- 1075 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
SILA YOLLARINDA!
Nihayet beklediği gün geldi! Bu günü, iple çekmişti. Bir yıl boyunca sıla özlemi burnunda tütüyordu.Öyle kolay mıydı anavatandan ayrı kalmak!Bunu ancak kendisi gibi olan,gurbette yaşayan bilir,anlardı.
On beş yıl olmuştu yaban ellerde çalışalı. Buraların kahrını çekmek öyle kolay değildi. Dayanmıştı dayanmasına ama bir de kendisine sormak gerekti: “nasıl dayandığını!”Kendisiyle savaşımı ilk günkü gibi devam etti durdu.İç hesaplaşması asla bitmedi,sürüp gitti bunca yıl.Her ne kadar çocuklar,kendisi gibi vatan özlemiyle yanıp tutuşmasa da;o ise içten içe kendini kemiriyordu.
Güneşinin sıcaklığını, yaylasının serinliğini, köydeki akrabalarının ve komşularının sohbetlerini özlemiş,her şey burnunda tütüyor,burnunun direği sızlıyordu,sıla hasretiyle.Geldiğinden bu tarafa güneşe hasret gidecekti neredeyse.Alamanyada yazları bulutların arasından nazlı nazlı el sallıyor,bir türlü varlığını göstermiyordu.Anavatanında öyle miydi hiç?Güneş bile farklı ısıtırdı insanın yüreğini.Ciğerlerine dek sıcaklığını hissederdi.
Yazı görmeden kış, hemen peydahlanırdı.Sanki mevsimler,kabus gibi gelirdi kendisine.Meteorolojinin verdiği karamsarlık hiç değişmezdi.Isı sıcaklıkları,her zaman aşağıya doğru giderdi.
Araba galerilerini gezdi gün boyu. İkinci el wosvegen bir minibüs almayı düşündü.Boş gitmek olmazdı.Minibüsün içerisini tıka basa hediyelerle doldurmaktan çocuk gibi zevk alırdı.Kendi şanına ters düşerdi yoksa.Köyüne vardığında bütün halk, “Alamancı İsmail” diye etrafına üşüşecek,onlara hediyeler vermenin mutluluğunu doya doya yaşayacaktı.Karısı, İsmail’in bu huyundan bıkmış olsa da hiç dinler miydi,karısını.Pısırıklık ona ters düşüyor,”Alamancı İsmail” şanına yakıştıramıyordu.
Bıyıklarını burktu.Kıvrık olan uçları,daha da sivrildi.On beş yıl önceki haliyleydi.Alamanya,her şeyini değiştirmişti ama bir tek bıyıklarına gücü yetmedi,onlardan asla vaz geçmedi.Sadece yan taktığı köylü şapkasını kaldırıp attı.Onun yerine kenarları geniş fotör şapka takmaya başladı.Rengi de süt beyazdı.Özellikle beyaz rengi çok seviyordu,Alamanlara inat olsun diye.
Beyaz renkli vosvegeni üç aşağı beş yukarı anlaşıp, aldı.Kontağı çevirip Lindin str.sine doğru yöneldiğinde mutluluktan uçuyordu.Az ilerde neredeyse yaya çizgisinden geçmekte olan yayaları ezecekti.Son anda içindeki hayal aleminden kurtulup acı acı firene bastı.Yayalar,hiç istiflerini bozmadılar.
“ Öff be!Az daha yayaları karınca gibi ezecektim!” diye mırıldandı.
Eve geldiğinde akşam olmuştu.Çocukları,etrafında sevinçten uçuyorlardı.Büyük oğlu,babasının zayıf tarafını kullanmasını çok iyi biliyordu:
“Babacığım,sen yorulduğunda,uykun geldiğinde direksiyona geçerim değil mi?”
Çocukları onun için her şeyiydi.Hepsinin ayrı bir değeri vardı,Birbirlerinden ayırmaz,sevgisini eşit bir şekilde göstermeye çalışırdı.
“Tabi kullanırsın oğlum,kocaman delikanlı oldun artık.Sana güvenim sonsuz.”
Babasının güvenini kazanmak büyük oğlunu gururlandırıyordu.
“Arabamızı sileyim” diye eve fırladı.Bir kova su alıp döndü.
O gece hepsi de geç saatlere dek sevinçten bir türlü uyuyamadılar.İki gün sonra erkenden yola koyulacaklardı.
Karısı Züleyha,yatakta cilvelenip durdu.Biliyordu ki kocası,kendi dünyasında "köyünü" gezmekteydi.Nice sonra köyün hayalinden kurtuldu, işte o zaman azgın bir boğa gibi karısına sarıldı.Sivri bıyıklarını,karısının memelerine değdirdikçe Zeliha, çılgınca kendinden geçiyor;
“Hınzır seni,vahşi Alamancı İsmail’im benim! “Diye mırıldanıp daha da sıkı sarılıyordu kocasına.
Son bir günü hep birlikte hediyeler almakla geçirdiler.Minibüs tıka basa dolmuştu.
Üç bin beş yüz km.lik yolu kat etmek üzere kontağı çevirip sıla yollarına düştüler.Radyonun cd.larından sıla türküleri hiç eksik olmadı.Arada bir arabeskin krallarından acılı şarkılarla kendinden geçtiler.
Sırp kapısına dek hiç soluksuz direksiyon salladı. Zaman zaman ihtiyaç molası verse de yoluna devam etti.Bir an evvel köyüne varmalıydı.
Sırp kapısında polise rüşvet verdi. Her zaman böyleydi.Pasaportun içerisine on eura koymayı ihmal etmedi.Yoksa biliyordu başına gelecekleri.En ufak bir kusur bulup cezayı yemek içten değildi.Nerede nasıl davranacağını ezberlemişti artık.Bu yüzden sıkıntı çekmiyordu.Para, her şeyi hallediyordu.Paranın açmadığı kapının olmadığını kafasına kazımıştı artık.
Uzun bir süre daha direksiyon sallamaya devam etti. Yandaki büyük oğlu,direksiyona geçmek için yutkunmaya devam edip duruyordu.
Yan gözle oğluna baktı:
“Direksiyona geçer misin oğlum?”
“Sen merak etme baba!Zaten yoruldun.Biraz uyu!”
Oğlu,direksiyon sallamaya devam ederken;kendisini uykunun derin kollarına çoktan bırakmıştı.Oğluna son derece güveniyordu.Onun en büyük yardımcısıydı.
İki yüz km. ilerde gecenin sessizliğine büyük bir patlama karıştı.Önündeki tırı sollamaya kalkan gurbetçi vosvegen minübüs,karşıdan son surat gelen başka bir tırın altında kalmıştı ne yazık ki!..
O yazın Alamancı İsmail’in yolunu ;köylüleri, çok bekledi ama olmadı.Köyüne gelen cenazeler,onların dünyalarını yerle bir etmiş,hediyeler almak hayal olmuş,bütün güzel anılar mazide kalmıştı artık!...
BİTTİ!
YORUMLAR
Trafik kazaları haberleri çok ani geldiği için şok ediyor insanı.. Benim de işyerinden bir arkadaşım öğle tatili mesaiye yetişmek için bindiği taksinin tekerleği patlamış ve olay yerinde ölmüştü. Öğlen gördüğümüz arkadaşımızın ölüm haberi hepimizi yaralamıştı.
Trafikte dikkatin, kuralların, hızın öneminin altını çizen yazınız için kutlarım. Saygı ve selamlarımla..
Hüzünlü bir yazı... Bu gibi olaylar gurbet yollarında sık sık olmakta ve canımızı yakmakta. Trafikte daha dikkatli olunsa, yarış haline dönmeden seyir edilse bu gibi acı olaylar olmaz ya da en aza indirilir belki. Maalesef azalacak gibi görülmüyor. Acıklı olmasına rağmen akıcı bir yazıydı, Ayhan Bey kutlarım... sevgilerimle...