- 1485 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
ZEVK ÇIĞLIKLARI
Tabiattaki milyon sayıda serçeden biriydi. Şen, uçarı ve sağlıklıydı. Bütün serçeler gibi güzeldi de.
Onu diğer serçelerden üstün kılan bir meziyeti vardı ama kimselere söylemiyordu. Bu özelliğinin duyulması kazançtan çok zarar getirecekti. Hürriyeti kısıtlanacak, dost ve sevdikleri ondan uzaklaşacak ve kobay olarak araştırmalara konu olacaktı. Kendisine şimdilik de olsa fayda getirmeyen bu üstün yetenekten gizli kaldığı sürece zarar görmeyecekti.
İşte gönlünün gülü de yanına gelmişti ve tatlı tatlı şakıyıp aşk cilveleri yapıyordu. Ona yakın olmak bile hayatındaki en büyük olaydı. Yel eser, güneş çarpar, toz kirletir diye ödü kopuyordu. Kırarım, kırılırım diye açılamıyordu ama etik ya da değil bir sürü kıpırdanma hissediyordu içinde.
Dün rüyamda gördüm seni,
Niçin sustuğumu soruyordunuz?
Kaybetmek nedir? Hiç bilmez gibi,
“Zor şey mi?” dercesine bakıyordunuz.
Hep uygun bir vakit bekliyordu uygun vakitleri hovardaca harcarken. Ne acıydı sevgiliye açılamamak. Arzu edip de kayıtsız durmak. Kendisinin koklamaya kıyamadığının, bir başka kucak hoyratça zevkine erecekti. Üzecektiler gönlünün gülünü. Şen sesini kısacak, tüylerini yolacak, taze umutlarını öldürecektiler. Kendi yediği darbeler herkesin başına gelebilirdi. Hayat zalimdi.
Günler hızla akıyordu. Gönlünün gülünü de uzun süredir görememişti. Ne halde olduğunu çok merak ediyordu ve yanına gitmek istiyordu. Özel yeteneğini kullanmaya karar verdi. Sonra caydı. Merak da aşk kadar güçlü bir histi ve fikrini yine değiştirtmişti.
Düşündü, düşündü, düşündü. Tam yoğunlaşamadığı için başaramadı. Tekrar deniyordu. O, Allah’ın ruhani varlıklara ve peygamberler ile veli kullarına verdiği “düşündüğün yerde olma” yeteneğine sahipti. İyice yoğunlaştı. Olmak istediği yer gülünün yanıydı ve ona dokunur gibi kanadını kaldırdı. Beynindeki dokunma anında, orada olduğundan emin gözünü açtı.
Loş, büyük ve kullanılmayan bir eski fabrika çatısında buldu kendini. Ruhen gelmişti ama bedeninin görünür hale gelip, dokunma yeteneğinin oluşması bir saati bulacaktı. Yanı bir saat boyunca ne görünecek ne de bir şeylere dokunup etki edebilecekti. Dönerek etrafı araştırmaya koyuldu. Köşedeki geniş yatakta gönlünün gülünü gördü. Aşk nameleri söyleyip dans ediyordu gönlünün gülü.
İyice yaklaştığında diğer erkek serçeyi de fark edecekti. Yüreği yarılmıştı oracıkta. Ama bir gün olacağı bu değil’miydi?
Biricik aşkı büyük bir zevkle seks yapıyordu elin kuşuyla. Hem de göz göre göre. Elini kolunu bağlayan sürü kuralları yok’muydu? Ağlaya ağlaya oradan kaçtı. Belki hayal gördüm diye düşünüp tekrar vardı oraya. Aşkının zevk çığlıkları beynini kazıdı. Tuş edilmekten bunca zevk alacağını bilse takar mıydı kuş törelerini?
Her şeyi elde edebilen güçlü serçelere kızıyordu. Bağırıyor haykırıyor ama sesini duyuramıyordu. Kendisi kavrulurken sevgilisinin zevkten kıvranmasına kuduruyordu. Kaçırdığı fırsatlar için bu kadar kısa zamanda pişman olabileceğini hiç hayal etmemişti. “ Meziyet para etmiyor, para her şey ediyor” diye düşünen Âşık Serce ağlıyordu. İstese her gün sevişmelerini izleyebilirdi ama bu sadece kendine işkence olmaz mıydı? Gözyaşının tuzunu algıladı dilinde. “ İşte hayat! Hoş geldin aşkım. Benim bu günlerim senin yarınların olacak, beni hatırla; beni an o zaman” diye haykırarak kendi çöplüğüne dönmeye yoğunlaşıyordu.
Bir ara güle âşık bülbül arkadaşı Bücürük geldi aklına. Ne diyordu Bücürük? Yaşlı gözlerle onu tekrar şakıdı:
Bilirim senden, yok bana bir faide ey gül.
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül.
Biliyordu dünyada hep kötülerin kazandığını. Kural tanımayan, fırsatçı, fena bir dostu olmamıştı sırdaş olup hayatı öğretsin. Doğrunun dokuz köyden kovulduğu bir yerde mutlu olabilecek miydi yoksa biraz değişmeli miydi? Beş para etmez meziyetin yerine keşke biraz şanslı olsaydı. Kafasında yüzlerce düşünceyle yana yattı ve başını kanadının altına sakladı. Dünyayı görecek gözü yoktu. Tatlı tatlı uyumaya koyuldu. Yüzündeki gerginlik kaybolmuştu. Demek ki fena düşünceler rüyalarla gelmeye başlamıştı. SEVGİLİSİNE, bari;
Olmasak da cesur yürek,
Olsa da gönül kediden ürkek.
Kötü hatıraları bile silemesek,
Gerek görüp bir yerlere gitmesek,
Dilemektense beraber olmayı,
Denesek, yaşasak ve saklasak.
Diye devam eden bir şiir okuyordu. İyilerin hiç mi fenalık yapmaya ihtiyacı ve hakkı yoktu? Mutluluğun bir cevap anahtarı var mıydı?
YORUMLAR
her günüm gamli gecer
bu gönlümün elinden
ne fayda vardir bilmem
bana elin gülünden...
Bu sarkinin sözlerini yazasim geldi.
Kural tanımayan, fırsatçı, fena bir dostu olmamıştı sırdaş olup hayatı öğretsin.
Insanin yaradilisi temiz ise kimse kimseye fenalik ögretemez.
Isterse dünyanin en kötü insani olsun dostluk kurdugu yinede ögretemez.
Hani bazen derler kimisi icin Arkadas kurbani diye
hic alakasi yok icinde olan her kötülügü yapar kendiliginden.
Bu dünyada kötülerin kazandigini düsünmüyorum kötüler kötü sekilde hayatin icinde sürünecek hale düsüyor sonunda.
Belirli bir süre vezirdir kötüler sonrasi rezilliktir yasadiklari.
Güzel bir yaziydi
Yüreginize saglik sevgili Engin Tatlitürk.
Sonsuz saygi ve selamlarimla
Engin Tatlıtürk
En etkin yorum seç butonu olsa senin yorumunu seçmiştim.
Lakin kişiyi çevre eğitir.
Aile ve okuldan ziyade kişiyi çevre eğitir.
Çevrenin en mühim öğesi de arkadaş ve arkadaş gurubudur.
Özenti ile gürubun baskısını kimse inkar edemez.
Arkadaşı hahife alamazsınız.
Raya düşen minicik bir demir çubuk treni raydan atar.
Kendimiz başardık, biz yaptık sanırız ama gizli özneyi hiç göremeyiz.
Arkadaş ve arkadaş gurubu iyiye de vesile olabilir.
Yine her şeyi kendimizden biliriz.
Sütü temiz, ahlaklı falan deriz.
Oysa herkesin hamuru aynıdır.
Sayfama ziyaretinizden onurlandım.
Sevgi ve selamlar.
TEŞEKKÜR EDERİM.
İsterse acılar dağlasın yüreğimi ulaştığım nokta Yaradan olacaksa çekmeye razıyım bunca keder ve elemi...Ne dert ne tasa olmaz Yaradana sığınan da.Verir ki bir teselli, başlarsın güle oynamaya...
Yeter ki Allah'ım ayırma senin doğru yolundan...Sevmek seninle güzel. Olmadığın hiçbir yer nasip eyleme Yarabbi...
Öykü'nün en güzel yanı İnsanların olmayışı artık bıktım insanların kötülüklerini duymaktan.Zira serçeler bu şe ne der orası da bilinmez...Ama şu da var ki orta da bir suç yok geç kalınmışlık söz konusu...Yine yakalayamadı hayvanlar alemi kötülükte insanlar alemini....
Onlar temiz kalır umuduyla; sizi okumak hep zevk verdi...Sevgim ve saygımla ayrıldım sayfanızdan...
Engin Tatlıtürk
Yazılarıma hemen her sefarinde icabet etmeniz benim için onur kaynağı.
Saygı, sevgi ve baki selamlar.
İnsanın şansının mı yoksa meziyetlerinin mi mutluluğun kapısını araladığı insanı düşündürüyor aslında. Yıllar önce bir doktor arkadaşım beni samimi bularak dertlenmişti. Geçenlerde liseden bir arkadaşımı gördüm okuyamamış yarım bırakmıştı. Şimdi altında son model arabası var, yazlık ve kışlık evi var. Ben 6 yıl okudum. Kirada oturuyorum. Arabam da eski model.. demişti. Okumak mevki sahibi yaptı ama şanslı olmak başka şey demişti. Kimisi dişi ve tırnağı ile kazanıyor kimisi hazıra konuyor. Bence en büyük mutluluk başta insanın kendiyle barışık olması sonrası geliyor. Genelde huzursuz insanların çoğu kendiyle geçimsizdir. Bir de Allah'tan yakınlarımızın sağlığı dilenmeli. Gerisi mi bence şansa kalmış.
Güzel bir anlatımdı, kaleminiz her zaman söylüyorum çok kuvvetli ve okumak keyifli. Saygı ve selamlarımı sunuyorum. 10 puanımı verip müsaadenizle çekiliyorum sayfanızdan. Sağlıcakla kalın..
Engin Tatlıtürk
Teşekkür ederim.
mutluluğun cevap anahtarı var ...
onu bulana mı arattırana mı verilmeli ödül bilinmez...
güzeldi...
Engin Tatlıtürk
Sayfama hoş geldiniz.
Onur duydum.
Baki selamlar.
Engin Tatlıtürk
TEŞEKKÜR EDERİM.
sAYGI VE SALAMLAR.
Engin Tatlıtürk
Teşekkürler.
Engin Tatlıtürk
Allaha emanet olunuz.
SLM.
kENDİ YAZDIKLARIM İÇİNDE EN SEVDİĞİM ÖYKÜM.
Nedenini ben de bilmiyorum.?
Engin Tatlıtürk tarafından 8/2/2010 10:25:49 AM zamanında düzenlenmiştir.