BİR DERENİN ÖYKÜSÜ (HATİP ÇAYINA AĞIT)
BİR DERE ÖYKÜSÜ
(HATİP ÇAYINA AĞIT)
“O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler” O güzel dere de aktı aktı tükendi, yok oldu. Oysa bir zamanlar berrak akışı ve duruluğuyla etrafına bereket verirdi. Henüz etrafı yapılarla yeni yeni kuşatmaya başlamıştı. Şehir merkezinde yer yer üzeri kapanan bu güzelim dere, Hatip çayı. Gecekonduların bulunduğu bölgelerde akışıyla güzel bir manzara oluşturuyordu. Çevresini kuşatan kalabalık her gün biraz daha kalabalıklaşıyordu. Çaresiz insanlar buldukları arazi parçasına bir gecede konutlarını konduruyorlardı. Bu gecekondulara zamanla o kadar çok paralar harcanıyordu ki, şehirde iki daire almak mümkün. Yinede işi gücü, kırığı döküğü bitmek bilmez bir türlü.
Bir zamanlar bu çay kenarları binlerce insana ne güzellikler yaşatmıştı. Her iki yakası da yemyeşil bir cennet bahçesi gibiydi. Her çeşit meyve sebzesi mevcuttu. İşçisi, memuru, esnafı yorgunluğunu ağaçlarının gölgesinde piknik yaparak atmıştı. Yüzme bilmeyen çocuklar, yüzmeyi bu derede öğrenmişti. Çocuklar dereden birçok oyun çıkarırlardı. Yazın sıcaktan bunalanlar, burada serinlerdi. Çamaşırlar, halılar, kilimler yıkandı. Bahçeler, bostanlar sulanır, inşaatlara sular taşındı. Hayvanlar suyunu buradan içtiler. İnsanlarında içtiği çok olmuştu. Birçok balık çeşidine yurtluk yapmıştı. Balık avlayan avcılar da olmuştu. Ne kadar bereketli ve cömert idi. Hiçbir karşılık almadan veriyor, veriyor, veriyordu.
Yakınındaki tarlalarda çalışan çiftçilerin can dostuydu. Ekilen tarlaların verdiği yorgunluklar bu derede giderirdi. Ağaçların altında yorgun insanlar yatardı. Koyunlar, kuzular gölgeliklerde koyun konuna yatardı. Mandalar söğüt dallarına yuva yapmazdı. Ama söğüt altlarında geviş getirirlerdi. İğde ağaçları nefis bir koku yayardı. Hele çiçeklendiklerinde arıların sevinci kaplardı her yanı. Bazı ağaçlarda arı kovanları bile vardı. O salkım söğütler, çocukların tek eğlencesiydi. Uzan salkımlardan çayın en derin yerine atlayışlar oldukça keşifliydi. Çakı bıçağı ile düdük yapmak bir başka keyifti. Kuşların cıvıltısı, kelebeklerin uçuşunu süslüyordu. Çocukların tek oyun alanıydı. Ağaçlara salıngaclar kurulurdu. Bebekler beşiklerde uyurdu. Giysilerini dizlerine kadar katlayıp, dere boyu yürüyüşler yapılırdı. Geçiş yerlerine dizilen taşlarda seksek oynanırdı. Kim suya düşmeden karşıya geçecek oyunları oynanırdı. Bazen çay sularına kapılmış öteberi toplanırdı.
İnsanlar tepe tepe kullandıkları bu çaydan, korktukları için uzak duruyorlardı. Öyle fazla yanına sokulmuşlardı. Yoğun yağışlarda akıntı sele dönüşürdü. Yani sel yatağı diye insanlar uzağına yerleşiyorlardı. Köyünde deresini bırakan, bu derenin kenarına geliyordu. Geliyordu ama. Ne köydeki derenin kıymetini bilmişlerdi. Ne de buradaki derenin kıymetini bildiler. Sağlı sollu etrafı kuşatılan güzelim dere, bu kalabalığın yükünü çekemedi. Altyapının almadığı, iğreti yapılaşma beraberinde çevre kirliliği getiriyordu. Atıklarını atacak yer bulamayan insanlar, dereye alıp gözden uzaklara götürür mantığı ile eline geçeni dereye atıyordu. Yani açıkçası, Belediye hizmetlerinin eksik olduğu bu zamanlarda, çöpler dereye atılmaya başlandı. Dere kirlendikçe, kirleniyordu. Sobanın külü, kurumu, evlerin molozu, süprüntüsü dereye aktı. Zamanlar dereden sudan çok çer çöp akmaya başladı.
Dere artık insanlara küsmüştü. Her geçen gün kirleniyor, kirleniyor kirleniyordu. Kirletmekle yetinmeyenler, Foseptik çukurların akıntısı bağlanmaya başlandı. İşte bu nedenlerden dolayı, artık bahçe, bostan sulanmaz oldu. Çocuklar önce dereyi terk ettiler. Ağaçlarla eğlenir oldular. Çünkü henüz meyve ağaçları yok olmamıştı. Çocukları meyve ağaçlarının kuşudurlar. Ağaçlarla birlikte çocuklar ve kuşlar çay kenarlarını terk etti. Kirlilik öyle boyutlara ulaştı ki, insanlar cinayet işleyip ölüleri bile attılar. İnsanlar dere kıyısına gelmeye korktu. Köyden kente göçün hızlı olduğu bu dere boyunda insanlar çoğaldıkça dere kirleniyordu. Kirlendikçe pis kokularda çevreyi sarmaya başladı. Yeşil dokusu hızla yok olmaya başladı. Artık kanayan bir yaradır, hatip çayı. Şu insanoğlu ne kadar ilginç bir mahlûktu. Bir yandan uygarlıklar kurarken, bir yandan da doğayı katlediyorlardı.
Eskiden zaman zaman yağan yağışlar dereyi oldukça güzelleştirirdi. Sonraları gelen yağışlar kirlenen dereleri daha da çirkinleştirdi. Oysa bu dere asırlardır kimseye zarar vermeden akıp gitmiş. Kalecik’teki İdris dağından doğan ve Etlik’te çubuk çayı ile birleşip Ankara çayına dökülen bu akarsuyu köprüler süslüyordu. Ankara çayı üzerindeki köprü bir sanat harikasıdır. Bu köprünün adı Akköprü’dür. 1222 yılında Selçuklu sultanı Alaeddin Keyhubat tarafından yaptırılmış. Sekizyüz küsur yıl sapasağlam ayakta durmaktadır ve bugün hala varlığını sürdürmektedir. Eskiden bu köprü ne kadar güzel bir tablo oluşturuyordu. Yöredeki kahvehanelerin duvarını süslüyordu. Şimdi ise kirlilikten köprü bile küsmüş. Ak’ı gitmiş, kapkara bir taş yığını kalmış.
Hatip çayının ihtişamı eskiden daha güzelmiş. Bent deresi denilen adını küçük bir barajdan alan bu semtin ilk sakinleri Rumlar ve Ermenilermiş. İnşaat ustası olan bu insanlar çayın etrafına muazzam binalar yapmışlar. Ankara kalesinin eteklerinde de küçük taş köprüsü ve ahşam köprüsü iki yakayı bağladığı eski resimlerde kalmış. Burasının bir mesire yeri ve eğlence merkezi olduğu söylenir. Aslında ilk kirlenmeyi burası yaşamış ve 1957’lerde gelen korkunç bir selden sonra eski özelliğini kaybetmiş. Üzeri kapatılarak yollar yapılmış dere gizlenmiştir.
Bugün küsmüş, kirlenmiş, kokmuş ve eski heybetinden eser kalmamış bu güzelim doğa harikası dere siyasilere politika malzemesi olmuştur. Artık Belediye başkanı seçilmek için siyasiler dereyi ıslah etmekten, eski ihtişamına kavuşturmaktan söz etmekteler. Çevresini cazibe merkezi yapacağını söyleyenler bile var. Kirlenen sadece hatip çayı değildir. İnsanoğlunun yerleştiği her yerde bu tür kirlenmeler yaşanmaktadır. Çubuk çayın da ayni şekilde kirlenmiş, kokmuştur. İki çayın birleştiği Ankara çayı da ayni şekildedir. İki kirli çay birleşmiş, daha kirli bir çay olmuş. Başkent Ankara’nın ortasında pis pis akmakta ve kokmaktadır. Demek ki; Hatip çayının o eskilerdeki ihtişamı, bereketi ve temizliğindeymiş gelmekteymiş meğer.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.