- 1304 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
İT'Cİ BEKİR-3 ( MİSAFİR)
Asvalt yolun oralardan başlar Mercimektepe. Ağır ağır yükselir, hemen de biter.Tepesi düzdür.Geniştir.Yükseldiği gibi inerken,böğrüne Karaahmet pınarını alır. Pınarın suyu yaz kış gürül, gürüldür. Soğuktur. Suları dereye inerken söğüt ağaçlarının diplerine kayar. Karaahmet pınarının da sularının karıştığı aşağılardaki dere ovanın yüzünde alır başını gider. Aslında büyük değildir Mercimektepe.Ovayla asfalt yolun arasındaki tek engel o olduğundan köylü gözünde büyütür, büyük bir şeyi anlatacakları zaman;
" Mercimektepe gibi" derler. Köy de öyleydir.Küçüktür.Ama kış geceleri , karları yalayan ay ışığında evler çoğalır, binleşir köy büyümüş gibi olur.
Kış burnunu göstermiş, rüzgar yaprak peşine düşmüştü. Ama Mercimektepedeki ateş hiç sönmemişti.Ateş bazen küçülür, gökteki yıldızdan farksız olurdu.Alevlerin oynaşması bazen göğü tutar sabahlara kadar sürerdi. Köylü bilirdi ki ateş ölüyse ; Bekir efkarlı dır. Dal boyuysa, umutlanmıştır yine...
Bekir Mercimektepedeki evinin önünde yine ateşini yaktı. İçeri girip çıktı.Uzandı. Edemedi kalktı.
O da canı ciğeri , kardaşı Abdi gibi bir çıkar yol, bir umar arıyordu. Bir tepenin başında böyle kös kös oturmak, ateş yakmaktan başka bir işe yaramamak ağrına gidiyordu.
" Kezban köyde kaldı.Ben kışta kıyamette Mercimektepede... Diker gözlerimi bakar ha bakarım köye. Nereye varacak bunun sonu?"
Ateşi eşeledi. Üzerine odunlar attı.Çömeldi. Başı ellerinin arasında daldı gitti.
Nice sonra tekrar köye baktı. Gözleri büyüdü. Köyün üzerinde kanatlarından tutuşmuş koca bir kuş gördü.Bağırtıyla Mercimektepeye geliyordu. Fakat tepeye eremeden burun üstü köyün yanına düştü.Düşer düşmez de öyle bir patladı ki... Sesine kulak dayanmaz.Peşinden göğe bir ateş ağdı. Mercimektepe ne kalır ki yanında? Öyle bir ateş.Köy ışığa belendi. Bekir şaşırmış, korkmuştu. Dondu kaldı.Aradan çok geçmemişti ki gökten acayip bir şey hışırtıyla pınarın yanlarına süzüldü. Bekir kendinden geçmiş bayılmıştı.
" Heeey kimse yokmu ? Yardım edin bana... Yardım edin..."
Gece uçuşundaki pilot uçağındaki arızayla geri dönemeyeceğini anlamış, son anda paraşütle atlamıştı. Rüzgar onu almış, Mercimektepeye, Karaahmet pınarının yanlarına indirmişti. Bekir’in yanan ateşini gördüğünden, çoktandır bağırıyor, kendisine yardım edecek birilerini arıyordu.
Sesle kendine gelen Bekir doğruldu. Soğuğa rağmen terden sırılsıklamdı. Nefesini tutup dinledi.
" Orada kimse yok mu...? Yaralıyım. Yardım edin. yar..."
Ses kesilmişti. Bekir cesaretlenmek için sesli sesli;
"Ulan Bekir tuh sana. Düş te değilsin. Ölmedin de... Duyduğun insan sesi. Kalk bak. Yemez ya seni..."
Ayağa kalktı.Sesin geldiği yöne yürüdü.Adımları küçüktü. Pınara yaklaştığında yine korkusu arttı. Ay ışığında sırtından ipler çıkan adamı gördü. Eliyle bacağını tutuyor, hareketsiz yatıyordu.
" Benim gibi bir insan işte... Bayılmış" dedi.
Adamın anlını tuttu. Tere batmıştı. Önce sırtındaki iplerden kurtardı. Yere otutturdu. Kolunu ensesinden geçirip iki bacağından tuttu. Omuzuna aldı.
" Buna güreşte danabağı derler" dedi.
Gururlandı. Sonra gururundan utandı. Bekir’in korkusu, ürkekliği geçmiş canlanmıştı.
Sırtındaki adamla bir solukta Mercimektepe’ nin düzünü buldu. İndirdi. Sönmeye yüz tutmuş ateşi canlandırdı. Eğildi adamın yüzüne baktı. İnce ince soluyor, arada bir inliyordu. Titriyordu da...
" Ben boş bir gurur uğruna köyü terk etmiş, gelmiş Mercimektepeyi yurt tutmuşum. Ama olana bakın ki Allah bana gökten MİSAFİR gönderdi."
Sevinçle içeri koştu.Küçük bütan gaz tüpünü yaktı.Evi ışıdı. Dışarı çıktığında adamı oturur görünce geriledi.
" Gel kardeş korkma. Ben de senin gibi bir insanım işte...Pilotum. Uçağım düştü."
" O koca ateş senin uçağından çıktı öyleyse..."
" Nereye ? Nereye düştü uçağım?..."
Köyü gösterdi.
" Köyün yanına düştü. Önce patladı. Sonra öyle bir ateş çıktı ki, köy gündüz gibi oldu."
Pilot içini çekti.
" Yapacak başka bir şey kalmamıştı. Ama içim yanıyor "
"................"
" Gel otur yanıma. Benim adım Yalçın. Senin ki...? "
"Bekir"
" Her halde ayağım kırıldı Bekir, Çok ağrıyor."
" Gel kardaş içeri girelim"
Pilot ayağa kalkmak istedi. Bacağının birisi dizinden başka yerden de kıvrıldı.
" Anaammmm" dedi. Düştü.
Bekir konuşmadan bir danabağı daha aldı. Götürdü. İçeriye yer yatağına yatırdı. Üstünü örttü.
Köşeden peyniri, ekmeği getirdi. Misafirine ikram edilecek başka şeyler ararken şişeye eli takıldı. Gözleri ışıdı. Rakıydı. Abdi günler önce getirmiş;
" Çok efkarlanırsan içersin" demişti.
" Bak nasip bu güneymiş. Bu onun acısını hafifletir."
Rakıyı, su bidonunu, iki çay bardağını aldı geldi. Yatağın yanına oturdu. Tüpün aydınlattığı ışıkta gördüğü acılı yüzü Bekiri üzmüştü.
" Çok mu acıyor kardaş...?"
" Bekir sen beni dinle şimdi..."
" De kardaş.."
" İki düzgün ağaç bul. Birde ipe benzer bir şey..."
Bekir anlamıştı.
Koştu . Odunlardan iki düzgün dal kırdı. Boş bir çuvalı ince ince yırttı.
"Acıya biraz dayanacaksın ama kardaşım...? "
" Anlar mısın bu işten?"
" Güreşte birinin başına daha gelmişti. Orada ne yaptıklarını görmüştüm."
" Ben dayanırım. Hadi sen işine bak..."
" Şundan bir tane içseydin"
" O ne...O ?"
" Rakı"
Yalçın " Sırası mı? " diyecek oldu. Bekir anladı.
" Acını hafifletir kardaşım."
Bekir çay bardağının birine rakı, diğerine su doldurup Yalçına verdi. Rakıyı içen Yalçın boş bardakları uzatırken;
" Şimdi sen işine bak . Acı dayanılır gibi değil..."
Bekir kırık bacağı tuttu. Bağırmasına aldırmadan yerine getirdi. Ağaçları yerleştirip, çuvaldan yaptığı iple sardı.
" Yalçın kardaş... Yalçın kardaş..."
Ses alamayınca sustu. Kendisine de rakı koydu. İçti.
" Bayıldı kardaşım. Acıdan bayıldı..."
Yine rakı doldurup içti. Genzi yandı. İçi bir hoş oldu. Düşüncelere daldı. Umutları filizlenmişti. Canı öyle çok konuşmak istiyordu ki...
" Hadi bee kardaş...Aç gözlerini. Şu Bekir kardaşını bir dinle. Biliyorum acılısın. Ama senin ki geçer. Ya benim acım nasıl diner ?"
Nice sonra Yalçın gözlerini açtı.
" Bekir’di değil mi...?"
" Hee kardaş Bekir di. Ayağın... Ayağın nasıl ? "
" İyi. Sağ ol. Ne işin var bre Bekir bu kışta kıyamette tepenin başında ? Derdin ne olursa olsun. Bu seninki akıllı işi değil. "
" Anlatayım mı ? Beni dinler misin ? Dinler misin beni kardaş ?"
" Dinlerim tabii "
"Bak kardaşım" dedi sustu. Sonra yeniden başladı.
" Bak kardaşım, sen Gök Kamili bilmezsin. Nereden bileceksin ki? O Gök deyyus benim sebebim. Geçen yazdı. Ben Gök Kamile yıllıkçı durmuştum. Pancar sökümünde tarlada yavuklum Kezban’la konuşurken bizi yakaladı. Elinde sopa nereme gelirse vuracak. Tuttum elini. Bir daha sopayı kaldırmaya cesaret edemedi. Ama bana da olmadık hakaretler etti Kezban’ın yanında. Bıraktım işini geldim. Ama asıl önemlisi o itler yok mu ? Asıl onlar beni öldürdü "
" Ne iti Bekir ?"
Bekir iti, itleri anlatacak oldu. Vaz geçti. Misafiri bir pilottu. Anlatacaklarını ne kadar anlardı ki...?
" İşte öyle. Kezban’ın yanında bana sövüp saymasına dayanamadım buraya attım kendimi"
" İyi etmemişsin. Akıl işi değil bu. Her neyse... Şimdi de sıra bende. Sende beni dinler misin ?
" Hele kardaşıma! Sen anlatırsın da ben dinlemez miyim ?"
" Benim babam gece bekçisiydi. Gelirimiz de bir gece bekçisinin geliri ne kadarsa o kadardı işte! Ben her sabah erken kalkar simit satar, sonra okula giderdim. Lise çağlarında bir kızı sevdim. Senin Kezban ne kadar güzelse oda o kadar güzeldi işte...O da sevdamın farkındaydı. Sık sık göz göze gelirdik. Konuşmak için fırsat verse de, ben utanır konuşamazdım. Utancım elbisemden, ayakkabılarımdan dı. Arkadaşlarım gibi giyinemiyor, gittiği yerlere gidemiyor, yediklerini yiyemiyordum.
Lise bitmiş, bende Hava Harp Okulunun sınavlarını kazanmıştım. Dört yıl boyunca izinler verildi. Aramadım sevdiğimi. Okul bitmişti. İşte şimdi hakkım vardı. Gider onu bulur, anamı, babamı gönderir onu istetebilirdim. Ama bulamadım. yoktu. Nereye gittiğini de kimse bilmiyordu."
Bekir neredeyse nefes almıyordu. Avını kapmaya yatmış kedi gibi kıpır kıpırdı.
" Sonra kardaş sonra...? "
" Sonrası bulamadım işte... Umudumu kestim. O şimdi çoktan evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştır. Ben halâ bekarım."
Yalçın derin derin nefes alıp verdi. Efkarlanmıştı. Duyguları onu alıp eskilere götürmüştü.
" Bak Bekir sevgi hayatın suyudur. İnsan mutlaka bir şeyleri sevmesi lazım. Yoksa dal gibi kurur kalır. Sen bu ateşi sevginden yakmıyor musun ? Bende sevgimi uçmaya verdim işte...Uçmak çok büyük bir aşk. Bana Didarı bile unutturdu.
Havadan bakıyorsun. Dereler ırmaklar gümüş bir tel gibi uzanıyor. O heybetinden korkulan dağlar altında ufacık kalıyor. Denizleri, ovaları bir solukta geçiyorsun. Başını yukarı kaldırıyorsun bulutlar pamuk tarlası gibi . Geceyse yıldızlar elinin altında.
Asıl önemlisi uçmanın bir gayesi olması. Biz sen Kezbanla konuşasın, öteki tarlasın da rahat çalışsın, beriki evine huzur içerisinde gidebilsin diye uçuyoruz.
Bunları düşününce uçağın kanatları kolların, motoru yüreğin oluyor. Aslında hava yerden daha emniyetlidir. Her şeyin en ufak hesabı yapılmıştır. Ama olacaklardan da insan kaçamıyor. Sana bir şey daha söyleyeyim Bekir..."
" De kardaş"
"İnsan kendisine acımamalı. Şimdi senin yaptığın bu. Çünkü zamanında bende aynı şeyi yaptım. Bazı şeylerin değerini o şeyi kaybetmeden bilmeli insan.Mutlu olmanın yolunu aramalı. İnsan büyük oynayınca kaybı da büyük oluyor. İşte böyle Bekir işte böyle...*
İkisininde duyguları ayyuka çıkmış, yürekleri de ,bedenleri de yorulmuştu. Yalçının, peşinden Bekir’in gözleri kapandı. Uykuya geçiverdiler.
Gün soğuk soğuk ışıyordu. Pata pata sesleriyle önce Bekir gözlerini açtı. Dışarı çıktı. Merakla yukarı baktığında tepesi pervaneli acayip başka bir kuşun üzenlerin de döndüğünü gördü. İçeri girip, telaşla Yalçını uyandırdı.
Yalçın sesi aldı. Tanıdı.Yüzü ışıdı. Gülümsedi. Elini sevgiyle Bekir’in omzuna koydu.
" Hadi Bekir o çok sevdiğin ateşini yine yak. "
Ateş tutuşmuştu. Çatırdılar alevleri başka dallara taşıyordu. Bekir yukarı baktı.
" Gidiyor " dedi.
Yalçın gülümsedi.
" Bekir sen hiç yuvası bozulmuş karınca gördün mü... ?"
" Gördüm "
" Peki gördün de, karınca döner durur da, hiç yuvasının yanından ayrılır mı...?"
" Ayrılmaz "
" İşte o yukarıda gördüğün de beni bulmadan buralardan ayrılmaz. Yoksa bıktın mı benden? ?"
Bekir utandı. Cevap vermedi. Yalçın sevgiyle gülümsedi.
Ateş göğü tutmuş, gökteki seste çoğalmış yaklaşmıştı. Helikopter alçaldı. Düzlüğe kondu
Şapkalarını tutarak iki kişi indi. Koşarak yanlarına geldiler. Yalçına sarıldılar. Öptüler. Bekir’in elini sıktılar. Yalçını sedyeye yatırıp alıp götürdüler.
Bekir tepenin düzünde kalakalmıştı. Buruklaşmış, ne olduğunu anlayamamıştı. Boğazı acıyor, ağlamak istiyor, ağlayamıyordu...
" O benim misafirimdi, kardaşımdı. Nereye götürüyorsunuz?
Kimse sesini duymadı. Helikopterden birisi tekrar indi. Yanına gelerek Bekir’in kolundan tuttu. Sürükleyerek götürüp helikoptere soktu. Yalçın kollarını Bekir’e uzatmıştı. Sarıldılar. İkisi de ağlıyordu. Göz yaşları birbirine karıştı.
" Doğru köye Bekir . Doğru köye... Kezbanının yanına . Yakında ben tekrar geleceğim.Geldiğimde düğünün kurulmuş olacak."
" Ya sen...? Ya sen... ?"
" Bende ... Bende evleneceğim. Bizimki akıllılık değil. Sen de benim düğünüme geleceksin,"
Tekrar öpüştüler. Bekir indi. Helikopter havalandı. Mercimektepenin üstünde bir tur attı. Bekir gözden ırayınca ya kadar arkasından baktı. Sonra köye yöneldi.
Köy yolunun başında durdu. Düşündü. Elini " Boş ver" anlamında havada salladı,
" Düğünüme Yalçın kardaşımda gelecek!"
Bir ıslık tutturdu.Dere şırıltıyla akıyor, güneşin vurduğu karlar gözünü alıyordu.
Hızlandı...
YORUMLAR
sanırım devamı gelecek..
belki yaşanmışlıktır..
o yüzden cevaplanması gerekenleri sonraki bölümde arayacağız..
tebrikler
tebrikler..
Bedri Tokul
Bundan sonrasını okuyucu hayal etsin diye düşündüm.
Bir ara düğünü yazmaya yeltendim.
Başlayınca da konu başka yerlere kaydı.
"KÖYÜMÜN İNSANLARI" başlığı altında bir köy düğününü anlatmaya çalıştım.
Selamlarımla Ustam.
Harika bir öyküydü. Dertsiz bir Allah'ın kulu yok ama önemli olan üstüne sıkı sıkı giymemek.. Mutlaka yapılacak bir şeyler vardır hafiflemek için.. Çok beğendim. İlk kez bir öykünüzü okuyorum çok başarılı buldum. Hele ilk yardım konusu muhteşemdi. Tebrik ediyorum. Saygılarımla..
Bedri Tokul
Benim " Mahallenin efesi" isimli öykümü de beğeneceğinizi umuyorum...
Bayramınız kutlu olsun. Allaha emanet olun...
Aysel AKSÜMER
Bedri Tokul
Yorumun için teşekkür ederim kardeşim. Beni mutlu ettin.
Bayramın kutlu olsun...
Bedri Tokul
Selamlarımla gözlerinden öpüyorum. Hoşca kal...
Bayramın kutlu olsun...
çok güzel bir öyküydü ağabey
mesleki bilgilerle donanmış ve öyküyü süslemiş..
yaşanmıulık diyor ya tacettin ağabey çok şeyi belli ediyor zaten...
final kısmında ne çok da rakı bölümü can alıcıydı
sık dişini az kaldı
çatlasın taco
zaten yeni bir reçete yazdırdım haberi yok
büyüklere bir çay bardağı
çocuklara çay kaşığı ile...çarpar onu ama idare ederiz.)))9
çok hoştu
sevigler saygılar ağabey
Bedri Tokul
Evetttt... Rakı olmazsa olmazdı... Günde az kaldı, canımda....
Hayırlısı olsun canımız sağ olsun.
Gözlerinden hasretle öpüyorum ...
Bu deli Bekir'le, pilot Yalçın'ın muhabbeti hiç bitmesin istedim. Hele finalse duygu sağanağıydı.
Anlatımda öğreneceklerimiz var sizden.
Tebrikler Bedri abi.
Bedri Tokul
Öğretmeye gelince... Benim ne hattime...
Gözlerinden öpüyorum ustam...
üç bölümlük bir yaşanmışlık......hikaye gibi....... yazar mesajlar veriyor....zengin ve sömürü düzeninde....her daim haklı olan bir taraf oluyor......konudaki itler....güç simgesi.....etraf yağcı yalaka dolu.....haksızlığa başeğmişlik.....sevdiği her şeyden vazgeçerek ama yinede gözünün önünden ayıramadığı yavuklusu...boş gururun hep kendisine zarar vermesi......ve pilot yalçının gelerek bekiri uyandırması bekirin işi kavrayıp öze dönüşü gerçekleştirmesi.....gaza gelmeme.......karşı gücün silahıyla karşı güce boyun eğmeme......karşı gelme......durumu.....aynı gururların.....insanda varoluşu.....köyündede......şehirindede.....cahil kesimindede.....aydın kesimindede....var oluşu....her daim derim......keskin bıçak gibisin.....yazılarında öz.....insanın içine işleyen fitil işlemez tabiriyle söylenen dikiş tutmaz yaralar açan kama gibi.....sen yaz bedros.....bu işi çok iyi bilenlerdensin.....asfaltta betonda iz bırakıyorsun....can gardaşım benim....
Bedri Tokul
Aslında haklısın gardaş... Demelerim vardı bu öyküyle... Sen daha fazlasını görmüş, daha fazlasını fark etmişsin.
Eee... kolay değil tabii... Bakmakla görmek ayrı şeyler...
Benim için değeri biçilemiyen yorumun için teşekkürler...
Hasretle gözlerinden öpüyorum...
Akıcı bir üslup,diğer bölümlerini de okuyup yorum yazacağım.
Sevgilerimle.
Selamlar.
Bedri Tokul
Selam ve saygılarımla...