmetlerinden seyr eyledim
Bu cerrim od ile nar eyledim
Aşk derdimin dermanıymış.
Bu cihanda her hikmeti
Dost kapısında aşk muhbeti
Daldım bahri hakikatı
Aşk derdimin dermanıymış.
Aşk şerbetini içen didar
İşi gücü fiğanu zar
Kalbi umman vücudu nar
Aşk deryası Ahmed’i Muhtar.
Cümle aşık orda içer
Hal içinde cevze düşer
Ondan gayri yoktur dilber.
Aşk pınarı Ahmet imiş.
Aşık aşkı ordan alır
Aşk pınarı gönüldendir
Zaru figan dildendir
Bülbülün zarı güldendir.
Mürşidin sözü haldedir
Hal ile kalı getirir
Saliklere anlatırır
Cümle dervişleri ağlatırır.
Kul Hudavendi (Cevat Sevil)