- 486 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tencereden Al Haberi-2
Selam.
Gene ben, yani tencere Çelik.
Görüşmeyeli çok fazla olmadı, fakat sizin bilmediğiniz bazı önemli olaylar cereyan etti. Belki de “önemli” diyerek abartıyorum. O yüzden siz bana fazla aldırmayın. Bazen olayları derecelendirirken karıştırabilirim. Olanlar dedikodu türünden şeyler canım. Hangisinden başlayacağımı bilemiyorum.
İsterseniz önce kendimle ilgili olandan başlayayım. Hava atmak gibi olacak, ama artık idare ediverin. Hem, birazcık övünmenin kime ne zararı var ki?
Geçen görüşmemizden sonra, tencere imalatçıları benim için kavgaya tutuştular. Hepsi de beni ne kadar çok sever, ne kadar çok takdir edermiş de haberim yokmuş! Hangisine sorsan “Bizim imal ettiğimiz tencere” diyor. O yüzden tartışmaya son vermek için markamı soran çok sayıda okuyucu ile karşılaştım. Ama, markamı söylemem; çünkü reklama girer.
Yakın zamana kadar benim varlığımdan haberi bile olmayan imalatçılar, serüvenlerim çok sayıda sitede yayımlanmaya başlayınca, yani medyatik olunca peşime düştüler. Yakında reklam teklifleri de gelirse hiç şaşırmayın.
Bu kadar övünmek yeter sanırım. Biraz da şu Şekip beyin ailesine bakalım:
Bu günlerde ailede sık sık referandum ve halkoylaması sözcüklerini duyuyorum. Tam çıkaramadım ama galiba ikisi de aynı anlama geliyor olmalı. “Evet” ve “Hayır” sözcükleri de fazla telaffuz edilmeye başlandı. Dün, Şeref babaannesi Şehnaz hanıma soruyordu:
-Babaanne referandumda ne diyeceksin?
-Ne diyeceksem derim, kimseyi ilgilendirmez.
-Hayır de, benim tatlı babaanneciğim.
-Neden hayır diyecekmişim? Annen ne diyor?
-Annem hayırcı. Şeyda da öyle. Babamı bilmiyorum.
-Annen hayır diyorsa benimki kesin evet.
-Sen de amma taktın anneme. Memleketin halini görmüyor musun?
-Ne varmış halimizde? Sadece annen yüzünden evet demiyorum. Bu gün o dini bütün profesörü dinledim, “evet deyin” diyordu. Dindar adam yalan mı söyleyecek?
-Önceleri Meclis TV’yi izliyordun. Şimdi meclis tatilde, biraz maç seyrederim diye sevinirken başladın açık oturumları izlemeye. İzin ver de bari milli maçları seyredeyim.
-Top oynayanları izleyip de ne olacak?
-Babaanne, ben maçları izlemekten zevk alıyorum. Hep senin programlarını izlemek zorunda mıyım? Ya açık oturum ya da cüppeli hoca… Elinde kumanda istediğin yeri açıyorsun.
-Benim programları izle de biraz bir şeyler öğren! Hem o televizyonu ben aldım. Yoksa tüplü televizyonu izlerdiniz yıllarca. Ben aldığıma göre tabii ki kumanda da benim elimde olacak. Allah dedenden razı olsun. Beş senedir onun bana kalan maaşı ile hem bir sürü eşya aldım, hem de hayır yaptım.
-Babaanne, sen beş senedir mi dedemin maaşını alıyorsun? Oysa dedem öleli yirmi beş seneden fazla oldu.
-Beş sene oldu beş… Sen benden iyi mi bileceksin?
-O zaman dedem öldüğünde benim on dokuz yaşında olmam lazım. Halbuki ben dedemi hiç görmedim. Çünkü ben doğmadan önce ölmüş.
-Rahmetli öldüğünde başta Kenan Evren Paşa vardı. Hiç unutmam, tam beş sene oldu. Ölmeden önce bana dedi ki…
**
Aslında şu anki durumum hiç de hoş değil. Vakit öğleni geçmiş olmasına rağmen dün akşamdan beri içimdeki yemek artığı, su, iki tabak ve birkaç tane de çatal ile evyenin ortasında yıkanmayı bekliyorum. Bekliyorum da bu işi yapmaya kimsenin niyeti yok. Mutfağa gelip giden çok oluyor. Bunlar ya bir şeyler alıyorlar, ya da su içip gidiyorlar. Üstelik bu durumda olan sadece ben değilim, benden başka yıkanmayı bekliyen tencere ve tabaklar da var.
Kapı zili çalıyor. Açmak için giden yok. Oysa Şekip bey hariç herkes evde. Gene çalıyor, gene çalıyor, çalıyor… Neden sonra Şenay hanımın sesi duyuluyor:
-Şeyda,Şeydaaa! Kapıya baksana kızım!
“Öf be, öf be! Her şeye ben koşturuyorum. Sanki bu evde bir tek ben yaşıyorum.” diye söylene söylene kapıya doğru gidiyor Şeyda ve gitmesi ile dönmesi bir oluyor. Belli ki gözetleme deliğinden bakmış.
-Anne, anneee, Ayla teyzeler gelmiş. Koş!
-Ay allah, tam zamanıydı. Çek şu mutfağın kapısını da oradaki dağınıklık görülmesin.
**
Misafirleri salona aldıktan sonra anne kız mutfağa geldiler:
-Anne, ne ikram edeceğiz bunlara? Geleceklerinden haberin var mıydı?
-Yok canım, haber vermeden geldiler işte. Bayılır böyle insanları zorda bırakmaya bu Ayla.
-Haberimiz olsa bir şeyler yapardık.
-Münasebetsiz şeyler. Ayla’dansa o yanındaki yok mu, ne sinsidir o, ne sinsi!
-Zehra teyze mi?
-Evet, laf çekmeye bayılır. Bir an önce yanlarına gideyim, yoksa babaannenden her türlü havadisi alır valla.
-Öyleyse abim gitsin, pastaneden bir şeyler alıp gelsin.
-O anlamaz kızım, beceremez. Sen bi koşu al da gel. Bu arada ben de çayı koyayım.
-Hep oğlunu koru. “Yapamaz, edemez” deyip ona hiç iş yaptırmıyorsun.
-Uzatma da git.
**
İçimdekiler yetmezmiş gibi bir de Şenay hanım demliği yıkadığı suları da döktü ve salona gitti. İyice kulak kabarttım ve salondaki konuşmaları dinlemeye çalıştım. Çok iyi olmasa bile biraz duyabiliyorum.
-Aylacığım ne iyi ettiniz de geldiniz. Özlemişim vallahi. Dur sana bir kere daha sarılayım. Zehracığım seni de öpeyim. Bu ne şıklık böyle!
-Ayyy Şenaycığım seni bu uygunsuz saatde rahatsız ettik ama…
-Aşkolsun Ayla, o ne biçim laf öyle? Rahatsızlık ne kelime. Biz yabancı mıyız? Kapımız dostlarımıza günün her saatinde açıktır.
-Zehra gitmeyelim, dedi ama pazar dönüşü biraz dinlenmek, biraz da sohbet etmek için uğrayalım diye ben ısrar ettim.
-Böyle düşünürseniz inan ki darılırım. Burası sizin de eviniz.
-Ne olur bizim için herhangi bir zahmetde bulunma, biz biraz soluklanıp kalkacağız zaten.
-Estafurullah, zahmet ne demek?
-Lafa daldık, soramadık. Kusurumuza bakma teyzeceğim. Siz nasılsınız? Maşallah iyi görünüyorsunuz? Allah uzun ömürler versin.
-Teşekkür ederim kızım. Bu günümüze şükrediyoruz. Allah ömrü, verdi mi veriyor; bazılarının hoşuna gitmese de, işine gelmese de yüce mevlam böyle takdir ediyor işte.
-Neden beni iğneliyorsun anneciğim misafirlerimizin yanında? Allah seni başımızdan eksik etmesin! Kapı çalıyor galiba, müsaadenizle bakıp geleyim.
-Kapı mapı çaldığı yok. Çalsa ben de duyardım. Hoşuna gitmedi ya, kaçıyor.
-Çaldı teyzeciğim,çaldı; hem de iki kere.
***
(Devam edecek)