- 952 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SOSYAL DEVLET NEREDE. ?
Ülkemizin en büyük sorunlarından birisi işsizliktir.
Bu sorunu yaklaşık beş yıldır iktidarda bulunan bir siyasi partinin üzerine yıkmak haksızlık olur. Bu beş yıllık iktidar döneminde de işsizlik ve gelir paylaşımında kalıcı işler yapılmadı, hatta işin içine birazda dini duygular katılarak fakir insanlarımız ekmek kuyruklarında, ramazan çadrlarında, erzak dağıtılan alanlarda tıpkı köleliğin hüküm sürdüğü ilkel çağlara benzer şekilde köleleştirildi.
Fakir, fukara insanın ilk sözü Devletimiz sağolsun, başkanım iyi insan yardım yapıyor. v.s. oysa asıl seni sömüren, senin ülkendeki milli servetini beşkeş çeken, madenlerini, limanlarını, bankalarını yabancı kapitalistlere satan insanlar susman için, başkaldırmaman için geçici çareler arıyor.
Bu sorun yılların birikimi ve kalıntısıdır.
Öyle şu yönetici, şu parti diye adres vererek eleştiri yapmak istemiyorum. İnsanlarımızın ekmek derdinde olduğu bir konuda siyaset ve siyasiler umurumda değil.
Gelir adaletinin olmadığı, kişi başına düşen milli gelirin geri kalmış ülkeler seviyesinde olmasına rağmen; kalkınmakta olduğumuz, büyüme endeksimizin % 6’ larda olduğu masalı artık bana yetmiyor.
Cumhuriyet ve Demokrasi geleneğimize aykırı yapılanmalar bir yana, aş ve ekmek derdinde olan insanlarımızı gördükçe kahroluyorum.
Bu güne kadar iktidarlar, işsizlik ve gelir paylaşımındaki sorunların çözümü yerine yanlış ve tutarsız uygulamalarla halkımızı daha umutsuz ve yoksul hale getirmiştir.
Sosyal yönü araştırılarak gerçekçi politikalar yerine günü kurtarmaya yönelik üretilen politikalar, gerçeklerden uzak ve suiistimallere açık olması nedeniyle fayda yerine inanılmaz zararlar vermektedir.
Bilindiği üzere 1980 ihtilalinin akabinde ülkeye huzur getirdik diyen, şimdi bilmem hangi magazin sanatçısının nü resimlerini yapan netekim paşalar, onların devamı ve zihniyetinde olan, batıdan aldıkları kapitalist ve sömürü düzenine dayalı politikaları uygulayanlar toplumun ağzına bir parmak bal çalmak adına ünlü Fak- Fun -Fon ‘ları kurdular.
Hatırlanacağı üzere o dönemde bütçe denetimi dışında harcama yapmak için sayısız fon kuruldu. Toplumun üreten ve çalışan kesimlerinden toplanan paralar bu fonlarda denetimden uzakta kişisel tutum ve davranışlarla siyasilerin para kasaları olarak kullanıldı.
Emek ve üretim yerine insanlarımızı dilenci durumuna düşüren bu uygulama maalesef topluma verdiği zarara rağmen kalıcı oldu. İyi niyetten uzak, tamamen günü kurtarmaya yönelik yapılan uygulama resmi kimlik ve statü kazandı ve maalesef günümüzde de devam etmektedir.
Bir yanda yerel yönetimler yani Belediyeler, değer yandan merkezi idarenin taşra teşkilatı olan Kaymakamlıklar nihai amacı iyilik ve yardımda olsa insanlarımıza yardım adı altında inanılmaz zarar vermektedir.
Elbette sosyal devlet olma, yerel yönetici olmanın getirdiği hizmet anlayışı olacak, lakin insanlarımıza “balık vermek yerine, balık tutmayı öğretmeliyiz” .
Önce fakirleştirilen büyük halk topluluğu sonrada inancını yitirerek sürekli dilenen, başkasının yaptığı yardımla sürekli yaşar hale gelmiştir. Oysa fakirlik sorunu toplumun bu kadar büyük kesiminde olmasa gerçek ihtiyaç sahipleri, hastalar, sakatlar ve bakıma muhtaç insanlarımıza insanca yaşama olanakları daha iyi sağlanır.
Dinimiz dilenciliği haram kılmıştır, Hiçbir emek ve çaba sarf etmeden bu paraları ve yardım alanların en az yüzde 50’si dilencilik yapmaktadır. Hiçbir beden özrü ya da sorunu olmadığı halde dağıtılan bu yardımları alanların birçoğunun günlerini kahvelerde okey masalarında geçirdiklerini hepimiz biliyoruz.
Başka bir açıdan ele alındığında İyi niyetle başlayan Yeşil Kart olayının ne kadar suiistimal edildiği herkesin malumudur. Koyun sürüleri, traktörü olan köylü, işadamı ve hatta koca inşaat yapan müteahhitlerin bile yeşil kart aldıklarını biliyoruz.
Çağdaş ve gerçekçi üretim modeline dayanmayan, insanlarımızın duygu, inanç ve acılarından beslenen bu politikaları üretenler ülkemizin geleceğini tehlikeye atmaktadır.
Anayasada devlet “ Sosyal devlet” olarak tanımlanır. Elbette sosyal devlet olmanın gereği olarak, yetime, yaşlıya, özürlüye yardım etmeli, ama insanlarımızın eli iş tutanı, bedenen üretim yapabilecek kapasitede olanı çalışmalı ve üretmelidir. Sırf tüketici konumunda, karamsar, içine kapanık dilenci gibi muamele edilen insan yerine, üreten, paylaşan insanlara ihtiyacımız var. Emeğini değerlendiren insan geleceğe umutla bakar, çevresine faydalı olur.
Bu öyle zor bir şey değil. Yerel yöneticilerin ve kumu adına görev yapanların biraz desteklenmesi, önlerinde bulunan mevzuatın biraz değiştirilmesi, baba devlet yerine, dost, kardeş ve paylaşımcı devlet modelinin uygulanması gerekir.
Yeni üretim modelleri geliştirerek insanımızı yeniden onurlu, üreten ve ürettiğini pazarlayabilen konuma getirmeliyiz. Her köyün, kasabının, ilçenin veya ilin kendine özgü iklim, coğrafya, hava ve suyundan faydalanmalıyız.
Bu fonlarda biriken paralar küçük mikro kredilerle ihtiyacı olan insanlara borç olarak verilmeli, devlet onların ürettiklerini soğuk hava depoları, ambarlar, nakliye imkanları ve pazarlama da yardımcı olmalı. Sosyal güvence altına alınmalı, gelecek kaygısı taşımadan insanlarımız çalışmalı, üretmeli ve ürettiğinin karşılığını almalıdır.
Bu yazıyı okuyan ve halen işsiz olan arkadaşlar, Belediyeler, Özel İdareler ve Kaymakamlıklara bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına bu konuda baskı yapın, Projeler üreterek Valiliklere, kaymakamlıklara sunun, karşılıksız yardım, kömür, yiyecek istemek yerine küçük krediler isteyin.
Hiç kimseden çekinmeyin, Yerel yöneticiler, merkezi İdare ve taşra teşkilatı insanımıza hizmet için var. İnsana hizmet aynı zamanda hakka hizmettir.
Yöneticilerde, mevzuat ve kanunlar elverdiği ölçüde müracaat eden, çabalayan insanlarımıza yardımcı olacaktır. Ama önce insanlarımızın niyeti önemli.
Acaba hazır balık yemek mi, yoksa balık tutmayı öğrenmek mi istediğimiz önemli.
Biz ne istiyoruz buna karar vermeliyiz.
Selam ve saygılarla.
www.enginkasap.com