Islak Kuru Yaş
İnsan, bazen ayağının altındaki zeminin yavaş yavaş kaydığını fark etse de elinden bir şey gelmez. Bu durum her insan için zordur. Lâkin, saltanat sahibi, mevki makam sahibi belirli bir erki elinde bulunduranlar için daha da zordur. Dünya, kurulduğundan beri insanlar arası bir mücadelenin yaşandığı arena görünümündedir. İlk çatışma, Adem A.S oğulları Habil’le Kabil arasında olmuştur.
İnsanoğlu eşrefi mahlukat makamı ile esfel-i sâfilin çukur arasında gelgitler yaşayan bir yaratılmıştır. Peygamberler hariç her insan bu tehlikeye açıktır. Hukuku da hukuksuzluğu da savunabilen tek yaratık da insandır. O insan ki aklı ile vicdanını birlikte kullanmakla mükellef yaratılmasına rağmen; çoğunlukla vicdanı bir kenara bırakmaktadır. Kabil haksız olduğunu kabul etmemiş, bu nedenle öz kardeşi Habil’i acımasızca öldürmüş ve hayırsız bir gelenek başlatmıştır.
Bir ülke düşünün ki her şey halka rağmen, halk için yapılıyor. Halkın aklı hiçbir şeye ermez penceresinden bakan bir seçkinler güruhu her konuda gücü elinde tutuyor. Bir zamanlar Ankara valiliği yapan merhum Nevzat Tandoğan’ın “ Bu ülkeye komünizmin gelmesi gerekiyorsa onu da biz getiririz.”babındaki meşhur sözü bu görüşü teyit eder sanırım.
Civanmertlik odur ki doğruyu düşmanı söylese dahi, doğrudur diyebilmeli insan. Ancak o zaman yanlışı savunma bedbahtlığına düşmekten koruyabilir kendini. Ayrıca diğer yaratılmışlara tepeden bakan zihniyete sahip olmak da farklı bir hastalık ki bu ülkenin kendini elit sayan kesimlerinde ziyadesiyle var. Oysa kurtuluş savaşında , Çanakkale harbinde cümle yokluğa ve sefalete rağmen emperyalizmin hempalarına bu halk direnmiştir.
Bir ülkeye gerçek anlamda demokrasinin yerleşebilmesi için, insanların önce bu düşünce kirliliğinden kurtulması gerek. Gerçek anlamda demokrasinin gelmesi ise payına sadece külfet düşenlerin de nimetlerden istifade edebilme kapısını aralar. Aksi takdirde belli bir tuzu kuru güruh pastayı paylaşmaya devam eder. Sade vatandaşa da şehit edilen çocuğunun cenazesinde şoka girmiş bir hâlde “vatan sağ olsun” demek düşer. Bu vatan hep garibanların çocukları için mi sağ olacak. Oh ne güzel! Kaymağını yiyenlerin çocukları sağ olsun. Garip gurabanın çocuğu ölsün vatanı sağ olsun...
Otuz küsür yıldır Doğu ve Güneydoğu’da süren savaş bu ülkeye çok pahalıya mal oldu. Nice vatan evladı kara toprağın bağrına düştü. Hem maddi, hem manevi anlamda nice yaralar açtı. Eğri oturup doğru konuşursak, bunun sorumlusu siyasî iktidarlardır. Ancak, işi teknik olarak uygulayanların da kusuru yok diyemeyiz. Kendi halkına karşı, ülkenin bir yerlerinde tankları yürütüp “demokrasiye ince ayar yaptık.” diyenler o ayarı teröre de yapabilmeliydi. Kaldı ki aynı zihniyet bu ülkede başbakan ve bakanlar astı kaygısızca...
Ülke bir bütünse farklı yargı sistemi olmamalı. İtiraz edilemeyen mahkeme kararı ancak totaliter rejimlerde ve mutlakiyet esasına dayalı yönetimlerde olur. Demokrasi, çağcıl bir yönetim sisteminin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Demokrasiden rahatsızlık duyanlar ancak, elindeki erki bırakmak istemeyen ayrıcalıklı sınıfa mensup olmaktan başka derdi, kaygısı olamayanlardır. Yalnız, er geç bu ayrıcalıkları ellerinden kayıp gidecektir.Ülkeye, gerçek anlamda demokrasi yerleştiğinde,bütün bir millet huzurun ve mutluluğun kapısını aralayacak,ülkede bahar rüzgârları esmeye başlayacaktır. İşte o zaman ülkenin gündemi yaşla kuruyla meşgul edilemeyecek, her kurum her birey asıl işiyle iştigal etmekten sonsuz haz duyacak ve ülke kalkınacaktır...
Ankara, 06.08.2010 İ.K