- 755 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Boş Beşik ardahan öyküleri 126 (kitap)
Galaksiler arası evrenlere gidip, gönlümüzce eğlenirdik.
Kars’a nakil etmek bile sorun idi.
Soğukların bir kunçuna sıkılmış şehrimizin sinemaları: Padogaların dokuz katlısından bir kat hündürdü.
Çıldır’a, Hanağa ulaşmak meseleyken. Ergenlik çağı gençleri bizler öğrenciydik bir başka kimliğimizle. Şanslıydık! Çok şehirlerde sinemalar yoktu. Ardahandakiler; eski ve yeni isimleriyle mütearifti. Nerelere; seyir vasıtasıyla gitmedik ki?
Yeni Sinema’nın balkon kısmının bobil’de çıkılan lobisi ikinci kattaydı. Büfesi verilen arada açılır; şıngır-mıngırdı, eğri, yıkılacak gibi dururdu. Dizaynını öyle kayırmışlardı. Kim bilsin?
Yüzde altmış oranında yabancı filimler asılmıştı. Yabancı memurlar ve az müşteri olurdu balkonda ona sebeptir...
Renkli afişler...
Gözümüze öyle sokmuşuz; hatırda kalmamışlık etmedi afişler. Resim yaptığımda hafıza- egzersiz yaparım, ne dersiniz lap aynı afişleri çizerim, boyarım.
George Hamilton isimli artistin afişini hatırlarım. Televizyonlu Dünya yerine geçince, sinemadan tanıdığımız isimleri dizilerde izledik. Çok aman aman bir artist değildi. Karakterlerde oynardı. Annesi Amerikan yerlisiymiş. Yakışıklıydı. Bizim Nuri Alço’yu andırırdı... fakat bir ifade billurluğu yoktu. Öldü mü, kaldı mı?
Afişleri okurduk görsel malzemelerin bir sanat eseriydi onlar. Elle çizilenleri, çizilmeyenlerden ayırırdık. Ömer Muz gibi dev sinema afişi sanatçıları vardı. Özgünlük sıkıntısı çektiğimiz genel sanatımızda: Afişler özgündü. Ayrıca estetik kalitesi dünya çapındaydı. Hangi sektörde işi ciddiye alırsanız; o sektör yediğini inkar etmez. Ne ekersen onu biçersin. Doğra tasa, o gelsin kaşuğa. Hollywood’un şu an en iyi afiş sanatçıları Türk sanatçılarmış.
Afişlerin önünde dakikalarımız geçerdi. Boşuna değilmiş. Medya okur yazarlığı dersini gelişmiş ülkeler yanında ülkemizde de okutuluyor. Dersin amacı kitle iletişim araçlarında gerçek ve sanal ayırdının iyi yapılabilmesi. Biz elle çizilmiş resimleri ve çekilmiş fotoğraf portreleri ayırt edebiliyorduk. Zorro’nun afişinde elle çizilmiş resmini Cüneyt’in " Vatandaş Rıza " filmindeki kazaklı fotoğraf resminin analizini sanal ve fotoğraf temelinde yapmıştık. Güne kör bakayım ki! Yani lafın özü: Medya okur yazarlığı dersini biz dersten kaçarak sinema salonlarında yapıyormuşuz. Hayret etmez misiniz? Bu dersin yeri gelmişken anlamsal açılımı: Kitle iletişim araçları: Bir kaynaktan alıcılarına yayılan tüm mesajların, iletilerin vericiden çıktıktan sonra alıcı tarafından seçilmesi. Bir çocuk, uzay fiziği dersi almasına ne gerek, ne imkan var mıdır? Hakikat ve hayal tabakasını anlamak: Gerçek mi? Kurgu mu gibi... boşanma mahkemesi dizilerinin, analizi ve yorumunu yapmak gibi. Boşanma mahkemeleri dizilerinde hakim gerçek hakim değildir. Mahkeme salonu da gerçek değildir. Fakat gerçek bir mekan ve zamanının olayın yansıtıldığı kurgusal bir gerçektir. Yapının varlıksal anlaşılması, Medya okur yazarlığı ile yapılır. Kimi insanlar televizyonda mahkemeyi ve hakimi gerçek sanıyor. Saf gerçeği ve kurgusal gerçeği yorumlayabilmek için okullarda bu ders okutuluyor. Ahlaki çekinceleri içeren kodları mesala izlenme yaşlarıyla ilgili amblemleri T.V. de çözmesi çocuğun ve kendine uygun olmayanı beri tutmayı öğrenmesi. Gazetelerden, kitaplardan tutun da, ders veren öğretmenin konferansı bile medya okur yazarlığına havidir. O maksatla biz Yeni Sinema’da hayat okulunda okuduk derken; kültür dilinin bir boyutunu bilmeden öğreniyormuşuz.
Boş Beşik filminin afişinde yönetmenin ismini "rejisör" yazsa da çözmüştük. İsterse yönetmen desin hepsinin aynı anlama geldiğini ve filmin yaratıcısı onun olduğunu bilirdik. Bunlar kendiliğinden olmuştu. Zamanla biri bir laf etmiştir, diğeri üstüne bir şey koymuştur. Birikerek saha sistem haline ermişti. Senaryolarda Sefa Önal, Bülent Oran; Osman F. Seden çok geçiyordu. Zeki Ökten, Şerif Gören, Yılmaz Atadeniz, Natuk Baytan, Remzi Cöntürk, Yücel Çakmaklı yönetmen isimleri olduğunu hoppadanak tanırdık. Prodüktörün parayı yatıran ticaret sahibi kişi olduğunu öğrenmiştik: Abdurrahman Keskiner, Kemal Kan, Ümit Utku, Türker İnanoğlu gibi..
Renkli sinemaskop ibaresi her afişte göremezdik. Afişi çizen kişi küçük bir isimle imza atardı arardık onu buluncaya kadar arardık. Bu yapıyı da çözmüştük. Misafir sanatçılar ibaresini öğrendik ki misafir sanatçılar az bir süre filimde gözükürmüşler.
Alageyik, Ezo Gelin afişleri öbür Türk filmleri gibi girişte ve alt kattaydı, her duvar afişlerle bezenmişti. Görsel okuma için ne denli bir isabet. Görsellik göz ve zihin eğitimi için çok önemlidir. Eskiden duvarlarda halı ve kilimler asılıydı. Suriye’den gelen halılarda ’ kahve içen kadın, kız kaçıran arap’ gibi kompozisyonlar vardı. Onu seyreden bizler ile bugün boş duvarları seyreden çocukları göz eğitimi itibariyle mukayese etmek istemem.
Görsel okuma ile bir de medya okur yazarlığı çıktı. Kültür kodlarının medya da yani gazetede, televizyon da kitapta , broşür de, havaalanında.. lavaboyu gösteren logoyu açımlama da, karayolların da levhaların yorumlanmasında...kısaca ileti namına ne varsa onların sembol şekillerin ne anlama geldiğini anlamak sanatına ve öğrenilmişliğine denir.
Öyküyü bitiriyoruz... Muradımız şuydu: Ardahan sinemaları devrinde en çok gişe hasılatı yapan filimler: Boş Beşik, Ezo Gelin ve Alageyik’tir.
yalçıner yılmaz
29-08-2010-çanakkale
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.